PEYGAMBER’E VARİS OLMAK

AYKUT AKÇA

VAN 19.12.2014 11:02:40 0
PEYGAMBER’E VARİS OLMAK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yaşadığımız toplum içinde bireysel olarak karşılığımız nedir. Bu toplum içinde özgül ağırlığımız neye tekabül etmektedir, ne kadar bir alanı dolduruyor veya işgal ediyoruz. Aynı toplum içinde varlığımız ya da yokluğumuz ne kadar önemli hiç sorguladık mı?
 
Toplum olarak, bizler pek fazla farkında olamasak da çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşıyoruz. Yaşam tarzımız, insani ilişkilerimiz, ticaret anlayışımız vs. köklü bir erozyona uğruyor. Tabiri caizse zemin ayağımızın altından kayıyor da biz tutunamıyoruz, başkalaşıyor ama direnemiyoruz ya da direnmiyoruz mu demeliydik?
Doğruya giden yola, ancak bıkıp usanmadan, ısrarla sorgulayan bir akıl ve ulaşabildiği doğrulara samimiyetle teslim olan bir kalp ile dâhil olabiliriz. Yaşam süremiz boyunca, karşımıza çıkan her bir şeyi sorgulamak, doğrusunun ne olduğunu anlamak ve bu doğrulara sahip çıkmak zorundayız. Malumunuz olduğu gibi, kitabımız bize sürekli akletmemizi, düşünüp sorgulamamızı öğüt verir. Müslüman, etrafında olup bitene karşı ne duyarsız kalabilir ne de sorumsuz olabilir. Aksi söz konusu ise orada İslam’ın esamesi okunmuyor demektir, ne kadar sözde “Müslüman bir toplum” olsak da. Ölüm sonrasına karşı sorumlu bir Müslüman olmamız, yaşarken de içinde bulunduğumuz topluma karşı sorumlu olmamızı gerektirir.  Evet, kâğıt üstünde bu iş böyle, ya gerçekte yaşananlar?
Nasıl biliniyoruz?…
Yaşadığımız toplum içinde bireysel olarak karşılığımız nedir. Bu toplum içinde özgül ağırlığımız neye tekabül etmektedir, ne kadar bir alanı dolduruyor veya işgal ediyoruz. Aynı toplum içinde varlığımız ya da yokluğumuz ne kadar önemli hiç sorguladık mı? Hadi gelin en önemli soruyu soralım, içinde yaşadığımız bu toplumundan bir süreliğine ayrılsak (ölümün yüzü soğuk-sözü ağır ya ölsek demiyorum, ama siz isterseniz öylede düşünebilirsiniz daha trajik olur.) acaba yokluğumuz kaç gün sonra hissedilir? Ya da şöyle mi soralım, toplum içinde “Varoluşumuzu ne kadar anlamlı kılabildik ki yokluğumuz insanlar için bir kayıp olabilsin”. Ne dersiniz, öyle ya da böyle bir gün hepimiz içinde yaşadığımız bu insanların arasından ayrılıp gideceğiz, acaba arkamızdan bizim için ne hissedecektir bu insanlar. Bizi hayır ile anmaları için Müslüman bir birey olarak gerekenleri yaptık mı? İnsanlığa karşı sorumluluklarımıza sahip çıkabildik mi? Hayır, düşünmüyoruz ve hiçbir şeyi sorgulamıyoruz, çünkü boş vermişiz, işin kötüsü istesek bile nereden başlayacağımızı da bilmiyoruz. Biraz gerçekçi olalım, yaşadığımız toplum içinde (istisnalar kaideyi bozmaz) iyi bilinmiyoruz. Bu konuda iki ihtimal var, ya iyi değiliz ya da iyi olduğumuzu kimseye göstermiyoruz. Her iki ihtimalde de insanlar bize güven duyamayacaklar ve iyi bilmeyecekler.
Ben olsam nasıl yapardım!…
Şehrin en yoğun, yaşamın en hareketli olduğu bir meydanına çıksak mesela. İzlesek insanları, ama öncelikle sadece izlesek. Anlamaya çalışsak ne yaptıklarını, ticaretlerinin nasıl işlediğini mesela, ya da komşuluk ilişkilerini nasıl yürüttüklerini irdelesek. Ne yer ne içerler, nasıl yaşarlar bu insanlar. İzlesek onları sadece, müdahale etmeden. Mesela, ticaretlerinde helalinden olsun kaygısı hala var mı diye bir baksak. Hala, komşusu aç iken kendisi tok yatamayan kaldı mı ki diye gözlemlesek. Sonra kendimize de sorsak, biz bu hengamenin neresindeyiz, ne yapıyoruz ve bizim sokaktaki insanlardan bir farkımız kaldı mı diye?
Çok mu karmaşık geldi bize bu modern(!) hayat. İçinden çıkamıyoruz toplum olarak. Sürekli koşuyoruz ama bir türlü yetişemiyoruz. Bu bizim tercih ettiğimiz bir hayat değildi mi diyorsunuz yoksa. O halde sizden dinleyelim, gerçekten siz nasıl olsun isterdiniz. Siz olsanız nasıl yapardınız, nasıl tasarlardınız bir Müslüman olarak olan biten her şeyi. Yok mu, çıkmayacak mı hala “ben olsam şöyle şöyle yapardım” diyecek bir sorumlu insan. Yok mu, bu topluma körü körüne ateşe gittiklerini, onların anlayacağı bir dille söylemeyi becerecek bir sorumlu Müslüman. İnsanlara tuttukları yolun yanlış olduğunu söylerken, doğrusunun ne olduğunu da ortaya layıkıyla koyabilecek hiç kimse yok mu? Ne gezeeer, hep birlikte kapılmışız akıntıya gidiyoruz. Yok mu bir çaresi, bu hep böyle mi gidecek. Yoksa, bu da bizim kaderimizmiş diyip oturacakmıyız. Belki de bu kötü gidişe dur demek için düşünüp kafa yormaya, akledip sorgulamaya başlarsak, bir yolunu bulabiliriz. Ben olsam “peygamberi örnek alma” meselesini daha iyi anlamaya bakardım demek lazım ki, sonuç ortada.
Peygamberin varisleri kimler!…
Bugün aramızda peygamber yaşıyor olsaydı da görseydik, O’nun hangi olaya hangi tepkiyi verdiğini.  Meselelere müdahalesin nasıl olduğunu, sorunları nasıl çözdüğünü iyice bir öğrenirdik belki. Aslına bakacak olursak, bu kadar Kur’an ve siyer okuyan biz gibilerin zaten öğrenmiş olması da gerekmez miydi. O’nu örnek almak nasıl olacaktı ki yoksa. Sözde bu kadar okuyan, düşünen bu işlere kafa yoran bizler, iş yaşamaya gelince neden peygamberi örnek almayız bilmem. Bu çelişkiyi anlayan beri gelsin. Hayat yaşanıp dururken olan biten her şeye seyirci mi kalacağız. Yoksa peygamber varislerine yaraşır bir şekilde O’nun örnekliğine sahip mi çıkacağız. Meseleler karşısında müdahil olamayışımız ya da sıradan insanlar gibi bir müdahalemiz söz konusu iken sıradanın üstünde bir hayat ve din algısı iddiamız kof bir iddiadır.  Lütfen kendimizi kandırmayalım. Sıradan insanlar sıradan roller üslenir ve yaşama müdahaleleri, olaylara dokunuşları da sıradandır. Ancak ki gerçek manada peygamber varislerinin müdahalesi, yerli yerince olur. Onların sözleri yapıcı, müdahaleleri tamamlayıcı, varlıkları içinde bulundukları topluma değer katıcı bir şekildedir. Onlar, Muhammed’ül-Emin’in varisleri oldukları için kendilerine güvenenlerin, güvenlerini boşa çıkartmamak için ellerinden gelen tüm çabayı ortaya koyanlardır.
Peygamberin varisleri, O’nun bıraktığı mirasına sahip çıkan, sancağı teslim altığı noktadan daha ileri taşımak ve yere düşürmemek için cansiperane çalışanlardır.
Bir insanı doğru anlamak için onun konuştuğu sözlerle neyi kastettiğini yine ondan dinlemek gerekir. Muhatabımız maksadını onun yerine biz belirleyemeyiz. Kişi neyi anlatarak, nereye varmak istemişse, bunu net olarak bizzat kendisinden dinlemeli/öğrenmeliyiz. Sağlıklı ve adil olan budur. Eğer onun yerine bir niyet ve hedef belirlemeye kalkarsak hem karşımızdaki kişiyi anlamamış oluruz, hem de ona haksızlık etmiş oluruz. Tıpkı bunun gibi Peygamberi de doğru anlamak için, O’nu çok iyi tanımalıyız. O kadar iyi tanımalıyız ki nerde hangi tavrı ortaya koyduğunu, nasıl bir duruş sergilediğini çok iyi öğrenmeliyiz. Peygamberin duruşunu, mantığını ve teslimiyetini anlamadan peygamber varisi olunmaz.
Her şey bu kadar kokuşmuş, insanlık yerlerde sürünüyorken. Herkesin, hiç kimse için bir kaygısının kalmadığı ve kimsenin, kimse umurunda olmadığı bir hayat yaşanıyorken. Zenginin daha zengin, fakirin daha da fakir olduğu bir düzende, makas sürekli açılıyorken. Yetimin başı okşanmayıp, aksine ezilmesi için fırsatların oluşturuldu bir düzen yaşanıyorken. Hırsızın, arsızın yaptığı yanına kar kaldığı hatta teşvik edercesine meydan onlara bırakılıyorken.
Sizce de peygamber varislerinin ortaya çıkma, sahne alma zamanı gelmedi mi?
Gerçek varisler, mirası acısıyla-tatlısıyla, külfetiyle-nimetiyle kabullenmeyi bilip, gereğini yapanlardır. Selam olsun onlara.
 
iktibasdergisi.