PKK Sorunu, Şiddetin Cazibesi ve Trajediler

Süleyman Nazlıcan, PKK'nin hendek siyaseti üzerinden şehirlere taşıdığı şiddetin sebepleri ve amacı üzerinde değerlendirmelerde bulundu.

VAN 26.05.2016 10:36:29 0
PKK Sorunu, Şiddetin Cazibesi ve Trajediler
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Devlet Şiddetinden Örgüt Şiddetine Gelinen Aşamalar

Yüzyıllık geçmişimiz de siyasal gücün halk ile olan ilişkisinde öne çıkanlar hiç de iç açıcı değildir. Temel görevi halka hizmet olan siyasal erkin bu vazifeyi tersyüz ederek devleti merkeze alması ve halkı buyruklarına kayıtsız şartsız itaate zorlaması Kemalizm’in en belirgin özelliğiydi. Aydınlanmacı felsefeyi jakoben yöntemlerle tedavüle sokmaya çalışan oligarşik Kemalist hegemonya toplumu zorla hizaya getirmeyi deneyerek yıllarca varlığını tesis etmeye çalıştı.

Herkesin bildiği gibi bu baskı ve şiddet politikalarından ülkenin batısında ve doğusunda bulunan bütün muhalif kesimler nasibini aldı. İskilipli Atıf hoca, Şeyh Said ve arkadaşları ve daha niceleri devlet zulmünün kendilerinde tecessüm ettiği sembol isimler olarak yakın tarihimizde yer ettiler. Darbeler ülkesi olarak her on yılda bir yapılan darbeler ve halka rağmen halk için yapılanlar ciltler dolusu detayları barındırmaktadır. 28 Şubatın tozu ise hala üzerimizde ve etkileri bugün de hissedilmektedir.

Kuşkusuz bu süreçte ülkenin her bölgesinde yaşananlardan farklı olarak Kürtler daha ziyade devletin zorba politikalarına maruz kalmış ve bu zulmü iliklerine kadar yaşamıştır. Red ve inkâr politikaları, devletin işkenceleri, faili meçhuller(özellikle 90’lı yıllar) Kürt sorununu daha çetrefilli bir hale getirdi.  

Bütün olup bitenlerin ardından ise Kürt sorunu çokça tartışılan bir konu olarak maalesef bugün de güncelliğini korumaktadır. Kürt sorunu nasıl çözülür, Kürtler ne istiyor, terör sorunu nasıl hal olur, Kürtler nasıl kurtulur? soruları tüm önerileriyle, cevaplarıyla, ütopyalarıyla, projeleriyle ve sıcaklığıyla hala sorulmaya devam etmektedir.

Tabi ki bizim burada bu sorulara uzun uzadıya cevap vermemiz mümkün değildir. Ancak gelinen aşamada PKK’ye teslim edilen ya da ikna edilen Kürtlerin baskın siyasal bir yöntem olarak, PKK’nin icra ettiği şiddete teslim olması oldukça düşündürücü bir konu olarak karşımızdadır.

Peki, nasıl oldu da PKK Kürtlerin çoğunu peşine takmayı başardı ve bu aşamaya gelindi?

Cevap gayet basit; devletin Kürt sorununu çözme konusunda izlediği yanlış politikalar Kürtleri PKK’nin kucağına itti.

PKK’nin halkı ikna etme yöntemi ise şöyle oldu; Ulusçu Kemalist faşizmin red ve inkâr politikalarıyla uyguladığı devlet şiddetine karşı, ancak karşı şiddeti artırmak ve böylece ezilmiş olan Kürt halkını özgürleştirmek temel hedeftir. Dolayısıyla düşmanın silahını düşmana karşı kullanmak gerekir sonucuna varılmış ve Kürtlerin devletle olan bağını bir şekilde kopartmak gerekirdi. Yapılan her eylem, ölen her insan Pkk’nin amacına hizmet için bir araç haline gelmişti. Kimin ölüp ölmemesi fark etmezdi. Ölümlerin kazancını her halükarda PKK toplayacaktı. Ölecek olan her asker Türk milliyetçiliğini besleyecek ve Kürtlere karşı nefreti körükleyecekti. Kanı dökülen her Kürt ise Kürt milliyetçiliğini besleyecekti.   Marksizm’in şiddet tarifini benimseyen ve devrimci bir ütopyayla Kürdistan’ı özgürleştireceğine inanan PKK bu yolla kitleleri örgütlemeyi başarmış ve maalesef bugün Ortadoğu’nun en büyük örgütü haline gelmiştir.

Siyaset ve Kontrollü Şiddet

2000’li yıllardan sonra devletin politikası olarak Kürtlere siyaset alanını işaret etmesi ve Kürt sorununu siyasi müzakereler yoluyla çözme çabası, Türkiye siyaseti için oldukça önemli bir aşamaydı. Ancak mesele hesaplanan sonuçları vermedi özellikle son üç yılda büyük umutlarla sürdürülen “Çözüm Süreci’ AK Parti’nin fazla iyimser tutumu ve örgütün maksimalist talepleriyle beraber kesintiye uğradı. Fakat gelinen aşamada yine karlı çıkan PKK oldu. Çünkü yüzden fazla belediyeyi elinde bulunduran ve bölgede oylarını yüzde 80’lere kadar çıkaran ve PKK’nin güdümünde olan siyasal bir örgütlenme bölgeyi çepeçevre kuşattı.

Bu örgütlenme PKK’yi şehir merkezlerine taşıyarak bütün imkânlarını halkı örgütlemek için seferber etti. İdeolojik faaliyetlerle Kürt milliyetçiliğini empoze etti ve kendince yeni bir toplumsal yapı inşa etmeye çalıştı. Fakat silahı bırakmak hiçbir zaman gündemlerinde olmadı. Hatta baskı ve sindirme aracı olarak şiddet tekelini elinde bulundurmak örgüt için olmazsa olmazdı ve bu hala böyledir. Nitekim bölgede kendileri gibi düşünmeyen bütün İslami kesimleri şiddetle, tehditle sindirme yoluna gittiler. Keza bölgedeki iş adamlarından aldıkları haraçlarla ekonomik bir tekel inşa etmenin getirdiği güvenle bölge dengelerini dizayn etmeye kadar profesyonel bir çaba gösterdiler.

PKK’nin Baskı Aygıtları: Tehdit, Şiddet ve Propaganda…

Şimdi ise PKK’nin çatışmayı şehirlere taşıma aşaması hakkında konuşalım. 2014 6-8 Ekim olayları bu işin miladıdır. Kobani bahanesiyle şehirleri teslim almaya kalkışan PKK 3-4 gün gibi kısa bir zamanda hayatı felç etti. Her yeri yakıp yıkan kontrolden çıkmış şiddet dalgasıyla adeta bir başkaldırı provası yapılıyordu. Devletin de çözüm süreci bahanesiyle sessiz kalışı onları daha da cesaretlendirmişti. Yasin Börü ve arkadaşlarının canice öldürülüşü ve halkın sessiz kalışı PKK’yi daha da cüretkâr bir konuma taşımış ve artık istediğimizi yaparız kimse bize karşı duramaz noktasına getirmişti.

Nitekim 2015 Nisan ayına gelindiğinde çözüm süreci bitmiş ve 7 Haziran genel seçimi için hazırlıklar başlamıştı. Seçime parti olarak girmeyi kendine hedef edinen HDP, oluşturduğu muhalif blokla yüzde 13 gibi yüksek bir oy alarak 80 milletvekiliyle meclise girdi ve AK Parti ilk kez tek başına iktidar olamayacak bir pozisyona düştü. Bunun getirdiği özgüvenle istediğini alabileceğini düşünen PKK, Suriye’de oluşturduğu kanton yönetimlerinin benzerini bölgede kurmak ve ileriki zamanlarda özerk bir Kürdistan rüyasıyla stratejisini daha ileriye taşımayı düşünüyordu. Bunun için de uluslararası güçlerle diplomasi ve ikna çalışmaları gerekiyordu. O günlerde HDP yöneticilerinin Amerika, Rusya ve Avrupa ülkeleri arasında dokuduğu mekik diplomasisi bu işin ciddiye alındığını ve uluslararası müdahale için bazı aşamaların geçilmesi gerektiğini gözler önüne sermişti.

Yapılması gereken şuydu seçimlerde yüzde 80 civarında halktan destek alan HDPKK bu desteğin benzerini şehir savaşlarında almalıydı ve bölgedeki bütün bir halkın Türkiye’ye başkaldırmış olması gerekirdi. Ki bu uluslar arası müdahale için bir gerekçe olabilirdi. Bunun için de bazı stratejik yerlere silah yığınağı yapılmaya başlandı ve PKK kazdığı hendeklerle devrimci halk savaşını başlattı. Nitekim Kobaniye gönderilen sol örgütlerin devrimciliği Suruç patlamasıyla beraber büyük bir intikam hezeyanına dönüştü ve öldürülen iki polisin ardından devletle olan çatışmalar tekrar tırmandı. Fakat yeni bir seçim ihtimalinin belirmesi ve ilk zamanlarda devletin seçim bahanesiyle müdahalede bulunmaması onlar için cesaret vericiydi.

Ancak hesaplar tutmadı ve 1 Kasım seçimlerinde ülkenin batısında oylarını artıran AK Parti tekrar tek başına iktidar oldu. Bunun akabinde çatışmayı şiddetlendiren PKK, şehir savaşlarına start vererek Silvan, Sur, Nusaybin, ve diğer yerlere silahlı militanlarını göndererek halkı savaş için örgütlemek ve çatışmaları tırmandırmak için var gücüyle çalıştı. Halk seçimlerde verdiği desteği şehir savaşlarına vermedi ve çatışmalı bölgelerden hızla uzaklaştı. PKK’nin devrimci halk savaşı stratejisi tutmadı ve özellikle gelir durumu düşük tabakadaki kesimlerin yaşadığı bölgelerde ortaya çıkan tablo çok üzücüydü. Binlerce aile mağdur edildi ve onlarca insan sağa sola döşenen bombaların patlatılmasıyla can verdi. Çatışmalardan dolayı şehirler harabeye döndü ve hala enkaz kaldırma çalışmaları devam etmektedir.

Baqews Katliamı ve PKK’nin Pişkinliği

 Şehirleri harabeye çevirip her yere korkuyu ikame kılmaya çalışan PKK, son zamanlarda eylem tarzını değiştirdi. Özellikle Suriye ve Irakta uygulanan bombalı eylemlerle sıcak çatışmadan uzak kalmaya çalışıp toplumu infiale sürüklemenin çabası içerisine girdi. Bombalı araç patlatmanın en trajik örneği 12 Mayıs gecesi Diyarbakır merkeze bağlı Baqews (Dürümlü) köyünde meydana gelen patlama oldu. 16 kişinin öldüğü patlamada 15 ton patlayıcı kullanıldı. Olay yerine gitmiş ve patlamanın olduğu yeri görmüş biri olarak olup biteni tarif etmenin zorluğunu hala yaşamaktayım. Çünkü ortalıkta ceset adına hiçbir şeyin olmayışı korkunç bir şey ve maalesef o patlamada 16 sivil insan hayatını kaybetti. Ancak 15 tonluk patlayıcı yüklü bir kamyonun şehir merkezine patlatılması ihtimalini düşününce söyleyecek sözümüz kalmıyor.

Diğer taraftan olayı üstlenen PKK olayın yaşandığı köyü ve köylüleri işbirlikçi ilan ederek kendisini temize çıkarma yoluna başvurarak pişkince yaptığı katliamı meşru gösterme çabasına girmiştir. Bu da bize şunu göstermektedir; artık bölgede yeni bir diktatörlük rejimi vardır ve bunun adı da PKK’dir.

Hülasa, dünden bugüne gelindiğinde Kürtler için var olan sorunlar çoğalmaya devam etmektedir ve bugün Kürtlerin en büyük sorunu maalesef PKK olmuştur diyebiliriz. Çünkü artık Kürtlerin geleceği ve insani haklarından ziyade PKK’nin varlığı ve iktidarı için savaşılmaktadır. Bu üzücü tabloyla beraber olup bitenin sıcaklığıyla şoka girmiş ve toplumsal bir travma yaşayan bölge halkının yalnız bırakılmaması ve bilinçlenmesi için herkese büyük bir görev düşmektedir.    

 KAYNAK  YÖNELİŞ HABER