RAB’BİMİZ, BİZİ KARDEŞLER KIL

AYKUT AKÇA

VAN 27.11.2014 12:36:56 0
RAB’BİMİZ, BİZİ KARDEŞLER KIL
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Emperyal güçler, özellikle 20.yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren Ortadoğu diye tabir edilen bu coğrafyayı karıştırılmaya yoğunlaşıyorlar. Sözde, Müslüman olan halkların yaşadıkları bu topraklar, uzunca sayılabilecek bir zamandır emin bir belde olmayı başaramamış ve böyle giderse de başaramayacak gibi görünmekte.
 
Hep birlikte şahitlik ediyoruz ki, bu topraklar üzerinde oynanan oyunların sonu geleceğe benzemiyor. Birileri sürekli karıştırıyor, işe yarar her malzemeyi kullanıyor, sorun niteliği taşıyan her konuyu da kaşıdıkça kaşıyor. Buna karşılık, onların hedefledikleri sonuçlara ulaşabilmeleri için, yerel halk ne kadar acıdır ki bilerek ya da bilmeyerek elinden gelen tüm desteği veriyor. Meydana gelen her eylem, bir şekilde oyun kurucuların işine yarıyor. Aslında bunda şaşılacak bir durum da yok çünkü oyunu kuranlar her türlü sonucu hesap ederek çeşitli varyantlarda senaryolar kurgulamaktalar. Kurgulanan her senaryoya uygun oyuncuları(!)  bulmakta da hiç zorlanmıyorlar. Maalesef bu topraklarda ucuz oyuncu oldukça bol bulunmakta.
Emperyal güçler, özellikle 20.yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren Ortadoğu diye tabir edilen bu coğrafyayı karıştırılmaya yoğunlaşıyorlar. Sözde, Müslüman olan halkların yaşadıkları bu topraklar, uzunca sayılabilecek bir zamandır emin bir belde olmayı başaramamış ve böyle giderse de başaramayacak gibi görünmekte. Ortadoğu gerek yer altı zenginlikleri, gerekse dinsel ve kültürel altyapısı olan sebeplerle sürekli hedefte olmaya mahkûmdur. Bu mahkûmiyet ancak halkaların bilinçlenmesi ve makûs talihlerine dur deme direnci gösterebilmeleri ile alakalıdır.  Bu imkânsız değil ama çok zor bir yolculuktur. Ortadoğu halkları için durum böyleyken Türkiye için de farklı bir durum söz konusu değildir. En nihayetinde Türkiye’de, her ne kadar aksi için çırpınsa da ortadoğunun bir parçasıdır ve doğal olarak ta emperyal güçlerin hedefindedir. Aslına bakarsanız Ortadoğu topyekün saldırı altındadır. Sadece yöntemsel farklarla saldırıya maruz kalmaktadır. Her ülke yada halk için farklı metotlarda ve çapta saldırı türleri geliştirilmiş ve uygulanmaktadır. Bu genel değerlendirmeden sonra Türkiye özelinde bir değerlendirme yapmaya çalışalım. Sanırım biraz gerilerden gelerek meseleyi ele alırsak daha doğru olacağı kanaatindeyim. Özellikle son günlerde ülkenin doğu ve güneydoğusunda tırmandırılan olayları doğru anlamak için böylesi daha doğru olsa gerek.
Osmanlıyı yıktıktan sonra Türkiye dâhil oluşturulan yeni devletçikleri peydâh edenler, her halde bu günleri iyi hesap etmiş olsalar gerek. Şöyle ki yaşadığımız bu coğrafyaya Türkiye adı vermek gelecek adına, bu halkın kucağına bir bomba bırakmaktan başka ne amaç taşıyabilir ki. Belki bazılarının hoşuna gitmeyecek ama bence Türkiye ismi yüzyıllardır bir arada yaşayan Türkler ve Kürtleri ihtiyaç duymaları halinde karşı karşıya getirmek için yapılan ilk tuzaktır bence. Mesela Türkiye yerine Anadolu ismi verilmiş olsa idi buna itiraz edecek kimseyi bulamazlardı. Düşünsenize aileniz, soy isminiz ile değil de ailenin fertlerinden birinin adı ile tanımlanıyor. O biri ne kadar da yaşça büyük, başarılı yada şöhretli olursa olsun, o kişinin ismi ile aileyi etiketlemek diğer fertler için belki hiçbir zaman itiraf edilmeyecek bir şey bile olsa bir zamanla eziklik oluşturabilir. Bir başka örnek olarak, birkaç müteşebbisin iştirakiyle kurulan bir şirkete, ortaklardan birinin soyadının şirket ismi olarak dayatılmasının diğer ortaklar ve aileleri açısından ne gibi sorunlara gebe olabileceğini bir düşünün. İlk örnekte aile ve ikinci örnekteki şirket için de birleştirici, herkesi temsil edecek ortak bir değere bir üst kimliğe ihtiyaç yok mudur?
Bu toprakların en önemli birleştirici unsuru olan Din, halklar için ortak payda olmaktan çıkınca çatışmalar kaçınılmaz olmuştur. En ufak bir kaşımada ayrışma ve çatışma dili rutin hale gelmiştir. Tarihte de bolca örneği mevcuttur. İslam tarihine de baktığımız zaman, 1400 yıl evvel İslam dininin gelişmesine karşı olan kişiler tarafından Evs ve Hazrec kabileleri, birbirilerine nasıl kolayca düşürebilinmişti. Hatırladık değil mi?
Buna benzer bir dokunuşla, Türkler ve Kürtler de bugün, bu topraklar üzerinde hesabı olanlar tarafından, ne kadar kolay karşı karşıya getirebiliyor oluşlarını nasıl açıklayabilirler acaba. Bu karşı karşıya geliş kendi tercihlerimi hiç sorgulamaz mı insanlar.
“Bir şey aynı maddeden yapılmışsa ondan ayrışmalar bütünü bozmaz. Ama farklı şeyler arasına bir yapı koyarak birlik sağlanmışsa, bağlayıcı madde aradan çıkarsa bütün parçalanır.” (diyorMAHİR KAYNAK). Burada bağlayıcı madde yerine koyacağımız şey her halde din olmalıdır. Osmanlı sonrası kurulan yeni yönetim, farklı alt kimliklere sahip olan bu toprakların insanlarının, doğal üst kimlikleri olan İslamı ellerinden almıştır. Bunu, sözde devrimler(!) ile gerçekleştirmiş, kolluk kuvvetleriyle de devamlılığını sağlamıştır.
Bir diğer konu tek partili dönem ve uygulamalarındaki hatalardır. Özellikle insanların etnik kökenlerini yok sayan bir anlayışın tahakkümü söz konusudur. Türkler dışındaki tüm etnik kökenleri yok sayma ve inkâr politikası, yeni kurulan Türkiye için ölümcül bir hatadır. Bir şeyi sizin inkâr etmeniz, yok saymanız o şeyin yok olduğu anlamına gelmez. Sadece kendinizi kandırırsınız. İnsanları da baskı altında buna ses çıkartmamaya zorlarsınız. Sırf Türkçe bilmediği için, insanların mahkemelerde kendilerini savunma haklarının bile olmadığı günler hala zihinlerde.  Bu ülkeyi yöneten zihniyetin on yıllarca, kürt/arap/gürcülere vs. unsurlara, türküm-doğruyum-çalışkanım dedirtmesi sebebiyle neyi başardığımızı ya da neleri kaybettiğimizi bir düşünelim. Övünç konusu olan bir şeyin içeriği ne kadar gerçekçi olursa, paylaşımı ve sahiplenmesi o kadar anlamlı olur. Türk olmayan insanlara, türküm-doğruyum-çalışkanım dedirterek rencide ederken, gerçekte Türk olan insanlara da içeriği doldurulamayan sahte bir övünç verilmiyor mu? Bu kompleks, bu paranoya değil midir? “Gerçek bir özgüvene sahipseniz yanlışlarınızı örtüp kendinizi övme ihtiyacı da duymuyorsunuz. Yaptıklarınıza ve yaşananlara mesafe alabiliyor, nesnel bir değerlendirme yapabiliyor, samimi ve inandırıcı olabiliyorsunuz.” ( ETYEN MAHÇUPYAN ) Bu ülkeyi yönetenler eğer gerçekten, bu ülkeyi ve halklarını düşünüyorlar ise yapmaları gereken ilk şey bu toprakların tüm halkları tarafından inandırıcı bulunacakları bir yönetim sağlamaları gerekmektedir. Ülkenin kuruluşundan bu güne kadar yapılan yanlışları tespit edip samimice değerlendirmelerde bulunmaları ve gereken adımları kararlılıkla atmaları gerekir.
Dünyanın başka yerlerinde de pek tabiî ki benzer sorunlar yaşanıyordur. Her ülke kendi özel şartları bağlamında bu gibi sorunlara, konunun tüm taraflarının da razı olacağı çareler bulmadan yoluna devam edemez. Sözgelimi Amerikaya bir bakacak olursak, geçmişinde en iyi “Kızılderili ölü kızılderilidir” diyorken, bugün genel olarak (Kızılderililerde dahil) Amerikalılık duygusunu tüm etnik kökenlerine sahiplendirmiştir. Biliyorsunuz ki Amerikan diye bir millet yoktur. Buna karşın adamlar bir şekilde becermişler ve her bir vatandaşını ( bizim ne kadar da tasvip etmeyeceğimiz, dinimizin aleyhine konularda olsa) amerikanın ulusal çıkarlarına hizmet ediyor hale getirdiğini görüyoruz.
Ülkemizin özellikle doğu ve güneydoğunda yaşanan olaylardan beslenen bir güruh var. Bu güruh olayları politize ederek tırmandırıyor ve kendine prim sağlıyor. Etnik siyaset tarzı da zaten bunu zorunlu kılar. Gerek devletin geçmişten gelen hataları gerekse söz konusu etnik siyaset güden sığ beyinli politikacılar yüzünden orada bir halk heder oluyor. Tüm karşı duruşlara rağmen, bu soruna dur demek yine bu (özünde Müslümanlık olan) halkların elinde ama bir şartla ki etnik kökenleri öncelemeyip bizleri gerçek anlamıyla millet yapan, kardeşler kılan, dinimiz İslam’a adam gibi yönelerek. Meselelerimizi Allaha ve resulüne götürerek aşabiliriz.
Eğer yeniden Rabbimizin bizi kardeşler kılması istiyorsak dini merkeze alıp, ortak payda haline getirilebilmek için hep beraber tüm halklar olarak çabalayacağız. İşte o zaman tüm karşı çıkışlara rağmen kardeşlik türküleri yeniden söylenmeye başlayabilir. Aksi halde bu toraklarda hesabı olan dış ve iç mihraklar bu ülkeyi rahat bırakmayacaktır.
Seçim sizin ey Müslüman Kürtler ve Müslüman Türkler…
 
aykut_akca@hotmail.com
.iktibasdergisi.