MEZHEP ÇATIŞMALARININ SOSYO-POLİTİK BAĞLAMI

Din, özellikle de İslam bütün mezhep ve hizip farklılıklarının ötesinde temel referanslar doğrultusunda inananları bir arada tutmayı hedefler. Hakikat açısından her tür ayrılığın ve ayrımcılığın ötesinde dinin temel değerleri et

VAN 21.10.2016 17:23:07 0
MEZHEP ÇATIŞMALARININ SOSYO-POLİTİK BAĞLAMI
Tarih: 01.01.0001 00:00
Haber10/ Prof. Dr. Şinasi Gündüz
Dinin, İslam’ın temel değerlerinin önüne geçen mezhepçiliğin geldiği nokta açısından içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşananlar gerçekten ürkütücü. Farklı mezhep bağlıları arasında gittikçe derinleşen ayrılıklar, ötekileştirmeler ve şiddet ortamı… Dini perspektif ve etnik farklılıklarıyla insanların hukuki ve ahlaki değerlere dayalı bir ortak payda etrafında bir arada yaşamaları neredeyse imkânsızlaşıyor.
Suriye ve Irak’tan Yemen’e bütün bölgede yaşanan süreç hızla mezhep çatışmalarına doğru kayıyor. Mezhep farklılıklarını ön plana çıkaran bir ayrışma, ötekileştirme ve çatışma ortamı küresel ve bölgesel güçlerin politikalarıyla daha da yerleşiyor ve derinleşiyor. Başta İran ve Suudi Arabistan olmak üzere yöredeki bölgesel aktörler kendi çıkar ve menfaatlerini ve gelecek planlamalarını bu ayrışma ve çatışma üzerinden kurguluyor.
Yöredeki mezhepçi politikaların ve mezhep çatışmalarının özelikle ABD ve müttefiklerinin Irak işgali sonrası bölgede arttığını görmek şaşırtıcı değil. Bölgeyi “diktatörden kurtarmak ve demokrasi getirmek” amacıyla işgal edip ateşe atan Batılı güçler, hassas sinir ucu olan mezhep ayrışmasını derinleştirmek suretiyle bölgeye yönelik kendi hegemonyalarını ve gelecek planlarını garanti altına almış gözüküyorlar. Aynı durum bugünlerde Suriye ve Irak’ta cereyan eden müdahalelerde de kendisini gösteriyor.
Mezhep ayrışmasını kaşımak ve mezhepçi politikalardan rant elde etmek siyaseti, yalnızca ABD ve Batılı müttefiklerinin değil bölgesel aktörlerin de bel bağladıkları bir durum. Nitekim Suriye ve Irak’tan Yemen’e kadar olan bölgede bir Şii kuşağı oluşturmaya çalışarak yöredeki etkinliğini tesis etmeye çalışan İran, yöredeki mezhepçi politikada önemli bir aktör olarak rol almış gözüküyor; Afganistan’dan Lübnan’a birçok ülkeden devşirilen Şii milislerin çatışmalarda aktif olarak kullanılması marifetiyle belirli bir mezhep oluşumu ve tabi ki kendi politik çıkarı lehine bir fiili durum oluşturmaya çalışıyor. Buna karşılık başta Suudiler olmak üzere yöredeki Sünni gelenek bağlısı iktidarlar da Şii yayılmacılığına karşı bir refleksle Şiilere karşı farklı gruplarla askeri ve siyasi ittifaklar oluşturmaya çalışıp, Yemen’de açıkça görüldüğü gibi Şiiler karşıtı operasyonlar yapıyor.
Bu mezhepçi politikalarla yol açtığı ve açacağı sorunlar yoğun şekilde tartışılıyor. Başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkeler yörede yürütülen tek taraflı politik ve askeri uygulamaların bölgeyi gitgide çatışma ve şiddet ortamına mahkûm edeceği uyarısında bulunuyor.
Bölgede yaşanan fiili durumla ve arkasındaki nedenlerle ilgili kuşkusuz çok şey konuşulabilir. Mezhepçi politikaların ve çatışmaların arkasındaki yerel ve küresel aktörlerinin kim oldukları, bu mezhepsel ayrışmanın ve çatışmaların derinleştirilmesinden yararlanan ve çıkarları uğruna mezhep ayrılıkları gibi hassas sinir ucunu her fırsatta kaşıyıp uyarılmasını sağlayan aklın ya da üst aklın kimliği gibi… Ancak burada asıl üzerinde durulması gereken husus mezhep farklılıklarının nasıl olup da çatışmaya ve ötekileştirmeye araç edildiğidir.
Mezhepler yalnızca İslam’da değil bütün dini geleneklerde önemli bir fenomen olarak karşımıza çıkar. Dinsel geleneklerin kurumsallaşması sürecine paralel olarak çeşitli yorum farklılıkları kaçınılmaz olarak farklı mezheplerin oluşumuna imkân vermiştir. Kutsal metinlerle dinin diğer asli başvuru referanslarına yönelik tartışmalar ve yaklaşım farklılıklarıyla dinlerin yayıldığı alanlarda yaşanan sosyal ve siyasal gelişmeler dine yönelik yorum farklılıklarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu çerçevede yalnızca dini hayatı yaşama konusundaki görüş ve yorum farklılıkları değil, dinin bazı temel teolojik yaklaşımlarını anlayıp yorumlama konusunda da çeşitli mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunlara paralel olarak fıkhi ve itikadi ayrışmalar ve beraberinde mezhepler oluşmuştur.
Dini yaşamda ve ibadetlerde bazı yorum farklılıklarına dayalı ayrışmaları ifade eden fıkhi mezhepler arasındaki ilişkiler tarih boyu genelde diğerlerine nispetle daha sakin ve düzeyli olurken itikadi ayrışmalara dayalı mezhepleşmelerde ayrışma ve çatışma daha belirgin ve sert olmuştur. Bu bağlamda farklılıklara yönelik heretisizm, heterodoksi ve zındıklık gibi kavramlar üretilmiş, sahih ve doğru itikadi anlayış dışındaki oluşumlar bu kavramlarla tanımlanıp sapkın addedilmiştir. Hatta bunlara karşı çeşitli yaptırımlar ve fiili müdahaleler de gündeme gelmiştir.
Bunun dışında mezhep farklılıklarında siyasal aidiyetin ve otoriteyle ilişkilerin daha bir belirleyici olduğu durumlar da söz konusudur. Dini gelenek içinde bu bağlamda oluşan yapıların tarih boyu birbirine çok daha mesafeli, çok daha kırıcı ve dışlayıcı olduğu bilinmektedir. Mezhep çatışmalarında dikkate alınması gereken ve günümüzdeki mezhepçi politikaları daha iyi analiz etmemizi sağlayacak olan husus, politik temeli bu ayrışmalardır. Zira siyasal mezheplere dayalı bu ayrışmalarda dini inanışlardan ve bakış açılarından ziyade politik hedefler ve manipülasyonlar etkili gözükmektedir. Bu ayrışmalarda din ve dini anlayıştaki farklılıklar; ötekileştirmeyi, baskıyı ve şiddeti meşrulaştırmada kullanılan bir malzeme konumunda olmuştur.
Hıristiyan geleneğindeki Katolik ve Ortodoks ayrışmasıyla İslam geleneğindeki Sünni ve Şii ayrımı böylesi, yani fıkhi ve itikadi perspektif farklılıklarının ötesinde siyasal temelli bir ayrım olarak gözükmektedir. Hıristiyan geleneğinde tarihsel olarak kendisini Romanın mirasçısı olarak gören Katoliklerle, Bizans kilisesi konumundaki Ortodokslar arasındaki ayrışma Avrupa’da yıllar süren mezhep çatışmalarıyla hatıralarda önemli yer tutan acı izler bırakmıştır.
Yine tarihsel süreçte Müslümanların çoğunluğunca temsil edilen ve genellikle de siyasal iktidarlara yakın duran gelen Sünni gelenekle erken dönem İslam tarihinden itibaren marjinal kalan ve uzun süre iktidar karşıtı siyasal duruşlarla özdeşleşen Şiilik arasındaki ilişkilerde de genelde ayrımcı ve ötekileştirici yaklaşımlar esas alınmıştır. Farklı mezhep hareketleri arasındaki ötekileştirme karşılıklı olmuş ve örneğin İslam tarihinde genelde ötekileştirilen ve baskı altında tutulan Şiiliğin kendisi de geçmişte Fatimiler ve günümüzde İran, Lübnan ve Suriye örneğinde olduğu gibi değişen siyasi süreçlere paralel olarak zaman zaman iktidarla bütünleşmiş ve kendisi dışındaki akımlara karşı ötekileştirici bir role bürünmüştür.
Bugün etrafımızdaki mezhep çatışmalarını, mezhep ayrılıklarına dayalı gittikçe tonunu artıran nefret dilini ve yürütülen yayılmacı, ötekileştirici, baskıcı ve dışlayıcı mezhepçi politikaları bu bağlamda düşünüp analiz etmek gerekir. Dinin kurumsallaşması sürecinde dini cemaatlerin mevcut siyasal otoritelerle olumlu ya da olumsuz ilişkisi bağlamında ortaya çıkan siyasal mezheplerle siyasal güçler arasındaki ilişkiler bugün de canlıdır ve belirleyicidir. Bir taraftan kendisini belirli bir mezheple özdeşleştiren siyasal akımlar kendi politik hedeflerinin gerçekleşmesi uğruna kitleleri yönlendirirken, diğer taraftan siyasal iktidarlarla özdeşleşmiş yığınlar kendileri dışındaki mezhep yanlılarını şeytanlaştırmakta ve kendi tutumlarını meşrulaştırma uğrunu dini ve dini değerleri maniple etmektedir. Bu durum; din ve özellikle de İslam söz konusu olduğunda kabul edilemez bir durumdur; politik manipülasyona dayalı kirli bir ilişki ağını ifşa etmektedir.
Din, özellikle de İslam bütün mezhep ve hizip farklılıklarının ötesinde temel referanslar doğrultusunda inananları bir arada tutmayı hedefler. Hakikat açısından her tür ayrılığın ve ayrımcılığın ötesinde dinin temel değerleri etrafında bir birlikteliği esas alır ve hakikatin ne’liği ve nasıl’lığı konusunda her tür tarihsel ve politik manipülasyonu reddeder. Dolayısıyla bugün yörede mezhepçi politikalar doğrultusunda yaşanan ayrışmalar, ötekileştirmeler ve çatışmalar esas itibarıyla dinin asli yapısına aykırıdır. Mezheplerin din haline getirilmemesi, mezhep farklılıklarını politik bir manipülasyon aracı haline getiren küresel ve bölgesel aktörlerin farkına varılması ve onların değirmenine su taşınmaması gerekir.