Önce Aydınlar Uyansın!

Gelecek Mimarları | 1

VAN 20.10.2018 09:50:00 0
Önce Aydınlar Uyansın!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ey kendini “olmuş” zanneden ham aydın! İhanet içindesin. Toplumun içinden çıkmış ama ona faydası olmayan hain evlat gibisin. Toplumun faydası uğruna kötülenmeyi, itibarını kaybetmeyi, para kaybetmeyi, takipçi kaybetmeyi göze alamıyorsun. Bayilikleri olmayan gazete binası, şubeleri olmayan banka, baz istasyonları olmayan gsm şirketi, güç iletim kabloları olmayan elektrik santrali gibisin. Sadece senin gibi düşünenlere değil, aslında seninle beraber düşünenlere ihtiyacın olduğundan ve yeni fikirlere muhtaç olduğundan zerrece haberin yok! Bu halinle toplum için değil, sadece kendin, kendi menfaatin ve kendi velilerin için savaşarak topluma enerji verdiğini zannediyorsun. Oysa olduğun yerde patlayıp duruyorsun. Hiç göremedin. Sen topluma inmediğin için toplum da kendisine inen şeytanların peşine takıldı hep. Toplum değil en büyük suçlu sensin. Önce sen uyan ve etrafına uzan ki toplum da uyanıp ne halde olduğunu görsün.

Ülkemde aydın diye geçinenlerin çoğu saksıdan farksız. Bütün dertleri birileri onlara su döksün. Sularsan çiçek açıyor, susuz kaldıklarında kendi çiçeklerini bile kurutuyorlar. En ufak rüzgârda da milletin kafasına düşüyorlar. Oysa biz onların yağmur olmalarını beklerdik… Zulmedenin üstünde fırtına koparırken üretene bereket olsunlar isterdik.

Karanlıkta slogan atan aydınlar! Yıllarca yerinde sayan aydınlar! Yıllardır üstüne tek düşünce eklemeden “ben oldum” der gibi ahlak dersi, din dersi, siyaset dersi, psikoloji, felsefe dersi, ekonomi dersi veren aydınlar! Düzenin bozulmasına ve kötüye evrilmesine tek kelime karşı çıkamayan aydınlar popülizm hevesinin bilerek ya da bilmeyerek kulu olmuşlardır!

Aydınlar da grup grup olmuş durumdalar. Birleşmek, birleşerek daha aydınlık bir ülke oluşturmak, beraberce daha fazla ışık saçmak gibi kaygıları yok. Bütün ışığı kendim vereyim istiyorlar. Veremezsin. Mum gibi erir gidersin. Aydın dediklerimiz geniş zannettikleri ama aslında kendi dar çevrelerinde bulunan dostlarına söz hakkı tanıyor, daha doğrusunun ve daha güzelinin daha geniş bir çevreden, hatta kendi takipçilerinin içinde çıkabileceğine ihtimal vermiyorlar. Değer eziyorlar. Fikir eziyorlar. İnsan eziyorlar. Bir noktaya ulaştıklarını zannettikleri anda her şeyin en doğrusunu kendileri biliyormuşcasına hareket etmeye ve en ufak farklı ve güzel fikirleri bile ancak kendilerinin ifade edebileceklerini zannediyorlar.

Eğer çıkan yeni fikir dişe dokunur bir şeyse bunu ancak kendi dostları içinde ortaya çıkması gerektiğine alt bir bilinçle inanıyorlar. Madem bu düşünce mantıklı bir düşünce, onu senin ifade etmiş olmana razı olamıyor, kendi dostlarından çıkmış olması gerektiğini yakıştırıyor, bu yüzden ya baştan reddediyor ya da eğip bükerek kendileri ifade etmeye çalışıyorlar. O da fikrin üreticisinin duygu bütünlüğünü yansıtmadığı için aynı tadı vermiyor ve aynı etkiyi yaratamıyor. Oysa gerçek aydın daima yeni fikirlere ve yeni fikir sahiplerine açık olmalıdır. Aksi durumda, insanları aydınlatma görevini tek başına üstlenmiş oluyor ve neticesinde başarısız oluyorlar. Oysa her seviyede, her küçük topluluk içinde, her zaman ve her aşamada küçüklü büyüklü aydınlar çoğalarak ancak toplum uyandırılabilir.

Bir aydın, eğer aydınsa…

Her şartta toplumu için faydayı düşünür.

Kahraman olabilme kaygısı gütmez, tam aksine hain muamelesi görmeye hazır olur.

Para kazanma kaybetme kaygısı gütmez, gerekirse elindekini kaybetmeyi bile göze alır.

Makam, mevki, koltuk beklentisi ya da koltuğun altından çekilmesi kaygısı gütmez. Kendi koltuğuna değil, fikrin, aydınlığın koltuğuna sahip çıkar.

İtibar kazanma ya da itibarını kaybetme kaygısı olmaz.

Fikrinden, ortaya çıkardığı değerden ötürü asla ücret kabul etmez. İstemediği halde bir ganimet geliyorsa onu insanlara dağıtır.

Sadece ve sadece doğrunun yanında olur, “benim adamım” konuşsun, benim adamım kazansın, benim adamım görünsün, benim adamım öne çıksın kaygısına düşmez. Doğru fikri dağıtmanın kaygısıyla meşgul olur.

Liyakatten ve adaletten şaşmaz.

Adaleti kendisi ve kendisi gibi düşünenler için değil herkes için ister.

Dedikodu ve gıybetten uzak durur, ama gerektiği yerde ve tam zamanında açık seçik hangi fikre karşı olduğunu korkmadan ve utanmadan söyler.

Sadece bildiği konuda konuşur, her şeye cevap vermesi gerektiği kaygısına düşmez.

Çok konuşmak, sürekli yazmak ve bilgi taslamak değil, yeteri kadar ve bildiği kadar anlatır.

Her aşamada ve her ortamda, ortamın şart ve seviyesine göre illaki bilgi vermeye değil, esasen ufuk açmaya çabalar.

Dayatmaz, benimsetme kaygısı gütmez, sadece doğruyu aktarmaya çalışır.

Apaçık yanlışlarla karşı karşıya kaldığında, yanlış olduğunu bile bile başka kaygılarla “öyledir tabi” demez.

Kimsenin sırtına basarak ilerlemeye çalışmaz. Tam aksine bu durumlara düşerse utanır ve “kusura bakma, üzerine bastım” der ve hatasını düzeltir.

Her zaman düşünme ve düşündürme görevini kendine yükler.

Kaptan olmaya değil, makineleri çalıştırmaya gayret eder.

Akıntıya kapılmaz, akıntıdan topluma fayda çıkarır.

Tabuları yıkarken, yeni değerler üretir.

Üst sınıf olmak, ayrıcalıklı zümre olmak gibi dertleri yoktur.

Akademik dil konuşmaya, tabana yabancı kelimeler kullanmaya değil, halkın dilinden ve anlaşılabilir konuşmaya gayret eder.

Kendini halkın üstünde değil, halkın içinde ve adeta o halka borçlu gibi hisseder.

“Bitirdim, oldum, başardım” demez, son nefesine kadar daha iyiyi başarmaya, geleceği imar etmeye devam eder…

Gönlüncelikle ve selam ile… Devam etmek üzere…

tecavüz porno