Ötekileşme Üzerine

Bilgin ERDOĞAN

VAN 30.03.2017 11:37:21 0
Ötekileşme Üzerine
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Düşman kelimesi, etimolojide önce Avestan yani eski Zerdüşt dili Zendceden Farsçaya sonra Türkçe’ye geçmiş bir kavram. “Düş”, kötü anlamına gelirken “manah” akıl, ruh, düşünce gibi bir anlama geliyor. Demek ki düşmanlık evvela akılda ve düşüncede oluyor. Bizde Zerdüştlerde olduğu gibi iyilik tanrısına rakip kötülük tanrısı olmasa da Allaha değil ama insanlığa düşman bir şeytan tasavvuru var. Onun için "istiaze” yani recmedilmiş şeytandan Allaha sığınmak öncelikle 'düşüncede arınma' olarak anlaşılmalı. Zira şeytan’ın insana yapabileceği şey “vesvese” vermek yani düşüncemizi bulandırmak. Düşünceler bulanınca kavgalar ve düşmanlık kaçınılmaz olur. Fitne ve tefrika hayat bulur. Onun için hüsn-ü zan esastır. Sui zan, adavetin, hüsnü zan muhabbetin tohumudur. Güzellik eken iyilik bulur.

Kur’an’a göre İblis önce düşünce planında kendisini kirletmiş ve “ O çamurdan ben ateşten” diyerek şeytanlaşmıştı. Oysa ki çamur dediğimiz şey, toprağı, suyu ve ateşi içinde barından anasır-ı erbaa’nın imtizaç etmiş haliydi. Evet bu bağlamda diyebiliriz ki her ötekileştirme bir nevi şeytaniliktir. Zaten her suç ötekileştirmenin acı bir neticesidir. Kimse kendinden gördüğüne zulmedemez zira. Kedi yavrusunu fareye benzeterek yemek zorundadır. Onu yavrusu olarak gördüğü müddetçe kılına dahi dokunamaz. Ötekileştirme her türlü zulmün, fıskın ve fücurun hakiki sebebidir iyi düşünüldüğünde. Mezhep kavgalarından meşrep sürtüşmelerine ve etnik kıyımlara ve hatta din savaşlarına kadar her çeşit düşmanlığın temelinde “ötekileştirme” vardır. Oysa ki Kur’ana göre tek düşman vardır o da zulmün bizzat kendisidir. (bknz: Bakara:2:193)

Öyle ise zulme karşı alınması gereken tavır şahıslar üzerinden değil fiiller üzerinden olmalıdır. Hatta o zulme karşı tavır nebevi dilde de vurgulandığı gibi o kimsenin zulmüne mani olma münasebetiyle o kişiye yardım etmektir. Ey zalim ! seninle savaşım senin zulmün sebebiyledir yoksa zulmünden vazgeçersen seninle sulh ve sükunet içinde yaşamaya hazırım demektir bu. Öyleyse bu durumda dahi ötekileştirme yoktur. Geniş bir pencereden baktığımızda zaten karanlık olmasa aydınlığın ve zulüm olmasa adaletin kıymeti anlaşılmayacağından bize olumsuz gibi gelen şeylerinde hikmetinin olduğu aşikardır.

Şirk, Allahı ötekileştiren bir inanç sistemidir

Ötekileştirme Ben-Sen ilişkisini, Ben-O ilişkisine çevirir. Oysa ki 'sen' dediğimizde dinamik bir muhataptan bahsederken 'o' dediğimizde muhatabımızı statikleştirmiş oluruz.'Sen' derken muhabımız özne iken 'O' dediğimizde muhatabımız nesneleşmiş olur. İşte bu gerekçeyle tevhid dini İslam, Allah ile kul arasında başka bir aracı kabul etmez. Zira araya birileri girdiğinde kurbiyet esasına dayalı senli ve benli olan iletişim uzak bir tanrı algısına evrilir. Dolayısıyla şirk, Allahı ötekileştiren bir inanç sistemidir. Şah damarımızdan yakın Allaha yabancılaşmak bizi onun yarattığı mahlukata da yabancılaştırır.

İnsana yabancılaşan onu ötekileştirir

İnsana yabancılaşan ise onu ötekileştirir. O dem muhatabını imajinatif etiketler ile vasıflandırır. Bu etiketler kimileyin ideoloji, inanç, mezhep, meşrep olabildiği gibi ulusal veya ırkı kimlikler üzerinden de olabilir. Francis Fukuyama, 'Tarihin Sonu' teziyle Samuel Huntingdon " Medeniyetler arası Çatışma" teziyle hep bir ötekiden bahsederler. Gecikmiş milleyetçiliği telafi etmek için ise Türkiye Cumhuriyeti kurulması aşamasında Araplar, Rumlar ve Ermeniler Türklerin, Türkler ise Ermenilerin, Rumların ve dahi Arapların ötekisi olmuştur. Oysa ki ismi geçen bu inanç grupları veya etnik gruplar ötekileşme süreci başlamadan önce yüzyıllarca birlikte yaşayabilmişlerdir. Bugün dahi sorun varsa bunun tek sebebi tıpkı İblisin dediği gibi " O çamurdan ben ateşten' diyerek muhatabı ötekileştirmek ve dışlamak sebebiyledir.Oysa ki Yunus ne güzel der : "Yetmiş iki millet bir göz ile bakmayan/ Halka müderris olsa hakikatte asidir.

Eşyaya yabancılaşmak onu 'öteki' görmek

Ötekileştirme sadece insan-insan ilişkisinde değil, insan çevre ilişikinde de varlıkla yabancılaşmamıza sebeptir. Eşyaya yabancılaşan onu da 'öteki' olarak görmeye başlar. Oysa ki nebevi dilde Allah resulü "Uhud bir dağdır o bizi sever biz onu" diyerek dağın dahi hilkat kardeşimiz olduğunu hatırlatmıştır. Rabbimiz Kur'anda eşya üzerine yemin ederek onların şahitliğine dikkat çekerek bizi düşünmeye teşvik eder. Çiçekle halleşen Yunus "Sordum sarı çiçeğe" derken çiçeğin kendisiyle muhatap olunabileceğini hatırlatmaktadır. Çiçekle olan senli benli ilişki onu hilkat kardeşimiz olarak bize algılatırken onu dahi ötekileştirmek kardeşlik seviyesinden botanik bir ot olma derekesine indirger. Semadan inen suya H20 olarak bakmakla onu rahmet olarak görmek arasında fark vardır. İşte o fark hayata anlam katan ruhtur.

Sevgi bencillik zindanının yegane miftahıdır

Unutamamak lazım ki, Rabbini, peygamberini, ebeveynini, eşini, kardeşini, dostunu, komşunu, mazlumu ve masumu sev ! tavsiyeleri sosyal içerikli değer taşımaktan ziyade kişilerin iç dünyalarına yönelik inşa edici bir mesajdır. Bunun anlamı "Ey insan ! Kendine bir iyilik yap ve kendin dışında birini sev" demektir. Zira insan, ancak kendinden olmayan bir şeyi sevebildiği nispette egoizm zindanından kurtulabilir. Sevgi bencillik zindanının yegane miftahıdır.

İnsan Allah ilişkisinde şirk, insan mahluk ilişkisinde ise zulüm ötekileşmeye sebeptir. Bunun ilacı ise tevhid ve adalettir. Ötekileşmek ise yaşadığımız ve yaşayacağımız tüm acıların hakiki nedenidir.