POST-SYKES PİCOT MODELİ Mİ?

Akif EMRE

VAN 13.10.2015 11:15:34 0
POST-SYKES PİCOT MODELİ Mİ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sykes Picot dengesi ulusal sınırlarla bölse de beşeri ve kültürel coğrafyayı parçalayamamıştı. Ufukta beliren Post -Sykes Picot dengeleri henüz ulusal sınırları değiştirmese de fiili olarak Ortadoğunun beşeri ve kültürel haritası parçalanmanın eşiğine gelmiştir. 
Kara cumartesi katliamı; bu toprakların derin hafızasını karartmaya yönelik bir kıyımdır.
Sykes-Picot sınırları kanla çizilmemişti. Osmanlı Çanakkale’den Filistin’e, Basra’ya, Kafkaslara kadar her cephede dökülen kanla yıkıldı. Yerine kurulan Ortadoğu denklemi bu yıkımın bakiyesiydi. Ama hiç bedel ödemeden çizilen sınırlarda yeni devletçikler yükseldi. Irak’la Suriye’nin ayrı devlet olmasını gerektirecek ne tarihi ne de siyasi gerekçe vardı.
Sykes-Picot sonrası ortaya çıkan haritalar tümüyle emperyal heveslerin, bölgenin kültürel, tarihsel genleriyle oynayarak çizilmişti. Bu durum soğuk savaş sonrasında stratejik paylaşıma dönüştü. Mevcut sınırlar üzerinden yeni dengeler kuruldu. Britanya’nın emperyal misyonunu devralan Amerika ve rakibi olarak Sovyetler arasında bir soğuk savaş dengesi kuruldu.
Doğu ve batı kamplaşmasının gergin kutuplaşmasına rağmen siyasal sınırlar hemen hemen değişmedi; bir bakıma Sykes-Picot mirası devam etti. Aynı dil ve dine mensup büyük çoğunluk ayrı ulus devletlerin vatandaşları olarak yakalarında iğreti duran yeni ulus kimlikleri edindiler. Ve böylece soğuk savaş sonuna kadar geldiler. Türkiye zaten başka bir dünyaya yelken açıp, Ortadoğu ile arasına duvar örmüştü. Araplar da yapay sınırlarla devletçilik oyunlarını sürdürdüler. Tek reel sınır vardı o da petrol borularının geçtiği güzergâh.
Tüm bu girizgâhı yapmamın sebebi Ortadoğu’nun bunca ayrışmaya rağmen etnik ve sekter parçalanmaya direniyor oluşu… Bu durum oluşturulmak istenen Post -Sykes Picot dengeleri önünde hala engel. Gerek küresel dengeler gerekse bölgeye yönelik büyük rekabetler yeni stratejilerin, yeni aktörlerin devreye girdiğini gösteriyor.
Amerika’nın Irak’ı işgali ile başlayan süreç yeni dengelerin nasıl bir yöntemle çizilmek istendiği hakkında yeterince ipucu veriyor. Mezhep eksenli ve Milliyetçilik savaşları ile kanla inşa edilen modern Avrupa’nın tarihi sanki gecikmiş olarak sahnelenmek isteniyor.
Kısaca Irak ve Suriye’de zorlayarak bir sekter çatışma çıkarılmış, adeta araya kan girmiştir. Benzer durum etnik düzeyde de denenmek isteniyor.
Sykes Picot dengesi ulusal sınırlarla bölse de beşeri ve kültürel coğrafyayı parçalayamamıştı.
Ufukta beliren Post -Sykes Picot dengeleri henüz ulusal sınırları değiştirmese de fiili olarak Ortadoğunun beşeri ve kültürel haritası parçalanmanın eşiğine gelmiştir.
Ortadoğu’nun özeti olan Irak’ta olup bitenler tüm bölgede gerçekleşmesi muhtemel felaketin habercisiydi. Irak’ta Şii ile Sünni eksenlli kanlı çatışma, Kürt- Arap milliyetçiliğne dayalı ayrışmayla devam ettirildi. Suriye’ye taşınan sekter ayrışma yerel unsurlardan çok bölgesel güçlerin doğrudan devreye girmesiyle tam bir vekalet savaşına dönüştü. Daha geride küresel hegemonlar zamanın olgunlaşmasını bekler tavırla sürekli yeni aktörleri devreye sokuyor.
Ortadoğu’da yeni dönemdeki çatışmalarla elde edilmek istenen husus; siyasal sonuçlarından önce toplum mühendisliğidir. Toplumu kin ve kanla kamplaştıran, zenginleştirici farklılıkları, tarihi birikimi düşmanlığa dönüştüren bir toplum mühendisliği… İntihar bombacılarıyal sembolize edilen sekter ve ulusalcı savaşlarla masumlar katledilerek ayrıştırılan halklara dayalı yeni siyasal dizayn…
Ankara katliamında öfkeyi aşan bir kurgu ile yapılan suçlamaların neye hizmet ettiği bu çerçeveden okunabilir. Israrla Türkiye’de kan ve kinle toplumsal kamplaşmanın tohumları atılmak isteniyor. Siyasal hedeflerinin, bu toprakların yoğurduğu ruhu imha etmekten geçtiğini bilenlerin kanla beslenen toplum mühendisliğini göze almalarından korkulur.
Bu toprakların derin hafızası bu zamana kadar pek çok oyunu bozmasını bildi. İdeolojik öfkeyle siyaset yapanların, mazlumiyeti etnik ve sekter kine dönüştürmeye çalışanların maskesini düşürecek idrak hala diri.
Önemli olan, kuklayı değil kuklacıyı görmek…

Yenişafak/ Akif EMRE