ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK VE FİLLERİN ÖZGÜRLÜĞÜ

MUSTAFA ATAV İslamcılar, öncesinde “öteki” muamelesine maruz kalanlar AKP/Erdoğan’ın himmetiyle devlet kadrolarına, sermaye merkezlerine doluştular…

VAN 27.02.2015 09:18:28 0
ÖĞRETİLMİŞ ÇARESİZLİK VE FİLLERİN ÖZGÜRLÜĞÜ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Afrika’da veya başka bölgelerde… Kendi hizmetlerinde kullanmak amacıyla yakalamak için… İnsanlar fillerin geçtiği yola çukur açar, üzerini de fark edilmeyecek bir şekilde örterlermiş… Fillerden biri çukura düştüğünde ise onu bir müddet aç bırakır sonra da sevgi ve şefkatle bir güzel beslerlermiş… Çukurda çaresiz kalan fil de kendisini kurtardığına ve beslediğine inandığı kişiye muhabbet duymaya başlarmış…

Çukurda kalma ve besleme süresinin yeterli olduğuna inanıldığında ise fil çukurdan çıkarılır ve sonrasında da istenildiği şekilde hizmete koşturulurmuş… *** Şimdi çok eskilere gitmeden durum tespiti sadedinde kısa hatırlatmalar yapalım: Tek parti dönemi ve sonra aynı zeminde türemiş kişiler aracılığıyla çok partili bir sürece giriş. 27 Mayıs 1960 darbesi, A. Menderes ve yol arkadaşlarından bazılarının asılması, 12 Mart 1971 muhtırası derken 1980’e kadar oluşan bir kaos ortamı… Yani siyasetin ve ekonominin iflası, sağdan ve soldan öğrenci hareketleri yani meydanlarda gösteriler almış başını gidiyordu. Bu hengâme içinde her gün silahlar ve bombalar patlıyor, kan gövdeyi götürüyor, çoğu genç olmak üzere bir dünya insan ölüyordu.

Halk ise bezmişti, yakılan yıkılanlara üzülüyor, ölenler sebebiyle de perperişan oluyordu… O demlerin iktidarı ise çaresiz seyrediyordu… Nihayetinde 12 Eylül darbesi! ABD Başkanı Jimmy Carter’in darbe olayına ilişkin “bizim çocuklar işi bitirdi” sözünden ve bazı generallerin 12 Eylül’den sonraki açıklamalarından da anlaşılacağı gibi aslında bütün bu yaşanılanlara göz yumulmuştu. (Bu göz yumma ve darbe sebepleri arasında 1979 İran devriminin ve N.Erbakan’ın Konya’da bir hayli kalabalık kitle ile gerçekleştirdiği ve darbecilerin şeriat amaçlı olarak tanımladığı mitingin etkisinin kırılmasının gerekliliği de gösterilir ) Duruma el koyan K. Evren ülkeyi bir müddet sevk ve idare etti…

İdare ederken de o dönemin meşhur ilahiyatçı ve sosyolog bilirkişilerin tavsiyelerini de esas alarak Din dersini zorunlu kıldı… Meydanlarda Kur’an dedi, onu anlamaktan bahsetti. Üzerlerinde ayet mealleri yazılı broşürleri bilhassa Doğu/Güneydoğu semalarında uçak ve helikopterlerle uçurdu… Muktedir olduğu halde şeklen silah tehdidini kullanmadan yine o dönemin meşhur hukukçularının kaleme aldığı Anayasayı yaklaşık % 92 oy desteğiyle kabul ettirdi… Akabinde demokratik teamülleri yürürlüğe soktu ve yine istediği parti veya liderini seçtirme imkânı olduğu halde T.Özal Başbakan oldu… Malumunuz, ekonomide, yasaklar/özgürlükler konusunda görece iyileşme, şu bu derken insanlar, İslamcılar o süreçte de rahat bir nefes aldılar (Öyle söylüyorlar)… İslamcı neşriyatta yani dergi ve gazete çıkarmada, tercüme ve telif eserler konusunda; keza STK olayında, dernek ve vakıfların sayısında patlamalar yaşandı… Bu sayede T.Özal uzun bir süre iktidarda kaldı… İktidarı süresince de Türkiye’yi batıyla, oraya ait düşünce ve eşyayla kaynaştırdı…

Yol, köprü, han hamam yapımı hızlandı… İthalat ve ihracatta zirveler zorlandı… Dünyaya siyah beyaz bakan ülke insanı birden renkli ekranlarla tanıştı… Yani teknolojik gelişmeler, özelde bilgisayar/internet o demlerde gündeme girdi… Siyaseten diğerlerini ve özellikle askeriyeyi dize getirdi… Özgürlüğün her türlüsü tadıldı… Üniversitelerin çoğunda başörtüsü konusunda esneklik vardı… C.Başkanı iken süreç tersine dönmeye başladı ve vefat ettikten sonra sık aralıklarla seçimler, iktidar değişiklikleri vs. Fitne ve fesat yine gırla… Ve yine gerilim üstüne gerilim… Birkaç seçim, birkaç partinin iktidarı, koalisyon filan derken… İlginçtir, beklenmedik bir şekilde Erbakan ve partisi seçimlerden birinci parti çıktı… Çiller’le anlaşmalı şekilde yürüttüğü iktidarında ekonomide iyileşmeler söz konusu olmuş, D8 projesi gündeme gelmiş, İslami kesimin okumuş çocuklarının birçoğu o dönemde de bürokraside zirvelere oynamışlardı. Yani kısa süreli görece iyileşmeler…

Bu durumdan rahatsız olanlar yani darbeciler, vesayetçiler yine baskı kurma derdinde… Nitekim Sincan’da tanklar ve muhtıra! Ve nihayet, katılırsınız katılmazsınız İ.Özel’in “Sadece tarihten/takvimden bir yaprak, İslamcılar da zaten o işe teşne durumda idiler” dediği 28 Şubat 1997! Haliyle yeni bir hükümet arayışı, Demirel’in siyasi hırsıyla geliştirdiği ayak oyunları, ülkede siyasal ve ekonomik gerilim yine zirvede… Bilhassa İslami camiada olmak üzere STK’ların, dernek ve vakıfların çoğu suskun… Hatta alim, aydın nevinden şahsiyetlerin çoğu da… 28 Şubattan sonraki ilk seçimde ise Milli Görüş temsilcisi parti bir başına terk edildi, oy yüzdesi yerlerde! (Hâlbuki seçimden çok daha güçlü çıkması beklenirdi, her birimiz darbelere ve muhtıralara karşıydık ya, o yüzden.)

Kısa süreli iktidar, muhtıra karşısındaki tutuma ilişkin rivayetler eşliğinde bir dizi tartışma ve sonunda Milli Görüş camiası parçalanıp ortaya AKP çıktı ki sürecin neliği konusunda yakın geçmişte açıklamalar yapıldı (Özellikle A.Dilipak ve A.B ulaç)… Her zaman olduğu gibi Demokratik teamüller gereği(!) 2002’de AKP iktidar oldu ve A.Gül de Başbakan… Sıradan bir şiir sebebiyle yasaklı olan Erdoğan, nasıl olduysa artık Baykal’ın da desteği ile AKP’nin başına geçti.(Kaset olayının arka planını düşünmek gerek) Böylelikle ülke siyaseti eskisine oranla görünür anlamda rahatladı (Öyle diyorlar)… Siz deyin 2005, ben diyeyim 2008’den sonra kendilerine alan açıldığı konusunda mukni kılınan İslamcıların çoğu, özellikle referandumda fiili olarak iktidara destek verdiler; hatta öyle ki bunu belli periyotlarla da deklare etiler (Son 97 STK açıklaması dahil)… Onların bakış açısı ve yorumları eşliğinde söylersek nasıl ve neden destek vermesinler ki…

Başörtüsü sorunu halloldu… İslamcılar, öncesinde “öteki” muamelesine maruz kalanlar AKP/Erdoğan’ın himmetiyle devlet kadrolarına, sermaye merkezlerine doluştular… Düne kadar yeşil sermaye olarak tesmiye edilip dışlanan şirketler ihalelerde söz sahibi oldular. Böylelikle iktidar kendi sermayesini inşa etmiş oldu… En önemlisi yazılı ve görsel medyaya hâkim oldular (Havuz Medyası veya yandaş Medya). Yani gazete ve TV’lerde eskiye oranla daha fazla boy göstermeye başladılar. 28 Şubat’ta mağdur olan öğrenciler, öğretmenler, işçi ve memurlar, dernek ve vakıflar kaybedilmiş haklarına yeniden kavuştular… Mecliste, yönetim kurullarında, bürokrasinin her katmanında zirvelere konuşlandılar. Darbeciler, Ergenekoncular yargılandı… Askeri vesayet kırıldı, referandumla, arada değişen kanunlarla, yargıya hükmeden bazı kişilerin tasfiyesiyle hukuki zemin iktidar lehine iyileştirildi…

Şimdi de F.Gülen cemaatinin yani moda tabirle paralel yapının tasfiye edildiği söyleniyor… Sanırım iktidarın verdiklerini yeterli bulmamış olacaklar ki karşı darbe hazırlığına girişmişler (Erdoğan: Ne istediniz de vermedik!)… İlginçtir! Ne kadar İslami camia/cemaat ve akil, aydın, alim, gazeteci nevinden insan varsa, dün laf etmedikleri, hatta hizmetlerini övdükleri; tertip ettikleri programlarda maklube yeme yarışına girdikleri,  protokol yerlerinde ön alma mücadelesi yaptıkları “F” tipi yapılanma için Erdoğan ne zaman “Paralel yapı, tu kaka!” filan dedi işte o zaman birden tersine döndüler… ( O demlerde şunu demiştim: İktidardan talimat almışçasına paralel yapıdan bahsetmek, onu eleştirmeye kalkmak bana göre siyaseten sınıfta kalmaktır!” Şimdi herkes vatan, millet, devlet, MİT ve banka aşkına cemaate yani Gülen’e düşman…

Meğer garibimin Dini de imanı da yok muş, hurafecinin dik alasıymış! Üstelik bir de CIA ajanıymış! Kaldı ki başta Erdoğan olmak üzere AKP’de siyaset yapan herkes yakın geçmişte cemaati yere göğe sığdıramıyor, Gülen’in gurbette kalmasına üzülüyor ve ağlıyorlardı. Nitekim “Yeter artık, kalk gel vatanına, hizmetini burada yürüt, bu milletin sana ihtiyacı var!” gibi sözlerle Türkiye’ye davet eden de yine Erdoğan’ın kendisiydi… (Seksenli yıllardan bu yana malum kişi ve cemaati hakkında eleştiri yapıyoruz diye bize demediğini bırakmayanlar da şimdinin sonradan olma Gülen düşmanlarıydı…) Ama aslında olan şuydu: MGK kararlarının arasına sıkıştırılan “Legal görünümlü illegal yapılanmalar” uyarısı eşliğinde cemaatler kendi ayaklarına kurşun sıktılar… Ve artık her cemaat, her STK, her dernek ve vakıf vb. töhmet altındadır… Bir zamanlar George Orwell’in 1984 romanında ve Charlie Chaplin’in Modern zamanlar filminde onlarca yıl sonrası için dikkat çektikleri gibi iktidarlar ilah olma yarışındalar… Büyük patronlar dikizleme merkezlerine konuşlanmış durumdalar… Sonra da özgürlük çığırtkanlığı yapıyorlar…

Peki, ya süreç tersine dönerse! İslami camialar bunun hesabını yapıyorlar mı? Şimdi güç adına, iktidarda kalmak adına inşa ettikleri şeylerin bir bumerang gibi tersine etki yapabileceğini hiç akıllarına getirmezler mi? Yoksa ilânihaye iktidarda kalacaklarını mı düşünüyorlar? Ama artık çok geç, eşeğin aklına karpuz kabuğu çoktan düşürülmüştür. İslami kesime hakim olduğu varsayılan diğer cemaat ve akilleri için söylersek, şu an olan biten de 5 maymun deneyinde örneklendiği gibi, İktidarı ve kendilerini eleştirenleri dövme (Harici, Selefi gibi yakıştırmalar, arkaik ve anakronik düşünmekle itham etmeler vs.!) yarışı içinde olduklarıdır…

Ve artık ortaya çıktı ki meğer bizim İslamcılarımızın çoğu devletçi, çoğu MİT’çi, bankacı, Ulusalcı, milliyetçi vs. imiş de haberimiz yok muş! Her birisi stratejik derinlik adına! Amman ha, devletime, iktidarıma, MİT’ime, Halk bankama dokunma! Her zaman olduğu gibi şimdi başa dönelim ve sorgulayalım… Filler neyin karşılığı? Çukur açıp tuzağı kuran ve sonra sevgiyle, muhabbetle ve okşamalar eşliğinde bir güzel besleyerek güya özgürlüğüne kavuşturan ama aslında özgürlüğünü elinden alıp kendisine hizmet ettiren-ler kim-ler? Not: Neden hep İslami camiayı eleştiriyorsun diye soranlara: Bana göre şeytana şeytanlığı sebebiyle kızmanın, sövüp durmanın hiçbir anlamı yoktur. Onun vazifesi şerdir, fitne ve fesattır; insanlara önlerinden, arkalarından, sağ ve sollarından yaklaşmak, vesvese vererek yoldan çıkarmaktır. Müslümanların vazifesi ise bu tür telkinlerden kendimizi ve birbirimizi uzak tutmak için tavsiyeleşmektir… iktibasdergisi.