Neden/Nelerden Tevbe ve İstiğfar Etmeliyiz?

Abdulhakim Beyazyüz’ün Diyarbakır’da Selahattin Eyyübi Konferans Salonunda sunduğu bu haftaki Cuma hutbesinin konusu Tevbe ve İstiğfar idi.

VAN 30.08.2014 19:12:59 0
Neden/Nelerden Tevbe ve İstiğfar Etmeliyiz?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Abdulhakim Beyazyüz hocamızın hutbesinin ses kaydını siz okurlarımız için çözdük.

***

Tevbe Ve İstiğfar

“Rabbinizden mağfiret dileyin ve içtenlikle ona yönelin. Doğrusu Rabbiniz çok bağışlayan, pek sevendir.”(Hud, 90)

Bugünkü hutbemizde tevbe ve istiğfarın önemi üzerinde durmaya çalışacağız.

Bildiğiniz gibi âlemlerin rabbi olan Allah, bizi rahmet olsun diye yarattı. O bizi, bize zulüm ve sıkıntı olsun diye yaratmadı. İyilikte bulunmak için yarattı. Bizi yaratırken de yine bizi alabildiğine güzel niteliklerle donattı. Bize şan verdi, şeref verdi, onur verdi. O bizi İslam fıtratı üzere en güzel şekilde yarattığı gibi, suret olarak da en güzel şekilde yarattı. İnsanı en güzel biçimde yaratan Allah, yine ona akıl ve irade bahşetti. Vahyini lütfetti. Bununla da kalmayarak vahyinin canlı örnekleri olan rasulleri insanların önüne model olarak koydu. Onları örnek alalım diye aramızdan en şerefli, en onurlu, en izzetli insanları kendisine elçi seçti. Ve böylelikle insana fıtratını koruyarak Rabbinin esmasının ahlakıyla ahlaklanıp yeryüzünde rabbin iradesinin tecellisi olma şeref ve imkanını bahşetti.

Elbette ki artık bu safhadan sonra insana düşen; asıl sahibi, yaratanı ve dostu olan Allah’la bağını kesmemesidir. Teşbihte hata olmaz, elini Allah’ın elinden koparmamasıdır. O’nun ipine, vahyine sımsıkı sarılmasıdır. Elbette ki bunu yapanlar kurtuluşa erecekler. Ama bununla beraber insan oluşumuzdan dolayı zaaf ve eksikliklerimizden tümüyle kurtulmak mümkün değildir. Zaten bize babamızdan daha babaca davranan, annemizden daha merhametli davranan yüce rabbimiz bu hataları da bize çok görmemektedir. O, bizleri bağışlamak için fırsat kollamaktadır. Şüphesiz ki; İncil’de ifade edilen “gökteki baba” terkibi, mecazi anlamda çok güzel bir ifadedir. Çocuklarını düşünen, onları gözeten, onların terbiyesi/eğitimi için her şeyi feda eden figür anlamında… Elbette ki Allah, âlemlerden müstağnidir. Ama vallahi Allah babamızdan da, annemizden de daha merhametlidir! Allah bize annemizden, babamızdan, eşimizden ve çocuklarımızdan daha yakındır. Bize tüm bunlardan daha dosttur. Bizi onlardan daha çok sevmektedir. Hepsinden daha fazla bizi düşünmektedir.

İşte bu bilinçle dostumuz, gerçek sahibimiz, ilahımız olan o yüceler yücesine yönelmemiz lazım. O’nun bize lütfettiği bu şerefi taşımamız lazım. Elbette ki hatalarımız olacaktır. Nitekim Rasulullah (s) efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde bunu şöyle açıklarlar: “İnsanların tümü hata yapar.” Günah sahibi olmayan hiçbir kul yoktur. “Ama Ademoğlunun en hayırlısı, bu kusurlarından tevbe edendir.”Rabbe yönelen, yine rabbin esmasının ahlakıyla ahlaklanmaya gayret edendir. Ve başka bir hadis-i şeriflerinde de “Şüphesiz benim de kalbimin üzerine bazen gaflet iner.” der Rasulullah (s) efendimiz (Müslim, Tirmizi, Ebu Davud).“Benim de kalbimin üzerine bazen gaflet iner. Ama ben bunun için günde yüz defa rabbimden bağışlanma dilerim.” Yani affetmesini, eksikliklerimi bağışlamasını kendisinden diliyorum. O, yüz sefer istiğfar etme ihtiyacı duyarken bizim istiğfar etmeye ne kadar ihtiyacımız olacağını varın siz takdir edin.

Tevbe ve istiğfar bizim yegâne çıkış yolumuzdur. “Tevbe”, Allah’a dönmek demektir. Tevbe eden, Allah’tan geldiğini bilir. “Muhakkak ki biz Allah’tan geldik.”O’nun lütfuyla, O’nun keremiyle, O’nun bizi yaratmasıyla, O’nun bize şeref vermesiyle biz hayat bulduk. “Ve muhakkak ki biz yine O’na döneceğiz.” (Bakara, 156) O yegâne sahibimiz, gerçek dostumuza, biricik yaratıcımıza döneceğiz. 

Bu bilinçle meseleyi değerlendirip rabbine dönen kişi elbette ki kurtuluşa erecektir. “Munib”, sürekli rabbe dönen; “Evvab”, sürekli yalvarıp yakarandır. Bu aynı zamanda geceleyin evine dönen kişi demektir. Burası deyim yerindeyse bizim belli bir süreliğine rabden uzak olduğumuz yerdir. Biz asıl varış yeri olarak ahirette O’na döneceğiz. Ama biz O’nun kulu olduğumuzu, O’nun dostu olduğumuzu hisseder ve bunu O’nun esmasının ahlakıyla ahlaklanıp yaşama dökersek o zaman elbette ki rabbimizle en güzel zamanları geçirme, O’nun “mek’ad-i sidk”in makamına dahil olma imkanı buluruz. “Muhakkak ki muttakiler, cennetlerde ve nehir başlarındadırlar. Doğruluk makamlarında, her şeye güç yetiren rabbin yanında O’nun has kulları içindedirler.” (Kamer, 55 )

Şüphesiz ki bunu yitirmek büyük bir felaket olacaktır. Bu nedenle babamız Adem’in (a) yaptığı gibi hatalarımızdan pişmanlık duyup rabbimize dönmeliyiz. Yunus’un (a) yaptığı gibi rabbimize dönmeliyiz. Bunun sonucunda O bizi tertemiz kılacak, rahmetiyle bağışlayacaktır. Bundan dolayıdır ki Şuayb (a), günahlar içinde yüzen halkına şöyle der: “Rabbinizden mağfiret dileyin ve içtenlikle ona yönelin. Doğrusu Rabbiniz çok bağışlayan, pek sevendir.”(Hud, 90)

“Ey iman edenler! Topluca Allah’a dönün. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Nûr, 31)

Bizler ne zaman rabbimize dönmeye karar versek emin olun ki O’nun kapısını sonuna kadar açık bulacağız. Bunu ifade etmek üzere Rasulullah (s) efendimiz“Sizden birisi yüz sefer günah işlese (Bu, çokluktan kinaye olup yüzbirinci seferde bağışlanmaz demek değildir tabi) yüzbirinci seferde rabbi kerim, rahim, vedûd olarak karşısında bulacaktır.” diye buyuruyor. Yüz sefer günah işleyen bir insan bile yüzbirinci seferde dönüp rabbine yöneldiğinde günahta ısrar etmiş sayılmayacaktır. Elbette ki âlemlerin rabbi olan Allah, kullarını bağışlamayı diliyor. Bundan dolayı Rasulullah (s) efendimiz biz kullarla Allah arasındaki ilişkiyi şöyle izah ediyor: “Sizden biriniz hayati tüm ihtiyaçlarını giderecek tarzda eşyalarıyla beraber çölde bir devesiyle seyahat ederse ve bir an için devesini kaçırır, arkasından koşar ve onu yakalayamaz ve bunun sonucunda susuzluk ve yorgunluktan bayılırsa; sonra (artık normal şartlarda ölümün kendisini yakalayacağını biliyor) uyandığında devesinin kendiliğinden yanına geldiğini ve yanı başına çöktüğünü görürse ve devesinin kendisine döndüğüne ne kadar seviniyorsa işte rabbiniz de sizin kendisine dönüşünüze (O’na tevbe ile yönelişinize, iyiliği ve adaleti ölçü alışınıza) o kadar sevinir.” Resulullah efendimiz (s) başka bir zaman diliminde sahabeleriyle yürürken, çocuğunu tandırın kenarına oturtup, tandırda ekmek pişiren bir anneyi görür. Resulullah (s) “Ne dersiniz, bu anne çocuğunu ateşe atmak ister mi?” diye sorar. Sahabeler; “Hayır, yâ Resulullah.” derler.  Resulullah (s) “Rabbiniz bu anneden daha fazla siz kullarına merhametlidir ve sizi ateşe atmayı istememektedir.” diye buyurarak rabbimizin biz kullarına düşkünlüğünü ifade buyururlar.

Ey Allah’ın kulları, ey büyük bir fırsatın eşiğinde olan mü’minler; rabbimiz bize karşı böyle şefkat dolu iken ve önümüze kendisine dost olma imkanını lütfetmişken biz O’na niçin tevbe etmeyelim? Niçin kendisine fesat karıştırdığımız ihalelerden vazgeçmeyelim? Niçin esnafken söz verdiğimiz halde sözümüzü yerine getirmediğimiz durumlardan vazgeçmeyelim? Hayır, tövbe edelim. Allah’ın emaneten bize verdiği ellerimizi iptal edecek şekilde gereksiz yere telefonla kirlettiğimizden dolayı, bize fayda vermeyen boş uğraşlarımızdan dolayı tövbe edelim. Gözümüzü saatlerce televizyona diktiğimizden dolayı, gereksiz ve hatta zararlı dizileri seyrettiğimizden dolayı tövbe edelim. Boşuna harcadığımız zamanlardan dolayı, anne-babamızı yeterince ziyaret etmediğimizden, onların gözüne şefkatle bakmadığımızdan, onlara yeterince nezaketli davranmadığımızdan dolayı tövbe edelim. Fazla uykudan ve gereksiz boş konuşmalardan dolayı kaybettiğimiz zamandan, onu Kur’an okumak ve namaz kılmak ve istiğfar etmek için geçirmediğimizden dolayı tövbe edelim. Kendimize ev ve arsalar alırken, malımızdan hakkı olan mahrumlar için, ihtiyaçlarını giderecek vakıflar oluşturmadığımızdan dolayı tövbe edelim. Yeryüzünde Allah’ın iradesinin tecellisi olma şerefiyle şereflendirilmişken yeterince birlik olmadığımızdan, disiplinli hareket etmediğimizden dolayı tövbe edelim. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetken, insanlara rahmet ve hidayet vesilesi olmamız lazımken, bırakalım insanlığa rahmet olmayı, insanlara ibret olmak gibi kötü bir duruma düşüşümüzden dolayı tövbe edelim.

Tövbe, insanın üzerindeki ilahi rızaya aykırı o çirkin hallerden vazgeçmesi ve Allah’ın o işle ilgili rabliğini, terbiyesini kabul etmesidir. Tövbe, Allah’ın emri doğrultusunda kişinin kendini terbiye etmesi olayıdır. Kuru kuruya tövbe ediyorum deyip saatlerce boşu boşuna bilgisayara, telefona, televizyona, boş konuşmalara dalmak kabul edilemez. Bu tövbe şekli, tövbe değildir. Tövbe, ilahi emirlere aykırı tutumlardan pişman olmak, rabden utanmak, ondan mağfiret dileyip, bir daha bu kötü şeylere dönmemek azmiyle tüm çirkin şeylerden vazgeçmek iradesini ortaya koymaktır. Tövbe, Allah’ın bize verdiği zamanı, aklı, gözü, bilgiyi, statüyü, gücü ve her türlü nimeti Allah için, yani yeryüzünün tevhid, adalet, barış, refah ve iyilikle dolması için kullanma olayıdır.

Unutmayın rabbimiz âlemlerden müstağnidir ve hiç kimseye ihtiyacı yoktur. O (c.c.) şöyle buyurur: “Şüphesiz ki Allah, âlemlerden müstağnidir.” (Al-i İmran, 97 ); Bununla beraber “Ama Allah kulları hakkında küfre de razı olmaz.” (Zümer, 7)  Ey Allah’ın kulları; Allah sizin iyiliği yaşam tarzı haline getirmenizi ister. Allah sizin bilgelik yolunda yürümenizi ister. O, kulca sizi olabildiğince kendi vasıflarına sahip kılmak ister. Bilge kılmak, hikmetli kılmak, adaletli kılmak, merhametli kılmak, cömert kılmak ister. Rabbimiz bizim için bunu isterken öyleyse biz niye tövbe ve istiğfar etmeyelim?

Tam da bunun için tövbe etmeliyiz. Rabbimizin bizi kurtarmak için uzattığı rahmet eline/vahyine sımsıkı tutunmalıyız.  Cimriliğimizden ve cahilliğimizden tövbe etmeliyiz. Çünkü Allah bizi, kulca kendisi gibi cömert ve bilge olmaya davet ediyor. Kaba ve sert olmaktan tövbe etmeliyiz, çünkü Allah bizleri kendisi hikmetli ve halim olmaya çağırıyor. Aceleci olmaktan tövbe etmeliyiz, çünkü Allah bizleri peygamberlerin günümüz temsilcisi olmamız için,  kendisi gibi sabırlı olmamızı istiyor.

Vallahi Allah’ın dediği haktır! Vallahi Müslümanlar olarak bir yere hapsedilip tek başımıza kalsak bile peygamberlerin yolunu takip eden, Allah’ın yeryüzündeki iradesinin tecellisi olmaya çalışan fertler, aileler, cemaatler kazançlı çıkacak olanlardır! Vallahi kurtuluşa erecek olanlar onlardır! Vallahi dünya ve ahirette mutluluğa erecek olanlar onlardır! Bunun dışında mutluluk yok! Bunun dışında huzur yok! Bunun dışında akıbet yok! “Elbette akıbet muttakilerindir.”(Kasas, 83)

Rabbimiz bizi muttakilerin imamlarından ve tövbe edip kendisine yönelenlerden eylesin. Hallerini düzelten, peygamberlerin günümüzdeki takipçileri olmak için çırpınıp didinen kullarından eylesin. Ve Allah bizi, öldüklerinde göklerin kendisine ağlamadığı insanlardan değil, göklerin kendilerine ağladığı, belki de meleklerin giyabi cenaze namazlarını kıldıkları, mazhar oldukları değerden dolayı arşın titrediği Sad bin Muaz’lar gibi kılsın. Rabbimiz, bizleri bütün zerreleriyle Allah’a dönenlerden, bütün zerreleriyle Allah’ın vahyiyle boyananlardan ve yücelerin yücesi olan Allah’ın nurunun yansıtıcılarından olmayı bize nasip etsin…