PKK Kürt Halkının Değil, Kürt Milliyetçiliğinin Temsilcisidir!

Hakan Kılıç

VAN 9.10.2015 09:38:56 0
 PKK Kürt Halkının Değil, Kürt Milliyetçiliğinin Temsilcisidir!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kürt sorunu tartışılırken PKK’nin gündeme geldiğine mutlaka şahit olmuşuzdur. Kürt sorununun çözülmesinden yana olmayan çevreler meseleyi PKK'ye endekslemekte, bununla da yetinilmeyip sadece bir terör ve bölücülük sorunu olarak görmekte ve göstermek istemekteler. Kürt sorunu eşittir PKK, PKK eşittir terör dolayısıyla Kürt sorunu eşittir terör sorunu ve de terörün çaresi eşittir güvenlik mücadelesi söylemi şüphesiz çözümün önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Kürt sorununun çözülmesini isteyenler ise 'Kürt sorunu ayrı, PKK ayrı' söyleminde ısrar etmektedirler. Şunu iyi bilmeliyiz ki; PKK Kürt sorununun nedeni değil sonucudur. Kürt sorunu PKK vardır diye ortaya çıkmamıştır, aksine Kürt sorunu var olduğu için PKK var olmuştur.

Sorunun Kaynağı: Türk Milliyetçiliği

Şüphe götürmez bir durumdur ki; Kürt sorunu, Türklük adına uygulanan baskı, asimilasyon politikaları sonucu var olmuştur. Varlığıyla, eylemleriyle bugün çokça tartışılan PKK'nin bu ülkede asimilasyon politikaları sonucu devlet eliyle imal edilmiş Kürt sorununun doğurduğu bir sonuç olduğu tartışılmaz. Bir asrı aşkın bir zamandır topluma zerk edilmeye çalışılan Türk milliyetçiliğinin ve Cumhuriyetle birlikte onun sistemleşmiş, kurumsallaşmış boyutuna dönüşen Kemalist resmi ideolojinin sorunun kaynağını teşkil ettiğini görmek gerek. Osmanlı'nın yıkıntıları üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak inşa edildi. Yeni cumhuriyet Osmanlı'dan farklı olarak herkesi "Türk" olarak tanımladı. 1876 yılında ilan edilen 1.Meşrutiyet Anayasası'nın 8. Maddesindeki "Bütün vatandaşlar hangi din ve mezhepten olursa olsun istisnasız Osmanlı tabir olunur."  ibaresi yeni yaklaşımla birlikte, Mart 1924'te kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 88. Maddesinde "Türkiye ahalisi din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur" şeklinde tescil edildi. Atatürk , "Ne mutlu Türküm diyene" özdeyişiyle bu yeni anlayışı sembolleştirdi. 1924 Anayasası'nın 88. Maddesi görüşülürken Ermeni, Yahudi, ve Rumlara "Türk" denilip denilemeyeceğinin tartışıldığı esnada salondaki milletvekillerinin bazıları "Türk" ibaresindense "Türkiyeli" ibaresinin kullanılmasının daha doğru olacağını önerince şiddetli tartışmalar yaşandı. Bu ve daha nice inkarcı ve ceberut mantığıyla hareket edilen olayların sonucu Kürt sorununu doğurmuştur. Altan Tan'ın deyişiyle: "Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde yaşananlar ile ilgili çok şeyler yazıldı, çok şeyler konuşuldu. Lakin herkesin üzerinde ittifak ettiği bir şey var ki o da şu: Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi olmasaydı PKK bugünkü durumda olmazdı." Olayların şahidi olanlardan Selim Dindar da şunlara değinmektedir: "Ben siyasi biri değilim. Bu konuda birikimim yok. Ama 12 Eylül, Kürt sorununa herkesin dikkatini çekti, bu sorunu dünyaya duyurdu. Cezaevindeki vahşet olmasaydı, Kürt meselesi bu ülkede bu kadar erken açığa çıkmazdı. Diyarbakır Cezaevi'ndeki insanları birer militan haline getirdiler. Bunlardan %80'den fazlası dağa çıktı. İnsanın oradaki vahşeti gördükten sonra normal yaşama dönmesi çok zordu. 'PKK hareketi 1984'te patladı' derler ya, bu tarih, Diyarbakır Cezaevi'nden ana tahliyelerin olduğu tarihtir."Aynen öyle oldu. Cezaevi'nden çıkmayı başarabilenlerin çok büyük bir çoğunluğu yıllardır uzak kaldıkları anneleri ve babalarını dahi doğru düzgün görmeden, yıllardır hasret kaldıkları yuvalarında doğru düzgün yatmadan 'Dağ'a çıktılar. Devletin inkârcı ve ceberut mantığının Kürt sorununu, Kürt sorununun da PKK’yi doğurduğu gerçeğinin altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Sorunun ana kaynağına inmeden yamalama yöntemiyle bir çözüme varılmaz.

Türk Milliyetçiliğinden Sonra Sırada Kürt Milliyetçiliği!

PKK’nin de çatışma olgusunun da kendiliğinden ortaya çıkmış bir gelişme olmadığı ve köken itibariyle devletin ulusçu-inkârcı siyasetinin bir sonucu olan Kürt sorununun bir yansıması olduğuna değinmiştik. Bu yönüyle yaşanan bütün sorunların, acıların, zorlukların zemininde devletin varlığını, ideolojisini, politikalarını görmemek yanlış olur. Mamafih gelinen aşamada sorunu sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin asırlık inkâr siyaseti ve onun günümüze uzanan yansımalarından ibaret algılamanın da büyük bir haksızlık olacağı görülmelidir.

Sorunu basitçe “Devlet kimliğimi inkâr etti, dağa çıkmak zorunda kaldım, öyleyse yaptıklarımın biricik sorumlusu devlettir!” gibi basite indirgemek basit kişiliklerin yöntemidir.  Milliyetçi, pragmatist ve uyguladığı politikalarıyla da zulmü esas almış bir yapı söz konusu. Bu minvalle PKK’nin eylemleri sistemin Kürt kimliğini inkârına karşı çıkışla sınırlı değil. Şurası açıklıkla görülmelidir ki, Kürt sorununa çözüm adı altında PKK’nın tahayyül ettiği şey anadilde eğitim, Kürt kimliğinin yasal temelde kabul edilmesi, hatta genel af gibi makul ve haklı taleplerden de ibaret değildir. PKK, gücünü ve otoritesini kurup geliştirebileceği bir toprak, sınırlı da olsa bir hâkimiyet alanı peşindedir. Böylesi bir sonuç ise Kürt milliyetçiliği zehiriyle kafasını bulandırmamış herkes için mevcut şartları bile aratacak şekilde daha yoğun, daha ağır ve daha sistematik bir zulüm demektir. Bunun ise akıl sahipleri için asla tercih edilemeyecek bir felaket tablosu olacağı kuşkusuzdur.

 PKK’nin yabancı güçlerin emrinde bir avuç militandan ibaret olduğu ve halkı korkuyla kendisine itaate zorladığı iddiaları gerçeklikten uzak propagandif söylemlerdir. Örgütün Kürt halkından ciddi oranda bir destek gördüğü tartışılmaz. Bununla beraber PKK’yi Kürt halkının temsilcisi gibi görmek ise ne doğru ne de anlamlı. Öte yandan laik-ulusal kimlikli bir hareketi neden Müslüman kökenli Kürt halkının temsilcisi olarak kabul edelim ki? Benzer biçimde ısrarla Kemalizm’in halkın karşısında bir ideoloji olduğunu, halk düşmanı olduğunu söylemiyor muyuz? Türkiye toplumunda Türk kökenli nüfus içinde Kemalist ideolojiyi benimsemiş hatırı sayılır oranda bir nüfus olduğu açık. Bu vakadan yola çıkarak Kemalist ideolojinin Türk halkını temsil ettiği söylenebilir mi?

İster ezen formda olsun, isterse de ezilen, milliyetçilik-ulusalcılık açık ve net ilkelliktir. İnsani değer ve erdemlerin değersizleştirilmesi demektir. İnsanların daha yüce, daha erdemli olana değil, daha süfli olana yönelimine tekabül etmektedir. Ve bu kirli gömlek hassaten de Müslüman halklar üzerinde son derece iğreti durmakta olup, yıkamaya falan kalkılmadan doğrudan çıkarılıp çöpe atılmayı hak etmektedir.

1 Altan Tan, Kürt Sorunu Kitabı,s 396

2 Selim Dindar,Neşe Düzel röportajı, 2003.