Rabbimizden Hoşnut Muyuz?

Yağmur Yaz

VAN 15.02.2018 17:53:18 0
Rabbimizden Hoşnut Muyuz?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Rabb'inden hoşnut olmayan bir kul, O'nu razı edemez. Kulağa tuhaf geliyor belki ama bir kulun Rabb’inden hoşnut olmaması elbette mümkündür. Tuhaf olması, bu gerçekliği ortadan kaldırmaya yetmiyor maalesef. “Allah razı olsun!” cümlesini gün içerisinde o kadar çok söylüyoruz ki ne manaya geldiğini düşünmediğimiz için belki de bu güzel duanın içini boşaltıyoruz. Bir kez durup da “Allah’ın benden razı olmasını istiyorum fakat ben O’ndan hoşnut muyum” diye düşünmüyoruz. Bu konuyu aklımıza hiç getirmeyişimizden dolayı bunun üzerine kafa yormamış olabiliriz. Fakat aynı zamanda Allah’tan hoşnut olmama düşüncesinin bizleri huzursuz etmesinden dolayı da bu konuyu hiç düşünmek istememiş olabiliriz. Çünkü çoğumuz Allah’ı sevmeden önce O’ndan korkmayı öğrendik. Bizlere “Niçin Allah’ı sevmeliyiz”den önce “Niçin Allah’tan korkmalıyız”ı öğrettiler. Ve Allah’tan korkmamızın sebebini de bizleri her an cezalandırabilecek olması olarak gösterdiler. Halbuki Rabbimiz Rahman değil mi? 

Allah’ın dini Allah’ın kitabından öğrenilir. Dolayısıyla biz Rabbimizi en iyi, yine O’nun kitabından öğreniriz. 

“Şüphesiz senin Rabbin, mutlak galip ve sonsuz merhamet sahibidir.” 

(Şuarâ:9) 

Sorgulamıyor oluşumuz bizi daha iyi bir mümin yahut günahsız bir müslüman yapmaz. Bilakis sorgulamamak hâlihazırda devam ettirdiğimiz bir hatadan dönemeyip o hataya saplanıp kalmamıza sebep olur. Çünkü insan, sorgulamaya korktuğu takdirde mutlak doğru kabul ettiği fakat aslında yanlış olan düşüncelerini ya da davranışlarını değiştirme fırsatını yakalayamaz ve onları değiştirmeye cesaret de edemez. Bir müslüman olarak zaten kişi Rabbinden mutlaka hoşnut olmalıdır, bunun aksi insanı imanından eder düşüncesiyle Rabbinden hoşnut olup olmadığını düşünme cesaretini gösteremeyen biri, belki de küfür içinde yaşayıp kendisini doğru yolda sananlardandır. Fakat cesaret edemediği bir sorgulayış, onun hatasına saplanıp kalmasına neden olacaktır. Zira o, müslüman kimliği ile Rabbinden hoşnut olamama gibi bir durumunun mümkün olamayacağını bildiğinden bu düşünceyi aklına getirmenin bile kendisini günaha sokacağını zannetmektedir. Bundan dolayı bu tip düşüncelerden şiddetle kaçınmaktadır. Halbuki kişi, imanını sürekli taze tutma çabası içerisinde olmalıdır. Bunun yolu da daimi bir bilinç açıklığı ve kişinin kendi duygu, düşünce ve davranışlarını sorgulamasıyla mümkündür. Farkında olmadığı bir hatasından nasıl döner ki insan? Hatadan dönmenin ilk koşulu hatayı farkına varmaktır. 

“Kim Allah'ı razı edecek iş işlerse kendi lehine olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine olur: Rabbinin kullarına zulmetme ihtimali asla bulunmamaktadır.” 

(Fussilet/46)

Rabbimizden hoşnut olduğumuzu ileri sürerken eylemlerimiz bu düşüncemize ihanet ediyor olabilir. Çünkü insan, isyan edip haddi aşma eğiliminde olan bir varlıktır. Başımıza gelen hoşlanmadığımız olaylar neticesinde ister istemez gaflete düşüp şerrin içindeki hayrı aramaktansa bu olayı başımıza getiren aşkın bir güce içten içe sinirlenme yolunu seçiyoruz. Ve çoğu zaman bu öfkeyi sesli dile getiremediğimizden hatta korkumuzdan kendimize bile itiraf edemediğimizden dolayı düştüğümüz hatayı farkına varamıyoruz. 

“.. Hem sizin hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı, sizin hoşlandığınız bir şey de sizin için şerli olabilir: Allah, sizin bilmediklerinizi de bilir.” 

(Bakara/216) 

Durum böyleyken içinde bulunduğumuz kötü durumdan kurtulamıyoruz. Hatta çırpındıkça daha çok boğuluyoruz. Çünkü kendi hatalarımızın sorumlusu olarak Allah’ı görüyoruz; O’na öfkelenmekten, O’ndan yardım istemeye ve O’na yönelmeye fırsat bulamıyoruz. Değiştiremediğimiz bir alın yazısına sahip olduğumuzu düşünmemiz de iradeli bir varlık olduğumuzu bize unutturarak suçu hep Allah’a yüklememize sebep oluyor. Bu başımıza nereden geldi diye sorduğumuzda iç sesimiz “Allah böyle istedi” cevabını bize veriyor. Böylece kendi hatalarımızın sorumluluğunu üstlenme zahmetine bile girişmiyoruz. 

“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik O bir çoğunu da affetmektedir.” 

(Şûrâ/30)

Samimi bir iman kulun Rabbinden hoşnut olmasını gerektirir. Rabbinden hoşnut olmayan bir kul, ne O’nu hakkıyla seviyordur ne de O’nu hakkıyla tanıyabilmiştir. Aceleci olan insan, hayır için yalvardığını sanıp şer için yalvarır ve Rabbi o istediği şeyi kendisine vermediğinde yine O’nu suçlar. Öylesine körleşmiştir ki Rabbinin, istediği şeyi vermeyerek kendisine lütfettiğini farkında bile değildir. 

 

“Ne ki insan, hayır için yalvarıp yakarıyormuşçasına şer için yalvarıp yakarır; zira insan çok acelecidir.” 

(İsrâ/11)


HİLAL HABER