Övgüde ve Yergide Denge

Bilgin Erdoğan

VAN 15.11.2017 08:55:45 0
Övgüde ve Yergide Denge
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Liderleri ifrat derecesinde sevmek veya bu kimselerden aşırı korkmak onlara mutlak teslimiyet ile taabbud etmeyi netice verdiğinden vahyin dilinde buna şirk denir.

 

Tarih boyunca kendisine mutlak olarak itaat edilen dini veya siyasi otoriteler olmuştur.

 

Bunun temelinde ise bu kimselere yönelik sevgide veya korkuda dengesizliğin yattığı bilinen bir gerçektir.

 

Dengesiz sevgi ve korku beraberinde dengesiz nefreti ve öfkeyi netice vermiştir.

 

Öyle ki yaşadığımız topraklarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu hakkında bir taraftan övgüde diğer yandan yergide dengesizlik alıp başını gitmiştir.

 

Övgüde dengesizlik yapanlar “ Kabe Arab'ın olsun, Bize Çankaya yeter” gibi söylemlerle dinin en temel değerlerini ayaklar altına alma zilleti içine girerken, kendisini İslamcı olarak tanımlayanlar, Mustafa Kemal’in  aile nesebine varacak kadar Islam ahlakina yakışmayan  isnadlar ortaya atabildiler. Hatta tuvalete giderken dahi anıtkabire gidiyorum gibi gayet küstah ve edep dışı söylemler geliştirdiklerini biliyoruz.

 

Sevgi elbette kişisel bir meseledir lakin sövgü ve hakaret başka kimseleri de ilgilendirdiği için kişisel değil kamusal bir durum olduğundan siyasi veya dini liderlere yönelik tahkir amaçlı sözler toplumsal gerilimlere ve yaralara sebebiyet verecektir. Böylesi tutumlar toplumda kaosu arttıracağından doğru olmadığı açık ve nettir.

 

Bu liderlerle ilgili sövgü yolunun kapanması onların dokunulmaz ve eleştirilemez olduğu anlamına gelmez.Toplumsal hassasiyetler göz önünde bulundurularak ve üsluba dikkat edilerek delillere dayalı eleştiri elbette mümkün olmalıdır.

 

Maaelsef bizler ifrat ve tefrit içinde bir uçtan diğer uca gidip gelmekteyiz. Oysa ki denge hem şahsi hem de toplumsal hayatımızda bizi diri tutacak yegane güçtür.

 

Övgü yolunu dengede tutamamak yergi ve sövgü kapısını aralamak anlamına gelir ki her dengesiz tavır zıddına inkılap eder.

 

Kemalist taassup ve dinci yobazlık birbirine hasım gibi duran lakin birbirini güçlendiren iki farklı ifrat ve tefrit olduğuna dair şüphe yoktur. Birinin altını çizip diğerinin üstünü çizmek ise doğru olmaz.

 

Kemalettin Kamu’nun, Ne mucize ne füsun ,ne örümcek ne yosun Kabe Arap’ın olsun bize Çankaya yeter türündeki haddi aşan şiirlerini gündeme getiriyorsak Cübbeli’nin “Ete kemiğe büründü Mahmut diye göründü” şeklindeki lider kutsayan ifadesini de gündeme getirmeliyiz.

 

Üstelik ikincisi bizim mahallenin çocuğu. “Kabe Arap’ın olsun” diyen bir Kemalistle aynı safta namaz kılma imkanım yok lakin diğeriyle aynı kıbleye yöneliyorum.O halde evvela kendi kendimizi tenkit edebilmeliyiz.

 

Bugün Kemalettin Kamu modunda Kemalist, (istisnalar hariç ) sayıca çok değil ama ikinci örnekteki dinci fanatik sayısı hiç azımsanmayacak kadar fazla ve bu kimseler  devlette her geçen gün kadrolaşmaya devam etmektedirler.

 

Madem ki algı duyguyu, duygu davranışı ve davranış hayatımızı etkiler öyleyse evvela algıdan yola çıkmak gerekir. Algıda temizlik ise kavramları yerli yerine oturtmakla mümkündür. Unutmayalim ki  her heykel put olmadığı gibi her putun da heykeli yoktur.

 

Bu ümmetin siyasi liderlerini ululaştırmak gibi sorunu olmakla beraber dini liderlerini de putlaştırmak gibi zaafı olduğunu unutmamak gerekir. Birisine itiraz etmeyenler diğerine kıyameti koparıyor ki bu hakiki bir çelişkidir.

 

Liderini mutlaklaştırmak Kemalizm ile başlayan bir şey değildir. Tarihte veya bugün putlaştırılan yüzlerce dini veya siyasi lideri görmeyip, kınamayı tek bir isim ve mekan üzerine teksif etmek doğru olmaz.

 

Açıkça söylüyorum : “Anadoluyu kutsadığına inandıkları türbelere çaput bağlama gibi hurafelere ses çıkarmayan tarikat-severlerin abartılı anıtkabir tepkisi bana hiç bir zaman samimi gelmedi ve gelmiyor. Hangi putlaştırmadan bahsediyorsunuz?

 

Mustafa Kemal’e Deccal veya Sufyan diyenlerin hemen hepsi kendi dini liderlerini kutsamış onlara olmayacak sıfatlar yüklemişlerdir.

 

Bir dini lidere aşırı anlam yüklemenin sosyal sonuçlarını biz kendi topraklarımızda en acı şekilde tecrübe ettik. Liderler sorgusuz ve sualsiz itaat edilecek kimseler haline geldiğinde o toplumda sosyal felaket kaçınılmaz olur.

 

Ne ki bu durum hem siyasi liderler hem de dini liderler için geçerlidir.

 

Bir lidere itaat Hakka itaatsızliğin başladığı yere kadar olmalıdır.  Bir lider hak ve hakikatin hilafına işler yaptığında ve söylediğinde sivil itaatsızlık mekanizması işletilmeli ve bu mekanizmanın özgürlüğün denek taşı olduğu unutulmamalıdır.

 

Evet artık zaman ne tarikat ne de cemaat zamanıdır. Zaman şahsiyet ve hakikat zamanıdır. Öyleyse şahsiyeti ezen hiç bir idelojiye ve hakikati gölgeleyen hiç bir hurafeye pirim vermemek gerekir.