“ORGANİZE DERİN FAŞİZM” MİLLET DUVARINA ÇARPTI

Dünya Bülteni/ Yücel Oğurlu

VAN 26.07.2016 12:19:45 0
“ORGANİZE DERİN FAŞİZM” MİLLET DUVARINA ÇARPTI
Tarih: 01.01.0001 00:00
Ahlaklı, güler yüzlü, iyiliksever vitrin görüntüsünün altındaki devasa kibir ve seçilmişlik psikolojisi en normal insanı bile bir süre sonra psikolojik olarak deforme eder. Bu yapının kendisi dışında dostu yoktur ve sadece gerektiğinde kullanacağı araçlar olarak gördüğü ve kullandıktan sonra atmaya hazır olduğu geçici yapılar ve “köprüler” vardır. Bu yapının, psikolojik tahlili ile ilahiyat alanındaki açıkları her nedense ciddi bir şekilde halen yapılmamıştır.

1980 askeri darbesinde 11 yaşında bir çocuktum fakat ilk gününden itibaren darbenin ne anlama geldiğini Rahmetli babamın ve abimin yüzündeki endişeden kısmen anlayabilmiştim. 1987 yılında hukuk fakültesi öğrencisi iken hala askeri cuntanın mahkum değil, tutuklu olarak hapsettiği insanların var olduğunu bizzat görmüştüm. Bu darbe 650 bin insanı sorgulamış, 100 bine yakın insanı işkenceden geçirmiş, yine o dönemde küçücük ekonomisi olan bir ülkede yüzbinlerce kişinin işsiz kalmasına yol açmıştı. Darbenin etkileri 3 yıl sonra yapılan seçimlere rağmen en az 10 yıl kadar sürmüş, sivilleşme ve demokratikleşme çok uzun zaman almıştı. Türkiye 1971, 1980, 28 Şubat 1997 ve e-muhtıra olarak adlandırdığımız 27 Nisan darbesi ile aslında Türkiye’nin düşünce hayatına, entelektüel gelişimine, sosyal ve kültürel ilerleyişine darbe vurulmuştu. En son 15 Temmuz 2016 gecesinde olağan askeri hiyerarşiden destek alamayan isyancı bir güruhun alışılmadık tarzda “askeri darbe girişimine” şahit olduk. Ve bu vesileyle arkasından çıkan şebekeyi de bütün Türkiye tanımış oldu.
Bu terörist güruh, darbe girişiminin ilk saatlerinde Televizyon kanallarına ele geçirmeye çalışmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Polis Akademisi Özel Harekat ve Özel Kuvvetler ve Milli İstihbarat Teşkilatı gibi Devleti en yüksek seviyede temsil eden binalara helikopter, uçak ve tanklarla saldırmışlardı. Türkiye’deki hiçbir darbe girişiminde halka ve devlet kurumlarına karşı böylesi kanlı bir “askeri harekat” ile yürütülmemişti. Halkın tepkisi de yine alışılagelmişin dışında oldu. Toplumun her kesiminden insan, sadece Türk bayraklarını alarak çıplak elleriyle tankları durdurmaya çalıştı, tankları durdurmak için kendilerini tankların altına atanlar, tankların üzerine çıkanlar oldu. Tarihe geçecek bu şanlı direniş, milletin asaletinin yeniden tescili oldu.
Milletin kanını eline bulaştıran bu hain terör şebekesi, kutsal İslam dininin değerlerini, peygamber ve sahabe sevgisini kullanarak insanları çevresine toplamıştı. İyi ve ahlaklı insan yetiştirme iddiasıyla okulları açarken. İslam’ın en temel emirlerinden olan ahlaklı olma, dürüst olma, ikiyüzlü olmama gibi en basit ahlaki ilkeleri, uzun vadeli çıkarları adına çiğnemeyi temel düsturlar olarak kullandı. Şii İran kültüründeki, liderin hata yapmayacağı anlayışına, yani “imam masum” anlayışına adını bile bilmeden girmiş oldular. Yine Şiiliğin en temel kurallarından olan ve onlara göre sevap kabul edilen olduğundan farklı görünme yani “takiye inancını” tedbir adıyla Anadolu’nun saf insanlarına transfer ettiler. Diğer bir nokta ise bugüne kadar kendilerine yakın ve benzer hiç bir grupla yan yana durmayıp sürekli olarak en muhalif gruplarla her noktada işbirliği yapabildiler. Devlet içerisindeki bütün bu gizli yapılanmanın daha demokratik daha ahlaklı ve daha iyi bir Türkiye için olmadığını hala anlayamayan insanların var olması gerçekten çok üzücü.
Eğer bu askeri darbe başarılı olmuş olsaydı nasıl bir ülkeye uyanabilirdik: Öncelikle bu askeri darbenin Türkiye’de tek bir grubu yanı kendilerini meşrulaştıran ve diğer hiçbir düşünce ve görüşe hayat hakkı tanımayan bir grup olduğunu bilmek gerekiyor. Kendilerini seçilmiş insanlar topluluğu olarak zanneden bir kitlenin, diğer insanlara değer verme ihtimali yoktur. Bu yapı, Türkiye’nin en uzun sürecek faşizmini kurma potansiyelini içerisinde taşıyor. Devlet kurumlarına sızarken hakim oldukları alanlarda başka hiçbir görüşe izin vermediklerini Türkiye’de herkes bilir. Hileli yollarla Devlet kadrolarını nasıl işgal ettikleri ve birbiriyle gizli bir dayanışma içinde diğer insanları nasıl fişlediklerini, sicillerini bozduklarını, sahte ihbar mektuplarıyla hayatlarını kararttıklarını ve hayat hakkı tanımadıklarını, onları yakinen tanıyan herkes çok iyi bilir. Ahlaklı, güler yüzlü, iyiliksever vitrin görüntüsünün altındaki devasa kibir ve seçilmişlik psikolojisi en normal insanı bile bir süre sonra psikolojik olarak deforme eder. Bu yapının kendisi dışında dostu yoktur ve sadece gerektiğinde kullanacağı araçlar olarak gördüğü ve kullandıktan sonra atmaya hazır olduğu geçici yapılar ve “köprüler” vardır. Bu yapının, psikolojik tahlili ile ilahiyat alanındaki açıkları her nedense ciddi bir şekilde halen yapılmamıştır.
Bütün bunlara binaen darbe başarılı olmuş olsaydı Türkiye’de kendileri dışındaki bütün yapılar için bir cehennem hayatı başlayacaktı. Kısa sürede orta vadede ve uzun vadede bütün Türkiye’ye hakim olana kadar bu tasfiye sürecekti. Bunun anlamı kendileri dışındaki bütün kamu personelinin tasfiyesi ve Türkiye’de tek bir görüşün hakimiyeti ve diz çöktürülmesi devam edecekti.
Türkiye’de yetişmiş insan kaynağı fazlasıyla var. Polis, öğretmen, asker olmak için sırada bekleyen yüz binlerce insan var. Sağlıklı ve bir rekabetçi ortam kurulması kaydıyla eğitim kalitesi bakımından Türkiye’deki eğitim, sağlık ve yükseköğrenim alanı hızla kendisini yenileyecektir.
Batı basınında olağanüstü hal ile ilgili eleştirileri de anlamak gerçekten çok güç. Fransa’da yaşanan olayların hemen ardından olağanüstü hal ilan edilmesi kimseyi her nedense rahatsız etmedi. Geçen hafta Almanya’da yaşanan üzücü olayın ardından Münih’te derhal Olağanüstü hal ilan edildi. Türkiye’de de kanlı bir askeri darbe girişimi oluyor, ülkenin güvenliğini, bütünlüğünü, iç barışını ve geleceğini etkileyen sıra dışı olaylar yaşanıyor. Yüzlerce ölümlü olayın kanları henüz yerde kurumadan duruyor. Böyle bir ortamda olağanüstü hal ilan edilmemesi tuhaf olmaz mı? Hiç kuşkusuz devletler kendilerini ve halklarını tehdit altında hissettiklerinde normal olarak bu tür tedbirlere başvururlar. Bu tedbirler anayasanın ve hukukun çizdiği sınırlar içerisinde sonuna kadar kullanılabilir.
Bu darbe girişimi, Türkiye’de demokrat, dindar, milliyetçi, Sünni veya Alevi, Sol görüşlü özgürlüğüne düşkün, aklını ve kalbini başkalarına teslim etmeyen insanların zaferi ile bastırılmıştır.
Şimdi Yeni dönemde olağanüstü hal den sonra Türkiye’nin bütün özgürlükçü güçlerinin, demokrasiyi koruma, geliştirme, uluslararası ekonomik rekabet ve ülke refahının yükseltilmesi için yeni bir dayanışmaya girişmesi gerekir. Bu hain ve sürpriz darbe girişiminin Türk toplumunun birbirine kenetlenmesine ve geleceğe daha güvenli adımlarla yürümesi ve karanlık, kapalı ve gizemli yapılar yerine açık toplum inşasına vesile olması umuduyla…