‘Primary Colors’: Kırmızı, mavi, sarı...

Nedret Ersanel

VAN 15.08.2018 09:59:43 0
 ‘Primary Colors’: Kırmızı, mavi, sarı...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 ‘Primary Colors’: Kırmızı, mavi, sarı...
Ortada siyasi/stratejik saldırı var, cevabı da ancak siyasi/stratejik olabilir. Bu saatten sonra ekonomik/teknik tedbirler bizi iyileştirir ama anladıkları dil olmaz...

Türkiye-ABD ilişkilerindeki yırtılma artık zor dikiş tutar.

New York Times’da yayınlanan ‘Erdoğan Mektubu’ bunun ilanıdır.

Son üç günde Cumhurbaşkanı ve tüm yetkililer tarafından kurulan cümleler, tarihi bir eşiğin önünde durduğumuzu gösteriyor. Kaldı ki, 15 Temmuz’daki ABD rolünü tarif eden devlet ve siyaset adamlarının da tamamı bu kapının önüne geleceğimizi ima ediyordu...

“Çok basit bir takım görüş ayrılıkları üzerine bina edilen bu saldırıların sebeplerinin çok başka olduğu ortadadır. Bu tarz yaklaşımlar sergileyen ülkelerle ilişkiler telafisi mümkün olmayacak zararlar görme noktasına gelmiştir”...

“Oyununuzu gördük ve meydan okuyoruz. Teslim olmayacağız. Stratejik ortaklığını terör örgütleri uğruna feda edenlere, ‘hadi güle güle’ deriz”...

“Siz dolarla üzerimize gelirseniz biz de başka yollarla işlerimizi yürütmenin çarelerini arayacağız”...

“Dünyaya açtığın ticaret savaşına ülkemizi dahil edene cevabımızı, yeni pazarlara, işbirliklerine, yeni ittifaklara yönelerek veririz”...

“Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse, yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız”...

“Ne yazık ki, bu tehlikeli trendi tersine çevirme çabalarımız boşa çıktı”...

“ABD, milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa, ortaklığımız riske girebilir”...

“Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek”...

“Devletlerin başarısının sırrı, barış istiyorlarsa daima savaşa hazır olmalarında yatar. Biz hazırız”!..

POLİTİK, ASKERİ, ŞİMDİ DE EKONOMİK ARINMA SÜRECİ...

Türkiye’nin 15 yılı aşkın iç serüveni, politikada bugüne kadar eriştiği en “hijyen” dönemi ifade ediyor. Hem vesayet yönetimleri hem urlar mümkün mertebe temizlendi, azı kaldı. Ordu da köklü temizlik sürecini aşıyor, ‘milli-yerli’ ölçümlemesinde en yüksek seviyede. Görülüyor ki sırada ekonomi varmış...

Politik-askeri-ekonomik arınma sürecinin küresel konjonktürle buluştuğu gerçeklik de hemen aynı. Çok kutupluluk üzerinden yükselen ABD’ye yönelik itirazlar, “eski düzen yıkılıyor olabilir, yeni düzeni de ben kuracağım” bastırmasıyla karşılanıyor Washington’da.

Amerika bu çıkışları, “gemide isyan”, diğerleri “adalet-eşitlik-bağımsızlık” olarak tarif ediyor.

Başkan Trump’ın bir yeni düzen kurabilecek, yönetebilecek kapasitede olup-olmadığı ayrı konu. Fakat büyük güce ihtiyacı var ve Kasım ayındaki seçimler Beyaz Saray için bu yüzden hayati.

Kimi Ankara mahreçli okumalar, iki ülke arasındaki krizi buna yaslıyor. Kırılmayı salt bu saike bağlamak hata olur. Bu sorun küçümsenemez; yerleşik düzenin ana dişlilerinden olan Ankara, çarktan kopuyor. Yeni çarkları döndürecek bir dişli değil, dünyayı döndüren çarklardan biri olmak istiyor...

PAPAZI, İNCİRLİK’TEKİ ABD ASKERLERİYLE BİRLİKTE GÖNDERİN...

Daha kötüleşebilir. Bu satırların taslakları yazılırken ABD Başkanı, F-35 savaş uçaklarının teslimatını askıya alan bütçe yasasını onaylamış bulunuyordu. İran, İsrail, Suriye, PYD/YPG, Türkiye’nin yeni bir askeri operasyona başlayacağının işaretlerini vermesi, Yunanistan’a ilk kez F-22 Amerikan savaş uçaklarının konuşlanması, Kıbrıs ve bağlı enerji konularında adımlara hazırlanılması ve tabii papaz konusu...

Krizin ateşli anlarında Rusya, İran, Irak üst düzey yetkililerinin Türkiye ziyaretleri ve bir seri ülke ile yapılan görüşmeler Ankara’nın planlar yaptığını gösteriyor. Bunların çok ve katmanlı olduğunu biliyoruz.

Bir tanesi de, her ABD-Türkiye çekişmesinde gündeme gelen üsler meselesidir. Amerikan basınında tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi İncirlik’teki nükleer silahlar yeniden hatırlatılıyor. Gerçek şu ki, Ankara İncirlik Üssü’nü gözden çıkarma kararına en yakın pozisyonda!

İncirlik, askeri kapasitesi kadar stratejik açıdan ifade ettikleri ile özel bir üs ve gündeme her geldiğinde temkinli yaklaşım gerekir. Fakat önümüzdeki kısa dönemde ABD’den farklı bir adım gelmez ise son teyel atacak ve ağır kanama başlayacak.

Peki yapacak mıyız? Henüz değil. Kapı hâlâ açık.

Türkiye’nin Amerikan askerlerini sınırdan uğurlarken, “alın bunu da yanınızda götürün” diyerek Papazı da konvoya iliştirebileceğini, bunun Kasım seçimlerine etkisini Amerika şu an tartamıyor.

Az bekleyeceğiz.

‘TURKUAZ’ STRATEJİ...

Türkiye ve dünyadaki değişimin kucaklaştığı manidar zamanlamanın öyküsünü pek önceden ve sık paylaşmış biri olarak, “gerçek mesele”nin Çin ve Avrupa (Mavi) olduğunu, aralarındaki ilişkiyi vurgulamak zorundayım.

Bir, 3 Ağustos’ta açıklanan 100 günlük planın gazete manşetlerine ‘Çin Atağı’ olarak yansıdığını, bunun Türk bakanlara yaptırım zamanlamasına denk geldiğini cepte taşıyalım.

İki, ekonomik savaş başladığında Ankara’nın zikrettiği, ‘Çin (Sarı), Rusya (Kırmızı), İran, Ukrayna gibi ülkelerle ticaretimizi milli para birimlerimiz üzerinden yürütmeye hazırlanıyoruz. Avrupa ülkeleri de dolar cenderesinden çıkmak istiyorlarsa benzer sistemi kurarız’ davetini de diğer cebe koyabiliriz.

ABD (Mavi) başaramazsa adaya dönüşecek. Tarihin gördüğü en dramatik içe çöküşlerden birini izleyeceğiz.