PKK’NIN İSLAMOFOBİK HALLERİ

Av. Murat ÇİÇEK

VAN 19.10.2014 12:57:21 0
PKK’NIN İSLAMOFOBİK HALLERİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Çözüm süreci yasal bir zeminde ete kemiğe bürünerek devam ederken, Ortadoğu’da ve Türkiye’nin etrafındaki kimi ülkelerde süregelen kaotik ortam bütün çabalara rağmen Türkiye’ye sıçratılamadı. Gezi süreci ve ardından 17-25 Aralık darbe girişimleri, ekonomisini sağlam ayaklar üzerine bina etmiş ve çözüm sürecini kararlılıkla yürüten Türkiye’yi etkilemeyince, Ortadoğu’nun derinleri iş başına geçti ve IŞİD, Rojava kartı üzerinden Türkiye’ye yeni tehditler savurmaya başladı.
Stargazete/Av. Murat ÇİÇEK
Geçtiğimiz günlerde öncekilere hiç benzemeyen, başlangıcından gelişimine kadar tamamen organizeli ve provakatif ajanların cirit attığı korkunç eylemler silsilesi yaşadık. Bu sefer polise taş atan, polis müdahalesinden sonra belli bir süre eylem yapıp dağılan bir kitleden farklı bir kitle ile karşı karşıya kalan kamuoyu, halen tedirginliğini koruyor.
Vahşice cinayetler işlendi. Evlerin damından atılıp kafası ezilerek öldürülen, IŞİD’ci olduğu gerekçesiyle her şeyden habersiz kendi halinde yaşayan sığınmacılar öldürüldü. Sırf sakallı olduğu için defalarca bıçaklanan 23 yaşında zihinsel engelli Batmanlı Yakub hadisesini yaşadık. Bingöl’de polis saldırıya uğradı. Çatıştırılmak istenen PKK-Hizbullah örgütlerinden hiçbir tarafla bağlantısı olmayıp sırf eşi örtülü olduğu için öldürülen bir vatandaş gerçeğine tanık olduk. Yine gösteriler esnasında eylemcilere karşılık verilmesi sonucu bazı eylemciler öldürüldü. Basına yansımasa da Batman’da kimi vatandaşlar tahrik edilerek evlerinden dışarı davet edildiler, “Hizbullahçı IŞİD’ci” olduğu gerekçesiyle bıçaklandılar. Olayların yoğun yaşandığı şehirlerde bankalar ve esnaf yağmalandı. “Sigorta şirketleri bölgeden çekiliyor, ekonomi durdu” haberleri yayılmaya başlandı. Bazı illerde Kürt düşmanlığı üzerinden HDP teşkilatlarına saldırılar yapıldı. Olayların durulmaya başladığı anda ise Adana’nın Seyhan ilçesinde Azadiya Welat Gazetesi çalışanı Kadri Bağdu, gazete dağıtımı yaptığı sırada geçmişin karanlık günlerini andıran bir şekilde kafasına sıkılan kurşunlar sonucu yaşamını yitirdi.
Ardı ardına hızlıca yaşanan bu olayların doğal bir Kobani tepkisi ile geliştiğini söylemek için ya kör bir ideolojik saplantıya sahip olmak ya da aşırı iyimser olmak gerekir.
Propaganda süreci
Ana muhalefet CHP ve HDP’nin uzun süredir dillendirdikleri fakat ispat etme yükümlülüğü dahi duymadıkları “Türkiye IŞİD’i destekliyor” propagandası düzenli olarak işlendi/işletildi. Bu uzun propaganda sürecinden sonra insanlık düşmanı IŞİD’in Şengal’den sonra Kobani’yi işgal girişimleri başladı. Her ne kadar sonradan özür dilese de tam da bu esnada ABD Başkan Yardımcısı Biden’in IŞİD konusunda Türkiye’yi itham eden açıklamaları yayınlandı. Türkiye’yi IŞİD konusunda itham etmekte ortaklaşan ABD, CHP ve HDP üçlüsünün, aynı zamanda Esad’a sağladıkları korumacılıkta da ortaklaştıklarını unutmamak gerekir.
İç savaşın başından beri Esad rejimini destekleyen İran adına yapılan açıklamada Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Amir Abdullahyan da tartışmalara katılarak Türkiye’nin Suriye’deki soruna bütüncül yaklaşımına karşı ABD saflarına denk düşen bir açıklama yaptı. “Beşar Esad rejimi IŞİD’e yenik düşerse İsrail’in güvenliği tehlikeye girer” diye açıklama yapan İran kaynakları ABD’ye öncelikli hedef olarak IŞİD’i hedef gösterdi. Esad aşkı sebebiyle İsrail’in güvenliğini de düşünmeye başlayan İran, böylece “Esad kalsın IŞİD gitsin” koalisyonundaki yerini açıkça belli etti. Ayrıca elimizde somut bir delil olmamakla birlikte bölgemizde yaşanan son 8-9 ekim olaylarında İran ve Lübnan’ın ne kadar dahlinin olup olmadığı üzerinde araştırma yapılması gereken bir mesele olarak karşımızda duruyor. Tüm bu gelişmeler yaşanırken İsrail’in şuan Gazze’de ve Filistin’de ne yaptığını takip eden kaç kişi kaldık? Sorusunun da cevabını aramamız gerekiyor.
Her seferinde “sert, hoyrat, üsttenci” üsluba sahip olduğu iftirasıyla itham edilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükümete karşı PKK’ye ait yayın organlarından hakaretler, küfürler ve nefret saçan yayınlar yapılarak PKK tabanı tahrik edildi. Tezkereye hayır, Türkiye bir şeyler yapmalı tezviratları yapıldı.
HDP tarafından yapılan açıklamada, “Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobani’de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani’dir. Kobani’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz. Çözüm süreci ile Kobani’nin birbirinden koparılamayacağını, barışın yolunun Kobani’den geçtiğini bir kez daha vurguluyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
CNN Türk Haber sitesinde “PKK-Hizbullah çatışmaları neden başladı?” konulu haberde aynen şu cümle kullanıldı. “ PKK ile Hizbullah arasındaki Kobane-IŞİD geriliminin altında ise yaklaşık bir hafta önce Hizbullah lideri Edip Gümüş’ün IŞİD’e atıfla yaptığı Müslüman olduğunu dile getirenler, düşmanımız olamaz mesajı var.”
Paralelci medya ısrarla yaşananları Çözüm Süreci’nin getirdiği bir yıkım olarak pazarladı.
Sosyal medyada birçok hesapta öfke yayılmaya çalışıldı. YDG-H adlı PKK’li grubun twetlerinde şiddet çağrıları yapıldı ve yine aynen şu cümle kullanıldı. “Kürdistan ve TC’de tüm asayiş Güçlerimizin Dikkatine Silahlanın Hizbu-Kontra-hüda par üyeleri görüldüğü yerde infaz edilecek.”
Olaylarla ilgili PKK’yi suçlayan Hizbullah, “Müslüman kardeşlerimize bu güne kadar yapılan saldırılara karşılık verildiği gibi bundan sonra da yapılacak saldırılara en azından misli ile karşılık verileceği bilinmelidir” açıklamasını yaptı.
ABD’nin heval kesildiği bir ortamda, Rojava’ya en büyük insani yardımı yapan ve sorunun çözümü için en somut önerileri getiren Türkiye, yoğun bir propaganda saldırısına uğradı.
İlk hedefimiz Esad değil IŞİD’dir deyip aynı zamanda IŞİD’e uzun ömür biçen Amerikan siyaseti karşılığında, tüm mazlum Suriye halkına özgürlük isteyen ve hem IŞİD dehşeti hem de tüm Suriye’ye ilişkin somut çözümler öneren Türkiye siyaseti arasındaki fark, ısrarla görmezden gelindi.
Hedef çözüm süreci ve hükümet
Güneydoğu başta olmak üzere metropol kentlerde de yayılmaya çalışılan ve birçok cana mal olan olaylar üzerinden kuşkusuz ki Türkiye’nin çözüm süreci vurulmak isteniyor. Çözüm Süreci’nde kararlılıkla duran, bağımsız ve özgün dış politikada ısrarlı olan Türkiye hükümetini kamu düzenini bozmak suretiyle yıkmak isteyen güçler, içerideki işbirlikçileri ile birlikte Türkiye’nin geçmişindeki acı ama sosyolojik gerçekleri kaşıyarak acımasız yöntemlere başvuruyorlar.
Yeni icat IŞİD vahşeti üzerinden Ortadoğu’da operasyonlar yapılırken, aynı zamanda tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de İslamafobi aşılanıyor.
Türkiye’de geçmişin travmatik ve kaotik ortamlarında yetişen taze Kürt nesline Çözüm Sürecinin bitişi ile birlikte yeni bir “seküler direnişin” kodları aşılanıyor. Her dindara IŞİD’ci muamelesi yapan bir topluluk karşısına ise rövanş için “dinsiz PKK’li avına” çıkacak “dindar bir öfke” kaşınıyor.
Kuşkusuz ki tüm bu gelişmelerin ardında “Dünya beşten büyüktür, İsrail zulmü kalkmalıdır, Mısır’daki cunta meşru değildir, Zalim Esad rejimi devrilmeli ve tüm Suriye halkları özgürleşmelidir, Kürt Sorunu’nu yabancı bir aktör olmaksızın ben kendi iç dinamiklerimle çözerim” diyen Yeni Türkiye’nin söylemleri ve bağımsız, özgün politikaları yatıyor. Şunu net anlamamız gerekir. Filistin Sorunu’nu anlamadan Ortadoğu’nun derinleri ve Ortadoğu Sorunu anlaşılmaz. Kobani, Şengal, Şam, Halep, Erbil, Kerkük ve Musul asla anlaşılmaz.
Geleceğin gündemi açısından Türkiye’ye yapılan bu çok yönlü saldırıların devam edeceği muhtemel görünüyor. Türkiye’nin mevcut tutumunu muhafaza edip, Çözüm Süreci’ni sahiplenmeye devam ettiği sürece sapa sağlam duracağından ve vicdani siyasetinin kazanacağından hiç şüpheniz olmasın.
 
iktibasdergisi