Merkez bankalarını tartışmak

Levent Yılmaz

VAN 15.09.2018 10:02:06 0
 Merkez bankalarını tartışmak
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Merkez bankalarını tartışmak
Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun aldığı faiz kararı ile birlikte gündeme bir kez daha gelen “bağımsızlık tartışması” hakkında bilmemiz gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Zira bu tartışma sadece bize has değil oldukça uzun süredir tüm dünyanın gündeminde. Ancak son dönemde Türkiye’ye karşı yürütülen olumsuz kampanyanın bir parçası olarak oldukça sık gündeme geldi. Oysa bizde bu tartışma olayın teknik boyutuyla değil kur spekülasyonları ve faiz oranları üzerinden hareket eden sermayenin çıkarları doğrultusunda tartıştırılıyor. İstediği anda istediği şekilde her türlü para politikası aracını geçmişte de kullanmış olan bir bankanın her kritik eşikte böyle bir tartışmanın içine çekilmesinin başka bir izahı olamaz.
GERÇEKTEN BAĞIMSIZ MERKEZ BANKALARI

Söz konusu teknik bir tartışma olunca, eksik ekonomi eğitimleri ile “piyasa” kavramını sadece döviz, faiz ve borsadan ibaret zanneden yorumcuların aksine “bağımsızlık tartışması” daha teknik bir alana dayanıyor. Bu konuda sizi çok teknik detaya boğmadan birkaç örnek verelim. Merkez bankası bağımsızlığını kabaca merkez bankasının hükümetin kontrolünden bağımsız bir şekilde para politikasını belirlemesi ve yürütmesi ekseninde tartışıyoruz. Bu bağlamda en önemli akademik çalışmalarından birisini 1991 yılında “Gelişmiş Ülkelerde Siyasi ve Parasal Kurumlar ve Kamu Finansmanı Politikaları” başlıklı çalışması ile Grilli, Masciandaro ve Tabellini yapmış. Çalışmaya göre bağımsızlık “politik bağımsızlık” ve “iktisadi bağımsızlık” olarak ele alınmış ve bazı kriterler belirlenmiş. Detaylar uzun ancak belirlenen kriterlere göre politik olarak gerçek anlamda bağımsız sayılabilecek merkez bankaları sadece Almanya ve Hollanda olarak tespit edilmiş. Dahası iktisadi olarak bağımsız olarak nitelendirilebilecek tek merkez bankası da Almanya olmuş. Son dönemdeki gelişmelere de bakarsak; Perşembe günü yapılan 625 baz puanlık faiz artışı ve daha önce yapılanlar ile, kullanılan diğer para politikası araçları, sadeleşme ile bir anda yapılan yaklaşık 800 baz puanlık politika faizi artışları da göz önünde bulundurulduğunda sadece Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın böyle bir konuda yıpratılmaya çalışılmasının ardında yatanları iyi analiz etmek gerekiyor.

FİYAT İSTİKRARI MESELESİ

1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 4. Maddesine göre; “Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, “fiyat istikrarını sağlamak” için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.” Aynı maddeye göre banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler. Burada fiyat istikrarından kasıt, enflasyonun makul seviyelerde tutulmasıdır. Banka bu amaçla bir enflasyon seviyesi hedefler ve elindeki para politikası amaçlarını bu doğrultuda kullanır. Ancak Başkan Erdoğan’ın da belirttiği üzere oldukça uzun süredir, TCMB kendi belirlediği hedefleri tutturamamaktadır. Konuyu inceleyen herkes pek çok değişkenden etkilenen ve çok boyutlu bir olgu olan enflasyonun Ortodoks bir anlayışla sadece faiz seviyelerini belirleyerek “talep düzeyi” üzerinden bu hedefe yönelmenin başarısızlıkla sonuçlanacağını bilir. Bugün bunun teknik bir olaymış gibi dayatılması her zaman geçerli ve doğru bir yöntem olduğu anlamına gelmez. O halde artık tartışılması gereken bağımsızlık değil, büyümek, istihdam oluşturmak ve kalkınmak zorunda olan Türkiye’nin gerçekleri olmalıdır. Örneğin, ABD Merkez Bankası FED’in para politikası amaçları bu konuda yol gösterici olabilir. FED’e göre banka; sadece fiyat istikrarına bakarak değil aynı zamanda maksimum istihdam, ekonominin uzun vadede potansiyeli artıracak şekilde para ve kredi miktarı ve ılımlı uzun vadeli faiz oranlarına yönelik hareket eder.

ÇIKIŞ YOLU

Bu noktadan hareketle samimi bir öneri olarak belirtmeliyim ki; artık kısır tartışmalar yerine Türkiye’nin ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulacağı yeni bir yapının tesisi elzem hale gelmiştir. İşsizlik oranını tek hanede tutmak için her yıl milyonlarca gence yeni istihdam oluşturmak gerekirken, başta enerji olmak üzere dışa bağımlılığı azaltacak yatırımları hayata geçirmek gerekirken, Türkiye’nin stratejik konumunu güçlendirecek projeleri belirlemişken, üreten ve istihdam oluşturan reel kesimin finansman maliyetlerini düşürmek gerekirken sadece fiyat istikrarı üzerinden bir yavaşlamanın uzun vadeli etkileri iyi belirlemek gerekiyor.