ORTADOĞU’DA 25 YIL SONRA AYNI MANZARA

İbrahim El Maraşi

VAN 6.08.2015 10:47:31 0
ORTADOĞU’DA 25 YIL SONRA AYNI MANZARA
Tarih: 01.01.0001 00:00
1991 Körfez Savaşı, Kuveyt’i Irak işgalinden kurtarmış, ancak bölgeye istikrar getirmek yerine yeni bir savaşa zemin hazırlamıştı. Bugün ABD liderliğinde IŞİD’e karşı yürütülen savaşın da geçmiştekine benzer, istenmeyen sonuçlar doğurup doğurmayacağını zaman gösterecek.
Iraklı General İyad Futeyh Ravi komutasındaki dört Cumhuriyet Muhafızları tümeni, Irak-Kuveyt sınırını geçiyor. Irak Özel Kuvvetleri, başkent Kuveyt’e helikopterlerle ve denizden saldırıyor.
Sabah 5:30’da başkent kuşatılıyor. Saatler öğleden sonra 2’yi gösterirken Irak işgal kuvvetleri Kuveyt’in kontrolünü tamamen ele geçirmiş durumda.
Kuveyt’in işgali 24 saatten kısa sürdü. Ne var ki 25 yıl sonra bugün bölge, özellikle de Irak hâlâ 2 Ağustos’ta olanların sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.
İşgal, Irak ve Amerika Birleşik Devletleri’ni 1991 Körfez Savaşı, ardından on yılı aşkın bir yaptırım süreci ve nihayet 2003 yılında Irak’ın işgaline uzanan bir çatışmanın içine soktu.
Irak devletinin 2003’teki çöküşü (daha sonra çatışma sahasına Levant bölgesini de ekleyerek Irak ve Şam İslam Devleti, yani IŞİD adını alacak olan) Irak İslam Devleti’nin ortaya çıkışına ve yükselişine zemin hazırlayan iç koşulları yarattı.
Dolayısıyla IŞİD’in oluşumunun izleri, 2 Ağustos 1990’da başlayan tarihsel süreçte sürülebilir.
Osmanlı sonrası düzen(sizlik)
Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i 19. vilayet olarak Irak topraklarına katması, IŞİD’in 2014 yazındaki Musul işgali ile çarpıcı benzerlikler taşıyor. Her iki işgal de Ortadoğu devletlerinin sınırlarını kalıcı olarak değiştirme yönünde bir girişimdi.
Arap devlet sistemi tarihinde ülke sınırlarının birçoğu Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi neticesinde resmi olarak belirlenmiş ve sonuç itibarıyla Irak, Ürdün, Filistin, Suriye ve Lübnan’da İngiliz-Fransız mandaları kurulmuştu.
O tarihten sonra Ortadoğu devletlerinin sınırları büyük ölçüde sabit kaldı.
İsrail’in kuruluşu ise bu sisteme darbe indirecek bir gelişmeydi. Buna rağmen, Birleşik Krallık Filistin Mandası sınırları dahilinde bir İsrail devleti kuruldu.
İsrail, 1967 yılında Sina, Golan Tepeleri, Gazze ve Batı Şeria’yı işgal etti, ancak Doğu Kudüs hariç henüz İşgal Altındaki Toprakları resmen sınırlarına katmış değil.
1976’da Lübnan’ı işgal eden Suriye ise, 2006 yılındaki halk ayaklanmasına dek devleti fiilen işgal altında tuttu. Ayaklanmalar neticesinde Suriyeli güçler Lübnan’dan çekildi.
Görünüşe göre Saddam da 2 Ağustos 1990’daki işgal hamlesiyle Suriye-Lübnan modelini takip ediyordu. Amacı, Kuveyt’i Hafız Esad’ın Lübnan ile ilişkisine benzer şekilde bir uydu devlete çevirmekti.
Saddam, Kuveyt’i El Sabah Hanedanı’na karşı başlayan yerel isyanı desteklemek ve daha yumuşak başlı bir ismi iktidara getirmek için işgal ettiğini öne sürüyordu.
Bağımsız fakat uysal bir Kuveyt, Saddam’ı savaşla ilgili tüm emellerine kavuşturabilir, diğer bir deyişle Irak’ın İran-Irak Savaşı döneminden Kuveyt’e olan borçlarını ortadan kaldırabilir, Irak donanmasına denize açılan bir kapı verebilir ve bağımsız bir devleti işgal ettiği için Arap dünyası ve uluslararası toplumla arasını bozmadan Körfez’deki komşularında korku ve saygı yaratabilirdi.
Iraklı lider, Irak-Kuveyt sınırındaki Rumeyla petrol sahasının tamamını elinde tutma ve Kuveyt’teki Bubiyan ve Verbe adalarını donanma üssü olarak kullanma karşılığında Kuveyt’ten çekilebilirdi.
Yanlış hesaplar
O tarihte yaşanan gelişmeler, 1991 Körfez Savaşı ile sonuçlanacak olayların başlangıcı olacaktı.
6 Ağustos 1990’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak’ın Kuveyt’i işgalini kınayan ve ülkeden çekilmesini talep eden 660 sayılı kararını yayınladı.
7 Ağustos’ta dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush, Amerikan askerini Suudi Arabistan’a konuşlandırma emri vererek Irak’a karşı son noktayı koydu.
Suudi Arabistan Amerikan kuvvetlerinin topraklarında konuşlanmasına izin verince, Saddam’ın Kuveyt’ten Suudi ve Amerikan baskılarına boyun eğen, zayıf bir görüntü sergilemeden çekilmesi imkânsız hale geldi. Böyle bir hamle, teslim olmakla eş değerdi.
Iraklıları hareket geçirmek için Saddam bu kez güvenlik güçlerini, orduyu ve halkı, ulusun ayrılmaz bir parçasını dış saldırılara karşı savunduklarına ikna etmek zorundaydı.
Kuveyt, Irak’ın olmalıydı. Kuveyt-Irak sınırı artık var olamazdı.
İşgalin üzerinden daha bir hafta bile geçmeden, 8 Ağustos’ta Kuveyt’in ilhak edilmesini emreden Saddam, bu karara gerekçe olarak şu açıklamayı yaptı:
“Her ne kadar doğrudan sömürgecilik artık yoksa da, yabancı yönetimler hâlâ ajanları ve dalkavukları vasıtasıyla bölgemizde hüküm sürüyordu. Sömürgeciliğin en kötü suçlarından biri [başkentleri Bağdat iken birlik içinde olan] Arap uluslarını bölmek olmuştu. Düşman, Arap bölgelerinin birçoğu bağımsızlığına kavuştuktan sonra bile kötülüklerine devam etti.”
Kuveyt’in ilhakı, Saddam’ın tabiriyle bir toprak genişletme hamlesi değil, İngiliz sömürgeciliği ve emperyalizminin “makası” ile biçilen sınırların tersine çevrilip düzeltilmesiydi.
Sykes-Picot sınırları
Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Birleşik Krallık’ın Osmanlı İmparatorluğu çöktükten sonra bölge topraklarını kontrol altında tutma planlarına ilişkin Sykes-Picot olarak bilinen gizli bir anlaşma yapılmıştı. Saddam’ın 8 Ağustos 1990 tarihli konuşması da, IŞİD’in Haziran 2014’te Sykes-Picot Anlaşması’nı tersine çevirdiğini ilan etmesini hatırlatıyor.
Nitekim Musul yolunda Suriye-Irak sınırındaki bir karakolu ele geçiren IŞİD güçleri, burada “Sykes-Picot” sınırı olarak adlandırdıkları toprak sınırı buldozerle silerek epey reklam yapmıştı.
Saddam, Irak-Kuveyt sınırını silerek, Kuveyt’in (sonradan Irak devletinin bir parçası haline gelecek olan) Osmanlı’nın Basra vilayetinden ayrılmasına neden olan İngiliz entrikalarını tersine çevirdiğini iddia edebilirdi.
Saddam da, IŞİD de saldırganlıklarını içinde bulundukları yerel çatışmaların ve sahip oldukları savaş emellerinin ötesinde, (Saddam’a göre) Arap milletinin ya da (IŞİD’e göre) Müslüman bir ulusun organik özünü parçalayan İngiliz ve Avrupa emperyalizminin tersine çevrilerek düzeltilmesi fikrine dayandırma amacı güttü.
Her ikisi de Irak’ın ve Arap ve İslam dünyasının travmatik parçalanmalar ve sömürgecilerin aşağılamalarına maruz kaldığı ve kendilerinin de eylemleriyle onlarca yıllık bu travmayı tersine çevireceği yapay bir geçmişe bel bağladı.
Saddam Hüseyin ile IŞİD’in sözde halifesi Ebu Bekir Bağdadi arasındaki farklılıklara rağmen, Saddam’ın 25 yıl önce yaptıkları ile Bağdadi’nin bir yıl önce yaptıkları arasında benzerlikler var.
Saddam da IŞİD de saldırılarını ıslah edici birer tedbir olarak nitelendirdi.
Statükonun sınırlarını değiştirmeye çalışırken Saddam, kendisini emperyal geçmişi düzelten Arap dünyası lideri olarak tanımlama yoluna giderken, Bağdadi de kendi devletinin sınırları içinde yaşayan inananlar ve dünya Müslümanları arasında hem dini hem de din dışı konularda otorite olduğu iddiasında.
2 Ağustos 1990’da ilk kez Iraklı bir lider, 1991 Körfez Savaşı ile her şey tersine dönünceye dek Ortadoğu’nun sınırlarını değiştirmeyi başardı.
Haziran 2014’te bir başka Iraklı lider, Ebu Bekir Bağdadi, Saddam’ın başarısını tekrarladı.
IŞİD’e karşı yürütülen, ABD’nin hâkim rol oynadığı mevcut savaş, tıpkı 1991 Körfez Savaşı’nda olduğu gibi, Ortadoğu’daki statüko sınırlarının korunmasını temsil ediyor.
Körfez Savaşı, Kuveyt’i kurtarsa da bölgeye istikrar getirmedi. Bunun yerine 2003 Irak Savaşı’na zemin hazırladı.
IŞİD’e karşı ABD öncülüğünde yürütülen harekât da Iraklıları örgütün zalim yönetiminden kurtaracak. Harekâtın geçmiştekine benzer, istenmeyen neticeler de doğurup doğurmayacağı ise henüz bilinmiyor.
- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/ortadoguda-25-yil-sonra-ayni-manzara/#sthash.RYG7mQaS.dpufEl-cezire/ İbrahim El Maraşi