NEDEN “ELÇİ”YE GEREK DUYULUR?

HAMDİ AKAN

VAN 26.01.2015 11:07:24 0
NEDEN “ELÇİ”YE GEREK DUYULUR?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsan kendisine verilen fıtratın sonucu olarak, eşyayı yaratanın varlığına ulaşabilir. Ancak yaratanın kendisinden ne istediği konusunda doğru bir bilgiye sahip olamaz. Bu nedenle ilk insandan itibaren Allah Peygamberlerini peş peşe 2/87 – 57/27) göndermeye devam etmiştir. Allah insanlar ile muhatap olmayı dilediğinde elçiler (peygamber) vasıtası ile mesajını duyurmuştur. İnsanlık kadar eski olan Sünnetullahın gerekliliğinin tartışılması düşünülemez, anlaşılması düşünülse de. Kuran’a Göre Peygamberlik, insanlık tarihi ile başlamıştır. Halife olarak yaratılan insan aynı zamanda ilk peygamber olarak da gönderilmiştir.

 2/37 Peygamberlerin gönderilmesi, Allah’ın kullarına olan merhametinin sonucudur.21/107 Allah Teâlâ, kullarını “kula kulluktan” kurtarıp sadece “kendisine kul” olmalarını temin için, Peygamberleri insanlık tarihi boyunca göndermeye devam etmiştir. Allah mesajını insanlara peygamberler aracılığı ile ulaştırmıştır. (Çünkü)’Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elci gönderip izniyle ona dilediğini vahye der. “O yücedir, hâkimdir.  42/51 ayeti bunu ortaya koymaktadır. İnsan kendisine verilen fıtratın sonucu olarak, eşyayı yaratanın varlığına ulaşabilir. Ancak yaratanın kendisinden ne istediği konusunda doğru bir bilgiye sahip olamaz. Bu nedenle ilk insandan itibaren Allah Peygamberlerini peş peşe 2/87 – 57/27) göndermeye devam etmiştir. And olsun ki: her ümmete ‘Allah’a ibadet edin ve putlardan kaçının diye Peygamberler göndermişizdir.

Bununla Allah, içlerinden kimini hidayete erdirdi. Kimi de sapıklığı hak etti. Şimdi yeryüzünde gezin de, peygamberleri yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün buyurmuştur. 16/36 “Peygamberler dinin pratize edilmesi için elzem olmuşlardır. Peygambersiz dinin yaşanması mümkün olmamıştır. Peygambersiz din anlaşılmaz. Peygambersiz iman da olmaz. Vahiyle sabittir ki; Peygamberler ona uymuşlardır. Ona iman edenlerde. Peygambere uymak vahye, vahye uymak, peygambere uymakla eş anlamlıdır. Buraya kadar fazlaca sorun olmamakla beraber, Vahye uymuş olmanın ana şartı, ilkesi, olmazsa olmazı peygambere uymak! Sadece Kitaba uymak olarak anlaşılmamış, Kitabın pratiği, onun hayata uyarlanış biçimi, şekli de buna dâhildir.

”Allah gönderdiği dini’nin hayata aksederken insan peygamberden sadır olan, olabilen az da olsa yanılmaları, eksikleri kendi murakabesi ile ikaz edip ikmal ile düzenlemiştir. Onun dışında hiçbir kimsenin böyle bir avantajı yoktur” Ki, Elçisiz bir dini yaşarım diyebilsin. Elçinin müdahil olmadığı olamayacağı alanların başında İtikad gelmektedir. Allah kullarına sunduğu sözleşmenin metnine asla hiç kimsenin müdahil olmasına izin vermemiştir. Bu alanda elçinin vaziyeti ile iman edenlerin statüsü aynıdır. Bir Peygamber Olarak Hz. Muhammed (a.s) Rabbimiz O’nun ilk vasfının insan olduğu ile söze başlayarak şöyle buyuruyor: And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.

O size çok düşkün, müminlere karsı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Buna rağmen, Ey Muhammed) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce arşın sahibidir. 9/128-129 Kendilerine doğru yolu gösteren Peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep sadece ‘Allah bir insan mı Peygamber gönderdi?’demeleridir. İnsanlar vahiyden kopuk yaşamaya başladıkları süreçlerde kendi tasavvurları ile oluşturdukları peygamber portesine oturttukları yanlış algıları ile elçilerin insan olmaması gerektiğini savuna gelmektedirler. Bunun güncel Versiyon’u ise kendilerini elçi yerine koyanlar olmaktadır. Vahyi aldıkları elçinin yine vahiy ile örneklenmesine rağmen kendilerine biçtikleri rolü elçiye vermekten imtina etmelerinin sonucu vahye evet elçiye hayır tezini de zımnen seslendirmektedirler.

“Vahye de, elçiye de, elçinin ayetlere ilk biçimi verişine” de iman etmeyenler bilmeliler ki elçisiz dinin yaşanması gayrı kabildir. Ve bu savunu sağlıklı iman değildir. Vahyin teorik ve pratik bütünlüğü ancak elçinin anlaşılması iyi tetkik edilmesi ile mümkündür. Her iki halden de razı olan Allah din olarak elçinin yaşadıklarından memnun olup onun(dinin) ikmal edildiğini de söylemektedir. De ki Yeryüzünde yerleşip duranlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.17 /94-95 Hâlbuki Peygamberler örnek şahsiyetler olmaları nedeniyle, kendisini örnek alacak olan kimselerin cinsinden olması gerekmektedir. Aksi halde örnek alınması mümkün olmazdı. Bir şey iki şekilde örnek almaktan çıkartılır: Birincisi, Onu çok yüceltip erişilmez, ulaşılmaz olarak göstererek, ikincisi ise olduğundan daha küçük göstererek, örnek alınmaya değer bulmayarak.

Her iki anlayışında İslam da yeri yoktur. Bu ve benzer reddiyelere Allah cevap vermektedir.! Onlar şöyle dediler. Bu ne biçim Peygamber, bizler gibi yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor.! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalı değil miydi? Yahut da, kendisine bir hazine verilmeli veya ürünleri ile beslenebileceği bir bahçesi olmalıydı. Bu zalimler, müminlere ‘Sizler, büyülenmiş bir adamın arkasından gidiyorsunuz’ dediler.25/7-8 Ne gariptir ki müşriklerin bu tasavvurları daha sonra,’Müslümanlar’ tarafından birer mucize olarak peygamberimize yakıştırılmıştır. Parmaklarından su akıtan, az bir yiyecek ve içecekten bir orduyu doyuran, göğe çıkıp Allah ile görüşen -miraç olayı gibi-,bir işaretiyle ayı ikiye bölen, çakıl taşlarını konuşturan ve ila ahir birçok olağan üstü, olayları gerçekleştiren bir Peygamber anlayışı ortaya çıkmıştır.

Ve bunlar geleneksel din olarak ta kitlelerce benimsenmiştir. (!) O gün peygamberi inkâr edenler O’nun kendileri gibi bir insan olduğu için kabul etmiyorlardı. Bu gün de ‘Müslüman olduğunu söyleyenler’ Peygamberi normal bir insan olarak görmüyorlar. O’na bütün olağan üstü vasıfları yakıştırmaya çalışıyorlar. Bu yüceltme temayülü Peygamberimiz hayatta iken de yapılmaya çalışılmış olmalı ki, Peygamberimiz şu uyarıda bulunmuştur: ‘Sizden öncekilerin helak olmasının sebebi, Peygamberine sahip olmadıkları sıfatlar vermeleri oldu. (Isa ve Üzeyir (as) için Allah’ın oğludur demeleri gibi). Sizlerde aşırı giderek sakın böyle bir şey yapmayın.

Bana Abdullah’ın oğlu Muhammed deyin. Allah’ın elçisi Muhammed (as) deyin. Ama bunun ötesinde bir şey söylemeyin’ buyurmuştur. Çünkü Allah’ın elçisi olma şerefi, insanın ulaşacağı en büyük şereftir. Bu payeye ulaşmak mümkün değildir. Allahın seçtiği makam çalışarak elde edilebilecek makam da değildir. Bunun mektebi eğitimi de yoktur. Elçiler kitap iman nedir bilmezler, ancak rablerinden gelenlere uyarak onu hayatlarında ispat ederler. Hevesinden konuşur mu? ‘Peygamberimizin her konuştuğuna vahiydir ‘ demek, son derece yanlış bir anlayıştır. Peygamber (as) da bir insan olduğu yukarıda vurgulanmıştı. İnsan olan elçi de her insan gibi, şahsi ihtiyaçlarını belirtmek için konuşacaktır. Bunların hepsini vahiy olarak görmek mümkün olmadığına göre bu anlayışın doğru olma ihtimali yoktur. Onun söz ve sohbetinden başka “Bunlar Rabbimin bana vahiy ettikleridir” diyerek söylediği bölüm için geçerli olan bir sözdür. Vahyin dışında söylemiş olduğu sözler için böyle bir ifade kullanması mümkün değildir.

Böyle bir şey yaptığı zaman Allah onun başına gelecek için şöyle buyuruyor: ‘Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona (Kuran’a) bazı sözler katmış olsaydı. Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.69/44-46   Elçinin Örnekliği Sünnet (fiili pratik) Sünnet, Peygamber(sav)’in insan olma sıfatıyla şahsına ait yaptıkları şeyler değil, peygamber olarak, Allah’ın hükümlerini, yani Kuran’ı pratize etmesi ile din adına yaptığı, uyguladığı ve yaşanarak bize ulaşan hal ve hareketleridir. Peygamberin kişisel olarak yaptığı şeyler bu tanımın kapsamı dışındadır. Peygamber, Allah’ın hükümlerini pratiğe geçirmede bizim için örneklik teşkil etmektedir ve Peygamber, elçi Muhammed(as) olarak yaptıkları bizim için bağlayıcıdır.

İnsan Muhammed olarak yaptıklarını yapmak gibi bir sorumluluğumuz yoktur. Sünneti Kuran’ın pratize edilmesi olarak görüyor ve bu pratiğin de yaşanarak bize ulaştığını kabul ediyoruz. Peygamber vahyi bize getiren kişidir ve onu pratize ederek vahye uymamız konusunda bizim için yegâne örnektir. ‘And olsun içinizden Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah’ın Resulü en güzel örnektir. Ahzap 21 Bu günde modernist okumalarla peygamberin inkârı söz konusu edilebilmektedir. Savunu olarak, Peygamber hayatta değildir.(!) sözü hakikaten isabetsiz bir sözdür, zaten örneklik cisme değil anlamadır.

Cisme olmuş olsa idi peygamberin de ölümsüz olması gibi bir abesle karşı karşıya olmak söz konusu olurdu ki bu muhaldir. O halde; Peygamberi Kuranda aramak en isabetlidir, Kuranın her ayeti peygambere zımni bir atıfta bulunur. Kuranı okuduklarını onunla kendi hayatlarını şekillendirmek istediklerini söyleyenler okuma biçimlerini yeniden gözden geçirmek zorundadırlar. Ne Kuran Sünnetten nede sünnet Kurandan bağımsız değildir. Dinin ana ilkeleri muhkemat ayan beyan açıktır. Haram helal bellidir. İnsanın giyim/indeki estetik/ten yediklerin/de ki sınıra kadar. Komşu ilişkilerinden, akrabalar arası münasebete, hayvan haklarından tabiata karşı sorumluluklarımıza kadar. Bu anlamda din insan hayatının tüm alanlarında ilk şekilleniş(peygamber)le birlikte anlaşılmak zorundadır. Allah ile peygamberin arasını açmak Din anlamında mümkün değildir..iktibasdergisi.