NATO: Roma kılıcı gibi, keskin ama kısa...

Nedret Ersanel

VAN 14.07.2018 11:01:42 0
 NATO: Roma kılıcı gibi, keskin ama kısa...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 NATO: Roma kılıcı gibi, keskin ama kısa...
24 Haziran ve Başkanlık Sistemi’ne geçiş adımlarından başımızı kaldırıp dışarı odaklanmak ilk anda gözümüzü alıyor ama...

Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesinde ne yaşandığını kavramak zorundayız...


Başkan Trump’ın işi, ‘NATO’yu bırakırım’ minvalli tehditlere yükseltip ‘sakalını alması’, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan küresel müesses nizamın ‘silahlı gücünü’ zorlamasını en çok da Türkiye özelinde anlamamız gerekiyor.

NATO toplantısında bir sürü açıklama, ikili/çoklu görüşme ve oturum yapıldı. Bunların NATO’nun küresel varlığındaki bozulmayı, Ankara ile ilişki modelini açıklamadığını görmek lazım.

Öte yandan, sıradan hoş geldiniz konuşmasına yedirilmiş jeopolitik ifadeler ‘yerimizi’ bulmada kolaylık sağlayabilir...

SİPERLERİ BAĞLI DÖRT CEPHE...

Zirve geleneğinin bir parçası da ‘Aile Fotoğrafı’. Çekimin ardından bir konuşma yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in sözleri; “NATO, Pasifik Okyanusu’ndan Karadeniz’e, Arktik’den Akdeniz’e uzanan 29 üyeli bir ittifaktır. Başarımızı birliğimize, değişimlere uyum sağlamamıza borçluyuz”...

Birlik ve uyum makyaj ama gerisi önemli...

Bu yalın tarifin her ögesi Türkiye ile ilintilendirildiğinde, ittifakın diğer üyeleri ile arasındaki fark netleşir.

Karadeniz ve Akdeniz üzerine bir şey söylememize herhalde gerek yok ama Arktik (Kuzey Kutbu)-Pasifik çizgisinin göbeği/hattı olduğunu, aynı zamanda bu iki ucu tetikleyecek ana kırılma noktaları olduğunu işaretleyelim.

Dört maddenin her birini Türkiye ile ilişkilendiren somut öyküler var.

Mesela… Evvel de çizdik; Kutup-Doğu Avrupa-Balkanlar-Karadeniz ve Akdeniz’de ikiye ayrılır- bir, Kafkaslar-Azerbaycan-Ermenistan-İran üzerinden-Akdeniz’den gelen Suriye-Irak-İran hattı ile buluşup, Afganistan-Pakistan-Hindistan’dan Çin-Pasifik’e gider-İpek Yolu’nu keser-yenisini üretir-Karadeniz’den-Gürcistan’a giden hat-Türki Cumhuriyetler’in özel dengelerinde kıvamlanıp-yine Çin/Uygur sınırından-Kuril Adaları’na-denize-Pasifik’e kadar ulaşır.

Adı geçen coğrafyalarda Türkiye mi NATO/ABD çıkarları ile paydaş/etkili yoksa Avrupa ülkeleri mi?

Mesela, üyelerin savunma bütçeleri üzerinden çıkan niza mı daha önemli, mini paragrafta anılan, Gürcistan’ın NATO’ya alınacağı ‘müjdesi’ mi?

Rusya, Ukrayna örneğinde görüldüğü üzere NATO’nun Doğu Avrupa’da ilerlemesinde silaha davranırken, Kafkaslar’a sıçraması halinde ne yapar? Türkiye ne yapar?

KIRIK EKSEN…

Trump’ın NATO üyelerinin keseyi açmaları yönündeki baskısı sadece para ile ilgili değil. Almanya ve Fransa’dan para istiyor ama onlar NATO’nun neresinde?

Keza yine Stoltenberg’in ABD’ye, “bizden başka müttefikiniz yok” göndermesi de anlamlı değil. NATO özelinde bu ülkeler ‘müttefik’ gücünde değil.

ABD’nin NATO’yu terk etmesi şu an mümkün gözükmüyor ama bırakırsa NATO’nun ‘kendini serbest hissedeceği’, yani ‘ekseni kayar’ okumaları büyük palavra. NATO’nun ekseni ABD. ABD giderse eksen kırılır.

Müttefik gücünde olan ise Türkiye. Trump’ın, “en iyi anlaştığım lider” mealindeki sözlerinin anlamı, Cumhurbaşkanı’nın onunla anladığı dilden konuşuyor olması. Bu Trump’ın hoşuna gidiyor.

Ama NATO üzerine New York Post gazetesinin ifadesi daha gerçekçi; ‘Trump Batılı müttefiklerini Türkiye’nin güçlü lideriyle konuşmak için başından savdı’. ‘Müttefik gücü’ bu.

ABD’nin ilgisi Baltık ve Kutuplara. İlk İngiltere ziyareti büyütülüyor ama İskoçya’da bir ABD Başkanı’nın 4 gün ne için kalacağına yüz verilmiyor. Yayın Batı ucu orası.

Elbette bu hamleler 16 Temmuz’da Helsinki’de gerçekleşecek Putin-Trump buluşmasına mesaj. Artı, yılsonunda yapılacak seçimlere mühimmat sağlamak hem de Rusya ilişkisini didikleyen iddiaları örtmek için... “Avrupalılarla sert konuştum, yola geldiler” şeklinde özetlenebilecek çıkışlar Trump’ın hep ABD içine mektupları...

Şöyle diyebiliriz; NATO da diğer uluslararası kuruluşlar gibi ‘Trump sonrası travma’ yaşıyor. Ama ortada bir, hatta iki düşman tanımı, yani hedef/amaç var ve hala ABD tarafından yönlendiriliyor.

Yani yaşıyor. Ama işlevsel mi?

Sağlamasını şöyle yapabiliriz; Almanya ve Fransa hiç seslerini çıkarmadan istenen parayı NATO’ya sunsalar-ki Merkel öyle yapacak-Amerika NATO’yu kendi belirlediği düşmana göre dizayn etmekten vazgeçecek mi?

Şöyle olacak, NATO’nun bir yanı hamlaşırken, Amerika stratejisinde ‘olmazsa olmaz’ ülkeler/yükselen güçlerle ikili ilişkilerini parlatacak.

Türkiye de bu ülkelerden biri. Ama istisnai durumu var. ABD ile baş-başa kaldığında elini sağlam tutmak için diğer güçlerle-alternatiflerle değil-ilişkilerini koruyacak.

Peki, ABD ve NATO’nun hedef listesindeki ülkelerle bu yapılabilir mi?

Mümkün hatta kolay! Ankara’nın istisnai hali bu işte.

S-400’LER DE NATO’YU GÖRECEK Mİ?

Hangi ucundan tutacağımızı bilemediğimiz bir konu da S-400’ler. Anlaşılıyor ki Rusya’dan gelecek füzeler ABD veya bir başka NATO üyesini ‘düşman’ saymayacak. Bu iyi mi kötü mü?

Bu hali eleştirmek istesek söyleyecek çok şey buluruz ama daha istatistik bir mesaj yollayalım. NATO, bu ülke hava sahasının ne kadarını koruyor derseniz? Yüzde 30. Kritik bir NATO üyesi için düşük.

Belki de soruya takla attırmak lazım; bu ülkenin ne kadarı NATO üyesi ülkeler tarafından şu veya bu yolla tehdit ediliyor?