'Radikal mümin'i resmi olarak tanıma vakti

LEYLA İPEKÇİ

VAN 30.09.2014 11:11:54 0
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

'Radikal mümin'i resmi olarak tanıma vakti

Yeşilay'ın uyuşturucu sempozyumuna katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü konuşmasında 'Ortadoğu'da devam eden terör eylemlerini İslam dinine izafe etmek gerçeği saptırmaktan başka bir şey değildir' diyerek Işid militanları için 'bu teröristler bir din adına cinayet işlediklerini iddia ederek kendilerini kandırıyor' dedi. Erdoğan, maddi olarak zenginleşirken manevi olarak fakirleşen bir Türkiye'ye izin vermeyeceğimizin de altını çizdi.

Ortadoğu on yıllardır kan coğrafyası halindeyken İslam'ın barış dini olduğunu İslam dışı coğrafyalarda yaşayanlara anlatacak bir dil kurmamız her zamankinden elzem kuşkusuz. Ama önce bu dili içimizde konuşabilmeliyiz. Bu dilde susmalı, ağlamalı, gülmeli, tefekkür etmeliyiz. Vücudumuzda bu dili tatbik etmediğimiz sürece aşkı ve güzelliği nasıl icra edebiliriz ki?

Vücudun tüm uzuvlarını gönül kılmış, her an huzurda olan kişidir mümin. Radikal mümin odur ki konuştuğu ya da sustuğu vakit dahi karşısındakinde hayret ve hayranlık uyandırır. İnsanı güzelliğin kaynağına çeken bir ifade yerleşir onun karşısındaki yüzlere. Kendiliğinden. Ona güven duyulur, ondan emin olunur. Sadakati ve tevazuu ile insanları birbirine kalplerinden bağlar. Radikal mümin, inanmayana dahi Rabbini hatırlatandır.

Bunların yaşamsallığından şüpheye düşenler veya bunları ütopik bulanlar, etrafındaki cevherleri göremeyenlerdir kuşkusuz. Çünkü bu çorak iklimde bile bazen aleni olarak, bazen tenhalarda müminliğini en radikal biçimde yaşayan ve yaşatanlar kesintisiz olarak devam ediyorlar hakikat elçisi olmaya. Onların irşadı ne cemaatçilik, ne ideoloji, ne kimliklerle gerçekleşiyor.

Müslüman olsun olmasın bizzat bu topraklarda yaşayanlar arasında ise Işid, El Kaide gibi örgütlerin icraatlarını gördükçe, eyvah acaba İslam radikalleştiğinde böyle mi oluyor diyenler var ve sayıları artıyor. İşte bu yüzden dinin iç yüzüne yaklaşmamız, yani tasavvuf geleneğinin kuşatıcı alanlarında bugünün dilini bulabilmemiz her zamankinden önemli. Yoksa kendine Müslüman diyen ve bu kültürel coğrafyada soluk alıp veren ortalama bir insan gitgide radikal İslam'ın terörist çıkardığına inanıyor, inanacak.

Devletin de bu anlamda yapacağı pek çok şey var elbet. Sadece İslam dışı toplumlara 'İslam barış dinidir' demekten öte. Çünkü klişeleşmiş tabiriyle 'yüz yıllık parantez' döneminde bizi kendi gönlümüzün semalarından koparan ve medeniyetimizi kadavralaştıran asıl bu oldu:

İslam, insanın kalbindeki nurdan koparılıp siyasi terminolojiye, şekil ve surete indirgendi. Cemaatçiliklerden ibaret bir sosyolojik kümelenme olarak analiz edildi. Kimi zaman da Batı'nın sömürgeciliğine ve Ortadoğu'daki tahakkümüne karşı bir direniş ideolojisi olarak kurgulanmaktan ibaret bırakıldı. Resmi cümlelerle vaaz edilen, ruhu içine kaçmış bir devlet dini olarak İslam!

Haşmet Babaoğlu'nun isabetli tespitiyle Ortadoğu da giderek bir 'toz toprak coğrafyası' oldu. Hem nazarımızda. Hem de gerçekte. Bugün Afganistan, Pakistan, Suriye, Irak, Filistin, Mısır dediğimizde aklımıza buralardaki kültürel yeşerme değil, insani bir çoraklaşma geliyor.

Elbet buradaki en büyük rol, bu bölgeyi gerek diplomatik yollarla, gerek salkım bombaları veya kimyasal silahlarla, gerek istihbarat faaliyetleri ve bol bol da entrika ve provokasyonlarla altını üstüne getiren dış aktörlerin. Ama bu karıştırma ve bölme yöntemlerinin tuzağına düşenler yine bu coğrafyanın insanları. Kimi zaman milliyetçilik akımlarıyla, kimi zaman mezhepçilikle vesaire. Hatta şimdinin ruhunda uyuşturucu sektörünün ağına düşürülüveren insanların maneviyat eksikliğini yönetmek için hemen her küresel pazarlamacı işbaşında.

Hal böyleyken insanlık adına evrensel bir dili konuşan kâmil insanların medeniyet kurucu özelliklerini keşfetmemiz ve bunu zevk etmemiz gerekiyor. Keşf ve zevk sahibi olmadan, hayret ve hayranlık makamlarında dolaşmadan medeniyet düşmanı terör örgütleriyle ve bizi birbirimize düşürmeye yeminli istismarcılarla baş etmemiz kolay değil.

Medeniyet ruh ile kurulur. Aşk ve irfanın bir arada devam ettiği bir eğitimden geçmemiz gerekiyor. İnsan yeryüzünde kan dökücüyken... Nasıl 'yeryüzü halifesi' olabiliyor? Bunun cevabı hepimizin içinde saklı. Bunu ortaya çıkaracak olan tasavvuftaki nefs eğitimi evrensel bir vaattir aynı zamanda.

'Bilin ki Allah'ın Elçi'si aranızdadır' ayetini sözgelimi Cîlî'nin 'Resulullah'ın (sav) her sûrette bir sûret bulma makamı vardır ve bu haliyle O, sûretlerin tümünde tecelli eder' sözü üzerinden de tefekkür etmemizin vakti gelmedi mi? Onun, 'zamanın en kâmili sûretinde görülmesi'nin anlamlarını açma vakti?

Resulullah'ın tüm hakikatleri cem eden mânâsına odaklanmak için... Neden Cîlî'nin İnsan-ı Kâmil adlı eseri de yer bulmasın vaazlarda? Camii cemaatine göz yaşı döktürebilen vaazlar verebiliyorsanız, toz toprak medeniyetinde yeni filizler yeşermeye başlamış demektir.