Özkır: İsrail'in çıkarlarını ön planda tutan medya organları var!

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yusuf Özkır ile medyada Filistin haberlerinin aktarılması üzerine konuştuk.

VAN 24.07.2014 12:55:07 0
Özkır: İsrail
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Filistin’den 15 gündür katliam haberleri geliyor. Bütün dünya Filistin’de yaşanan acıyı medyadan öğreniyor. Peki, Filistin’de yaşananlar medyaya nasıl yansıyor? Ekonomik, politik, kültürel etkilerle sarmalanmış medya ağında Filistin gerçeği nasıl yer buluyor? İşte bu soruları, “Medyanın Filistin Haberlerini Aktarma Biçimi” başlıklı teziyle aydınlatan Yrd. Doç. Dr. Yusuf Özkır ile konuştuk.

Özkır, Batıda ana akımı temsil edecek medya organlarının sahiplik yapısıyla bağlantılı olarak İsrail’in çıkarlarına uygun haber üretildiğini dile getirdi ve Türk medyasında da benzer söylemlerin varlığını örneklerle açıkladı. Muhafazakar medya organlarının Filistin haberlerinde durduğu yeri de izah eden Özkır, önemli noktalara temas etti.

Küresel medyanın Filistin’deki gerçeği saptırmasında etki eden temel faktörlere de değindi Özkır. Filistin’i adeta dışladığını belirterek bunun gazetecilik etiği ve insanlıkla bağdaşmadığını anlattı.

Yüksek lisans tezinizde “Medyanın Filistin Haberlerini Aktarma Biçimi” üzerine çalışmışsınız. Bu çalışmayla neyi amaçlıyordunuz?

Filistin topraklarındaki İsrail işgalinin tarihi yarım yüzyılı geçti. İşgalin neden olduğu problemler bir ölçüde bütün bölgede hissediliyor. Az veya çok ama hissediliyor. Filistin’deki işgal bitmeden, adil sınırlar içinde Filistin devleti kurulmadan bölgede kalıcı bir barışın sağlanması ve istikrarlı bir düzenin kurulması çok zor. Kaçınılmaz şekilde Türkiye de olaylardan nasibini alıyor. Siyasal düzlemde, toplumsal düzlemde ve doğal olarak medya düzleminde Filistin’in farklı biçimlerde ele alındığını görüyoruz. Yüksek Lisans Tezimde peşinde olduğum şeye gelince, ben daha çok medyanın Filistin meselesi karşısındaki duruşunun konjonktürel olarak değişip değişmediğini irdelemeye çalıştım.

TÜRKİYE’DE İSRAİL’İN ÇIKARLARINI ÖN PLANDA TUTAN MEDYA ORGANLARI VAR

Nasıl bir tablo çıktı ortaya?

Türkiye’de genel olarak tarafların mutabakat içinde olduğu ender konulardan birisi Filistin’in mağdur edildiği konusudur. TBMM’deki dört partinin ortak açıklama yaparak İsrail’in saldırılarını kınaması da bunu gösteriyor. Farklı yaklaşımlar olmakla birlikte toplumsal düzlemdeki temel yaklaşım üç aşağı beş yukarı bu yöndedir.

Fakat aynı yaklaşımın medya organları için geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Bazı medya organlarının küresel ortaklıklar kurmasıyla sermayelerinde Yahudi ortaklıkların oluşması, yayın politikalarını da İsrail lehine değiştirmiş ve İsrail’in çıkarları dikkate alınmaya başlanmıştır. Filistin-İsrail arasındaki çatışmaya daha çok İsrail’in çıkarları penceresinden bakan ve bölgedeki sorunların kaynağı olarak direniş örgütlerini gören yayınların sayısı arttı.

Bunların yanında Filistin davasını kesintisiz destekleyen, İsrail’in Filistin topraklarını işgal eden bir devlet olduğunu sürekli tekrarlayan muhafazakâr ve İslamcı yayın organları var. Yayınlarını konjonktüre göre değiştirmiyorlar. Daha ortada yayın yapan ve kısmen liberal sayılabilecek medya kuruluşları ve yine sol olarak tanımlanabilecek medya kuruluşlarının yayınlarında da Filistin konusu zamana ve zemine göre değişen tonlarıyla ele alınıyor.

Mesela 1970’lerde ve 80’lerde sol yayınlar Filistin’e çok fazla önem atfederken siyasal alanda İslamcıların öne çıkmasıyla birlikte Filistin konusunun işlenme oranının sol yayınlarda azaldığı ve artık Filistin’in çok daha fazla İslamcı medyada yer bulduğunu görüyoruz. Bunun dozajı var kuşkusuz. Özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail’le ilişkileri askıya alan ifadeleri, İsrail’in Mavi Marmara Gemisi’ne saldırması ve Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Devlet Başkanı Şimon Perez’e yönelik eleştirel söylemleriyle Filistin meselesinin ağırlıklı olarak İslamcı medyayla bütünleştiğini söylemek mümkün. Bunda, diğer medya gruplarının Filistin’e olan antipatisinden çok Erdoğan’a olan siyasal muhalefetlerinin daha çok rol oynadığını düşünüyorum. Türkiye’deki medyanın olaya bakışını özetlemek gerekirse Filistin’deki İsrail işgali, gittikçe Filistinlilerin özgürlük ve bağımsızlık arayışından çok Türkiye’nin iç politikaları çerçevesinde ele alınan bir mesele olmaya doğru gidiyor..

GAZETELERDE FİLİSTİN HABERLERİ NASIL TEMSİL EDİLİYOR?

Yüksek lisans tezinizi 2007 yılında teslim etmişsiniz; hangi gazeteleri incelediniz ve nasıl bir sonuç çıkmıştı ortaya?

Doğan Grubu’nun iki gazetesi Hürriyet ve Radikal gazeteleri ile muhafazakâr çizgide yayın yapan Yeni Şafak ve Zaman gazetelerini Filistin’deki gelişmeleri ele almaları açısından irdelemiştim.

Bugünden baktığımda aslında şimdiyi de anlatan veya bugün yaşananlara işaret eden sonuçlar çıkmış. Mesela Hürriyet Gazetesi Filistinli grupları, terör örgütü ve militan tanımlamalarıyla okuyucuya aktarıyordu. Ertuğrul Özkök’ün son yazılarına bakılırsa Hürriyet aynı yerde duruyor.

HÜRRİYET VE RADİKAL’DE FİLİSTİN

Bunun en bariz örneği Hamas’ın 2006 yılındaki Filistin seçimlerini kazanmasının ardından atılan manşetlerde ortaya çıkmıştı. Hürriyet Gazetesi bu olayı teröre ve silaha atıfta bulunarak “Kaleş iktidarda” manşetiyle duyurmuştu. Böylece şiddete ve silaha atıfta bulunarak bölgedeki sorunun kaynağına Hamas’ı yerleştiriyordu. Hâlbuki Hamas halkın iradesiyle seçilmişti. Radikal Gazetesi ise daha objektif bir dil kullanıyordu o dönemde.

YENİ ŞAFAK VE ZAMAN’DA FİLİSTİN

Peki muhafazakar yayın politikalarıyla tanınan Yeni Şafak ve Zaman’ın yaklaşımında fark var mıydı?

Kesinlikle. Bugün iki gazete farklı yerlerde duruyor. Bu farklılık ise 17 Aralık 2013’te Zaman Gazetesinin yakın olduğu Paralel Yapı’nın Hükümete darbe girişimiyle açıklanıyor. Aslında bu ayrım daha eskiye dayanır.

Mesela 2006-2007 yılı sürecinde Yeni Şafak Gazetesi Filistin-İsrail arasında yaşanan olayları ve Filistin yönetiminin diplomasi çalışmalarını haberleştirirken Filistin’in çıkarlarını ön plana alan bir haber dili kullanıyordu.

İsrail saldırılarını sert yoğunluklu ifadelerle eleştiren Yeni Şafak Gazetesi, İsrail’e karşı mücadele veren örgütleri direniş örgütü olarak tanımlıyordu. Hem Hamas’ı hem de El Fetih’i destekleyen bir üslubu vardı. Gazete, haberlerini kurgularken İsrail’in Filistin topraklarında bir işgalci olarak bulunduğunu arka plana alarak bunu yapıyor ve şiddetin kaynağı olarak İsrail’i gösteriyordu. Genel bir değerlendirme yaparsak Yeni Şafak Gazetesi inanç ve değerleri çerçevesinde Filistin haberlerini okuyucuya sunuyordu. Zaman Gazetesi ise Filistin haberlerine Yeni Şafak Gazetesi’ne göre daha ortada bir haber diliyle yaklaşıyordu. Bunda gazetenin sermaye yapısı, küresel ilişkileriyle birlikte direniş ve mücadele kültürüne bakışı da etkili olmuştur.

Nasıl bir fark vardı?

O dönemdeki Yeni Şafak Gazetesi ve Zaman Gazetesi arasındaki üslup farkını iki örnek üzerinden; 2006 yılında Hamas’ın Filistin’de yapılan özgür seçimleri kazanması ve Hamas’ın Ankara ziyareti örneğinden hareketle somutlaştırabiliriz. Ortadoğu’da ender görülebilecek bir demokratik seçim süreciyle Filistin halkının oylarıyla iktidara gelen direniş örgütü Hamas’ın seçim zaferi de iki gazete de farklı algılamalara neden olan bir manşetle aktarılmıştı. Yeni Şafak Gazetesi daha önce bahsettiğim çizgisi ekseninde bu zaferi “Hamas’lı yeni Filistin” manşetiyle haberleştirmişti. Zaman Gazetesi ise olayın öznesi olarak görülen Hamas’ın açısından değil de Hamas’ın seçim zaferinden etkilenebilecek çevrelerin tedirginliğini önceleyen bir manşetle bu haberi duyurmuştu. Gazete, Hamas’ın seçim zaferini “Ortadoğu’da Hamas Şoku” manşetiyle aktararak, Filistin konusundaki duruşunu göstermişti. Bugün iki gazete çok farklı noktalarda yer alıyor. Yeni Şafak aynı yerini koruyor. Zaman Gazetesi grubu ile aynı çizgide yayın yapan Samanyolu televizyonu ise bir adım daha ileri giderek geçenlerde Hamas’ı açıkça terörist olarak tanımladı. Gerçekten acınası…

Hamas lideri Halid Meşal’in Ankara ziyaretini Yeni Şafak Gazetesi “Türkiye’nin içine sindirdiği çözüme evet deriz” manşetiyle duyururken Zaman Gazetesi ise küresel tepkileri önceleyen bir bakış açısıyla habere “Ankara’dan Hamas’a uyarı: Şiddeti bırak masaya otur” manşetini kullanarak yaklaşmıştı. İki gazetenin de dönemin iktidarı AK Parti’ye yakın olduğunu düşündüğümüzde bu farkı; beklentiler, kültürel sermaye, editöryal süreç ve küresel ilişkilere bağlayabiliriz.

İNSANLIK ADINA KARA BİR LEKE!

Bugüne gelirsek İsrail’in Gazze’ye saldırıları 15. güne girdi. Çoğu çocuk 500 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Binlerce kişi evsiz kaldı. İsrail saldırıları kanlı bir şekilde sürüyor. Küresel medyanın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Medya, Filistin'deki olayları çarpıtıyor mu?

Yusuf Özkır: Uluslararası yayın yapan medyaya bakıldığında, hepsinin değil ama ana akım olarak değerlendirilebilecek büyük çoğunluğun İsrail’in çıkarlarını koruyacak şekilde yayın yaptığını görüyoruz. Peki, bu nasıl oluyor, küresel medya neden masumun ve mazlumun yanında değil de İsrail gibi kendi varlığını saldırganlık ve katliam üzerine inşa eden bir ideolojiyi savunuyor. Ortada böylesine çıplak gerçekler varken, Filistin topraklarının tamamı İsrail tarafından işgal edilmişken Batılı yayın organlarının Filistin’i dışlaması hem gazeteciliğin ilkeleri adına hem de insanlık vicdanı adına kara bir lekedir.

Gözle görülür bu kadar katliam varken, küresel medya İsrail’i neden destekler?

Bunun birkaç temel nedeni var. Meselenin özünü tarihsel dayanaklar oluşturuyor. İsrail, İngilizlerin öncülüğünde ve genel olarak Batılı koalisyonun izin vermesiyle Filistin topraklarında kuruldu. Sultan II. Abdülhamit Siyonistlerin tüm çabalarını geri püskürtmüş ve onlara Filistin’de toprak vermemişti. I. Dünya Savaşı sürecinde işler değişti. 1917 yılında Balfour Deklarasyonu yayınladı. İngiltere Başbakanı Lloyd George'un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde, dışişleri bakanı olan Althur Balfour'un girişimiyle başlatılan ve Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasıyla sonuçlanan girişim oldu bu. ABD ve diğer Avrupa ülkeleri de destekledi. Balfour Deklarasyonunda Siyonistlere Filistin’de devlet vaat edilmişti.

1948 yılında İsrail kurulana dek süreç devam ettirildi ve özetle söylemek gerekirse İsrail, Batı’nın bir uzantısı ve ileri karakolu olarak Filistin’de kuruldu. Tarih boyunca Avrupalıların Yahudilere yaptığı katliamların, ayrımcılığın ve aşağılamanın bir telafisi olarak da görülebilir bu durum. Nihayetinde Batı, Yahudileri kendi içinden atmakta ama onlara Müslümanların topraklarında devlet kurdurtarak kendi günahlarını hafifletmektedir. Bugün batı medyasının İsrail’i desteklemesinin kökeninde bu süreçte kurulan bağlar var. Bunun gereği olarak hem batılı ülkeler hem de batılı medya kuruluşları İsrail’in her türlü katliamlarına göz yumuyor. Bir başka neden küresel medyayı yöneten küresel sermaye ile ilgilidir.

KÜRESEL MEDYA ORGANLARININ MÜLKİYETİ YAHUDİ SERMAYESİNE DAYANIYOR

İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen CNN, Washington Post, USA TODAY, FOX, Le Monde, BİLD ve Der Spiegel gibi yayın organlarının mülkiyeti bir şekilde Yahudi sermayesine dayanıyor. İngiltere’nin resmi yayın organı BBC ise devletin resmi politikası İsrail yanlısı olduğu için taraf tutuyor. Bu yayın organlarına irili ufaklı onlarcası eklenebilir. Bakın, Gezi Parkı eylemleri sırasında Alman Der Spiegel dergisi Türkçe “Boyun Eğme” kapağıyla çıktı. Konuyu bu derece sahipleniyorlar. İnsan haklarını, özgürlükleri filan çok sevdiklerinden değil Türkiye’yi kaosa itmek ve itibarını zedelemek için yapıyordu bunu. Hâlbuki Bugün Gazze’de kendi vatanlarında öldürülen yüzlerce insan için üç maymunu oynuyor Batı Medyası. Yüzlerce çocuğun, bebeğin ve masum kadının bombalar altında can vermesine ses çıkartmıyorlar. Tüm bu katliamlar karşısında söyleyebildikleri tek şey İsrail’in meşru müdafaası oluyor. Resmen zırvalıyorlar.

Üçüncü bir gerekçe olarak da Arap Baharı sonrası yaşanan devrimleri boğma girişiminin Hamas için de uygulanmak istenmesine işaret edilebilir. Müslüman Kardeşler Hareketi ekseninde siyaset yapan veya iktidarda olan tüm oluşumlar, ülke ayrımı gözetilmeksizin hedefte. Bu dalga aşağı yukarı iki yıldır devam ediyor. Libya’da devrim boğuldu, Suriye’de halkın özgürlük arayışı, hala devam eden, kanlı bir trajediye mahkûm edildi, Mısır’da milli iradeye darbe yapıldı. Türkiye’de iki kez darbe girişimi yapıldı. Bu fiiliyatları destekleyen ülkeler ile medya organlarının duruşunun aynı çizgide olduğu görülüyor. Dolayısıyla ABD ve Avrupa kökenli medyanın Filistin’e peşinen idam mahkûmu muamelesi yapmasının arkasında böyle bir gerekçe de aranabilir.

Batılı medya kuruluşları nasıl bir yayın politikası izliyor?

Basit bir örnekle başlayalım. CNN Televizyonu kurulduğu günden bu yana İsrail’in Güvenliğini önceleyerek yayın yapar. Tıpkı ABD gibi. Aykırı bir sese tahammülü yoktur. Mesela İsrail’in Gazze saldırıları devam ederken CNN televizyonu haber bültenlerinde ve tartışma programlarında olayı İsrail’in meşru müdafaası olarak aktardı. Konuyla ilgili haberlerin ilk cümleleri “Hamas tarafından fırlatılan roketler…” anlamına gelecek ifadelere ayrıldı ve bu roketlerin İsrail’i ne kadar tehdit ettiğine dair detaylar üzerinde duruldu. Hamas sözcüleri tarafından yapılan açıklamaların İsrail’i eleştiren ve Gazze’ye girdiğinize pişman olacaksınız mealindeki açıklamaları haber kurgusunun merkezine oturtuldu. Sadece CNN izleyen birisi İsrail’in gerçekten öldürülmek üzere olan bir aygıt olduğuna bile inanabilir.

Tabi ki gerçek bambaşka… Birkaç gün önce gerçeğin çok küçük bir kısmına CNN muhabiri Diana Magnay değinecek gibi oldu. İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırılarını izlerken alkış tutan ve eğlence düzenleyen Yahudi yerleşimcilerin yanından canlı yayın yaparken onların sözlü tacizine uğradığı için ekranda (sadece) yüz ifadesi değişti ve Twitter hesabından “pislikler” anlamına gelen bir ifade kullandı. Muhabir anında görevden alındı ve Moskova’ya sürüldü. Dolayısıyla küresel medyadan İsrail Medyası olarak bahsetmek abartı sayılmaz. Bu kadarına bile tahammülleri yok. Esasında ana akım medyanın muhabirleri bölgedeki trajediye tanık oluyorlar. Mesela yanılmıyorsam New York Times Muhabiri sahilde top oynarken öldürülen dört çocuğun haberini aktardı ve yine bir babanın öldürülen çocuğunun parçalanmış cesedini poşetin içine toplama çabasına tanık olduğunu dile getirmişti. Böylesine acı olaylar bile ilgili yayın organlarında habere dönüşürken İsrail’in kendini savunma hakkı çerçevesinde ele alındı. Sadece gazetecilik adına değil, insanlık adına da utanç verici bir durum.

İSRAİL HABER AKIŞINI KESMEK İSTİYOR

Filistin’deki katliamdan dünya nasıl haberdar oluyor?

İki yolu var bunun. Birincisi Filistinlilerin kendi çektikleri görüntüleri dünya medyasıyla paylaşmaları, bunu yurttaş gazeteciliği olarak tanımlayabiliriz. İsrail, bir yandan gazeteci öldürerek bir yandan da gazetecileri Filistin-Gazze dışına çıkması için tehdit ederek haber akışının önünü kesmek istiyor. Onlarca gazeteci şu anda Gazze’den kaçmaya çalışıyor. Bu, daha büyük bir katliama hazırlanıldığını da gösteriyor. Böyle bir durumda Filistinlilerin kendi cep telefonları ve amatör kameralarıyla elde ettikleri görüntüleri çok değerli kılıyor. Dünya, İsrail katliamının detaylarından ancak böyle haberdar olabilir. Nitekim İsrail’in Şecaiye’de gerçekleştirdiği ve 100 kişinin öldüğü katliamının en çarpıcı görüntüleri bir vatandaş tarafından çekilerek gönderildi ve Reuters haber ajansı da bunları yayınladı.

HABERİN NAMUSUNA GÖLGE DÜŞÜRMEYEN MEDYA KURULUŞLARI

İsrail’in Gazze’deki katliamlarından dünyayı haberdar eden ikinci kaynak ise başta Anadolu Ajansı, TRT ve El Cezire gibi ABD ve Avrupa ile aynı çizgide hareket etmeyen küresel çaplı kuruluşların yayınlarıdır. Ayrıca başta Türkiye’de olmak üzere küre ölçeğinde İsrail’in katliamlarından nefret eden, gerçekleri eğip bükmeden haberin namusuna bağlı kalarak yayın yapan medya kuruluşları var. Onlar da aralıksız çalışarak hakikatin resmini çekmeye ve insanlığa ulaştırmaya çalışıyorlar. Özellikle TRT ve Anadolu Ajansı’nın Gazze’den kesintisiz yayın yapıyor olması, İsrail’in güdümündeki tek boyutlu batılı medya organlarının kara propagandasını kırıyor; bir yandan Gazze’de ne olup bittiğini tam olarak dünyaya duyuruyor diğer yandan da taraflı yayın yapan medyaları ahlaklı olmaya zorluyor. TRT ve Anadolu Ajansı’nın Gazze’de yaptığı şey sadece habercilikle açıklanacak bir şey değildir. AA ve TRT orada aynı zamanda ahlakın, vicdanın ve erdemin bayrağını da ayakta tutmaktadır. Onların yayınları olmasaydı İsrail’in cinayetlerinden haberdar olmak yerine çöle düşen roketlerin İsrail’de neden olduğu sirenleri konuşuyor olabilirdik. Biliyorsunuz AA ve El Cezire’nin olmadığı dönemlerde mesela birinci Irak işgalinde, Irak yerle bir olmuşken, CNN televizyonu dünyaya Saddam Hüseyin’in akıttığı petrolde boğulmak üzere olan Karabatak görüntüsünü yayınlıyor ve dünyanın vicdanıyla dalga geçiyordu. İyi ki TRT, Anadolu Ajansı ve El Cezire gibi alternatif haber kaynakları var. Alternatif haber kaynaklarının çoğalmasıyla birlikte haber akışını kontrol eden tek taraflı batı merkezli bakış açısının kırıldığını; yıllardır Batı’dan Doğuya, Kuzeyden Güneye doğru gerçekleşen haber ve bilgi akışını dengeleyecek yeni aktörlerin ortaya çıktığı görülüyor. Daha önce bu bölgede olup biten her şeyi Reuters, BBC ve CNN gibi kuruluşların görme biçimine göre algılamak zorunda olan coğrafyamız insanı artık kendi içinden çıkan medya kuruluşlarının aktardıklarıyla kendilerine sunulan bilgiyi kontrol edebilecekleri bir imkâna kavuştular. Tek boyutlu bakış açısı kırıldı. İyi oldu.

FİLİSTİN’DEKİ DİRENİŞ HER GÜN YENİDEN DOĞAR

Son olarak Filistin’de bundan sonra ne olur dersiniz?

Bu topraklar Filistinlilere ait. Osmanlı’nın tarihten geri çekilmesinden sonra can çekişiyor, kan kaybediyor ve işgal altında. Önce İngilizler vardı, şimdi Yahudiler var. Ve Yahudiler aralıksız katliam yapıyor. Ben bu durumun ilelebet devam edemeyeceğine inanıyorum. Filistin’deki İsrail zulmü bir gün bitecektir. “Cezayir Savaşları” diye bir film var; Cezayir’deki Fransız işgalini ele alıyor. Fransızlar tüm isyanları bastırıyor ama her şey tam bitti derken yeni bir dalga başlıyor. Bağımsız Cezayir kurulana dek sürüyor bu isyan dalgası. Bitirdik, kontrol altına aldık derken yeniden doğuyor. Direniş yeniden başlıyor. Filistin’deki halk hareketinin böyle bir safhada olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 60 yıldır öldürülüyor Filistinliler. Ama özgürlük iradeleri hala kırılabilmiş değil. Küresel güçlerin tamamı İsrail’i desteklemesine ve İsrail en kanlı katliamları yapmasına rağmen özgürlük ruhu dimdik ayakta duruyor. Dolayısıyla Filistin’i iyi okumak gerekir. Bakarsınız bir gün medya da kendi utancını yazma cesaretini gösterir.