Müslümanların demokrasi macerası

Etyen Mahcupyan'dan Cemaat-AK Parti kavgasına yeni boyut

VAN 16.09.2014 10:56:11 0
Müslümanların demokrasi macerası
Tarih: 01.01.0001 00:00

'ORTADA TEK BİR GERÇEK VAR'

Akşam Gazetesi yazarı Etyen Mahcupyan bugünkü yazısında uzun süredir gündemden düşmeyen cemaat-AK Parti kavgasını yeni bir boyutta ele aldı.. 

İşte Etyen Mahcupyan'ın "Müslümanların demokrasi macerası" başlıklı o yazısı:

Hizmet hareketi ile hükümet arasındaki kavganın silahlarından biri de din ve demokrasiye ilişkin algılar. Bazılarına göre Hizmet toplumsal İslam’ı, AKP ise siyasal İslam’ı temsil ediyor. Ortada tek bir gerekçe var: Biri okullar ve ticari şirketlere sahip, diğeri ise hükümet. Oysa dini açıdan hangisinin İslami olduğunu söyleyecek bir merci olmadığı gibi, her biri diğerinin tutumunu neredeyse kategorik olarak gayrı İslami buluyor. Dini açıdan gayrı İslami bulduğunuz birilerine toplumsal ya da siyasal İslam demenin saçmalığı ortada. Dolayısıyla asıl konu sosyolojik olarak bu hareketlerin ne işlev gördüğü. Bu ise bugünün Müslümanlığının ne denli taşınabildiği ile ilgili bir konu. 

Hizmet hareketinin hafife alınamayacak bir mobilizasyon gücünün olduğu ortada. Ancak sonuçta çok sayıdaki reel Müslümanlıktan sadece birinden söz ediyoruz. Oysa İslami kesimdeki dindarlık anlayışı son yirmi yılda önceden tahmin edilemeyen bir yelpaze genişliğine ulaşmış durumda. AKP bu yelpazenin neredeyse tümünü bir arada tutabilme maharetini gösteriyor ve böylece çoğulculuğun beslenmesine, bireyselleşmenin artmasına neden oluyor. Hizmet hareketinin diğer İslami oluşumlar nezdindeki olumsuz algısının gerçekçi bir nedeni var. Bürokrasinin hemen her seviyesinde, insan yetiştirmeden sınav sistemlerini etkilemeye, kurum içi istihbarat ve güvenlik süzgeçlerini kullanmaktan sosyal ağlar üzerinden yandaş devşirmeye, fazla iştahlı bir strateji sürdürüldü. Hizmet diğer İslami oluşumları rakip haline getirdi… Hükümetin cevabı ise geri kalan akımların üzerine şemsiye olmak ve onları maddi ihtiyaçlarının tatmini sayesinde bu birlikteliğin parçası kılmaktı. 
Kısacası ortada iki tane siyaset ve her iki siyasetin de ulaştığı bir toplumsallık var. Hizmet’inki dar, kapalı, sert ve tekçi... AKP’ninki geniş, açık,gevşek ve çoğul... Öğreti ve söylem açısından bakıldığında bu farklılık hangisinin ‘hakiki’ dindarlığa olanak tanıdığını söylemediği gibi, ‘hakiki’ demokrasiye yakınlık hakkında da belirsizlik barındırıyor. Görünüşte Hizmet’in hukuk devletini ve özgürlükler açısından evrensel ilkeleri savunduğunu öne sürmek mümkün. Oysa hükümet genel doğrular seviyesinden ‘aşağıya’ inildiğinde, kültürel farklılıkların gündelik hayata yansıdığı noktada müdahalecilik ima eden mesajlar verebiliyor. Ayrıca hükümetin yargıya somut olarak müdahale ettiğini de görüyoruz. 
Ama madalyonun bir de diğer yüzü var: Aynı hükümet vesayetçi sistemi bitirirken, çevrenin merkeze akmasının ve onu kendi değerleri üzerinden inşa etmesinin de yolunu açıyor. AKP bu dinamiği denetleyebilme gücüne sahip değil. Bu imkanı üretebilmenin, ayakta tutmanın, süreklilik içinde topluma sunmanın ve bu arada toplumun kendi iç farklılaşmasına müdahale etmemenin yarattığı siyasi avantajı kullanıyor ve iktidarını devam ettiriyor. Diğer bir deyişle AKP siyasi sisteme doğrudan, kültürel zemine ise söylemle müdahale ederken, sosyolojik ana dinamiklerin hiç birine müdahale etmediği gibi onların önünü açıyor. Bu yaşanan son yüz yıl içinde en radikal demokratikleşme stratejisi… Demokrasi bazılarının sandığı gibi kağıt üzerinde doğru kurumların oluşturulmasıyla, güzel yasaların ihsas edilmesiyle sağlanmıyor. Çoğulculuğun hazmedilmesi, istenmesi, taşınması ve normalleşmesiyle kendisine bir zemin buluyor. AKP’nin İslami duyarlılığın dışında kalmış kesimlere bakışında sorunlar var. Ama eğer İslami alanın içinde bir tartışma yürütülüyorsa hükümetin net bir biçimde demokratikleşmeyi teşvik eden bir işleve sahip olduğunu görmek gerek. 
Buna karşılık Hizmet hareketi bürokrasi içinde tekelci bir yapılanma üretmenin ötesinde, bunun yarattığı imkanı hükümetin açığını yakalamak ve onu devirmek üzere kullanabildi. Eğer ‘dinin siyasete alet edilmesinden’ söz edilecekse dini duyarlılık etrafında örülen sosyolojik ağların siyasi imkanları kullanarak siyasi hedeflere yöneltilmesini sorunsallaştırmak lazım. Hizmet hareketi böylece dindarları kendi iradelerinden bağımsız olarak bir siyasi stratejinin ve kavganın parçası kıldı. Demokrasi açısından bakıldığında bunun savunulabilir hiçbir yanı yok… Yargı ve poliste dar ölçekli ilişki sistemleri oturtan bir hareketin yargı bağımsızlığını savunması, devirmek üzere hamle yaptığı hükümet karşısında kuvvetler ayrılığını sahiplenmesi pek inandırıcı olmuyor. 
Türkiye’nin Müslümanları yirmi yıl öncesine kıyasla bugün demokrasiyi anlamaya, beğenmeye ve sahiplenmeye çok daha yakınlar. Bunu birileri öğretmedi… Yaşayarak bu noktaya geldiler ve geldikleri noktada kimin demokrasiye hizmet ettiğini anlamaları zor olmuyor.