Medine Vesikası’ndan hurafelerin anavatanına

Cengiz Sözübek

VAN 27.02.2015 08:57:11 0
Medine Vesikası’ndan hurafelerin anavatanına
Tarih: 01.01.0001 00:00
 O bir “Amerikancı” değil; bakmayın siz televizyonda Amerika’dan bağlanan kişiye hitaben yaptığı “Anavatana dönelim” esprisine ve anlaşılamayan esprisini anlatmak için yazdığı yazıdaki “Tabii ki Anavatan Amerika” başlığına. 90’lı yıllarda ABD aleyhinde yazdıklarını ve söylediklerini derleseniz; rahmetli Erbakan’ın meydanlara söylettiği “Kahrolsun Amerika” sloganları, Bulaç’ın manifestolarının yanında ancak bir girizgâh olabilir.

“Ali Bulaç kalitesinde espri”leri bir yana bırakırsak, gerçekten de İslâmcılığın “Anti-Amerikancı” damarlarında dolaşan “asil kan”a hayli malzeme vermiştir kendisi. 1.Körfez Savaşı’nda, Millî Görüş meydanlarda Amerika’nın katliamlarını anlatırken, O suya sabuna da dokunacak ve “Amerika’nın Ağlayan ve Ağlatan Hocası”na da suskun kalmayacaktı:

Bu katliama karşı kim suskun kalabilir? İnsanlar bu vahşi savaşa, bu soykırıma tepki göstermeye başladılar, sokaklara dökülüp, Amerika ve müttefiklerini lanetlediler.

Türkiye'de hükümet çevrelerinin bu haklı (tepkilerden) büyük rahatsızlık duyduğu anlaşılıyor. Önce devletin memuru Diyanet İşleri Başkanı bir demeç verdi. Ardından "ağlayan ve ağlatan hoca"ya, "Türkiye vaizi" statüsüne çıkartılan emekli bir vaize merkezi camiler tahsis edilerek Saddam Hüseyin aleyhinde vaazlar verildi.

Dün Irak-İran savaşında Ayetullah Humeyni'nin zulmüne karşı gelen Saddam Hüseyin'in erdemlerinden dem vuran Hoca, şimdi yukarıdan aldığı direktifler doğrultusunda, Saddam Hüseyin'in kafirliğinden, işlediği zulümlerden bahsetmeye başladı.

Bu artistlere taş çıkartacak profesyonellikle ağlayarak ve ağlatarak, üstelik Rasulullah (s.a.v.) adına saçma sapan rüyalar uydurarak, Saddam aleyhtarlığı yapan Hoca'nın sözlerinden çıkan sonuç, Amerika'nın bölgede yaptıklarından dolayı kınanamayacağı, bu yüz kızartıcı bombardımanlardan mazur görüleceği sonucudur.

Hani Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dünya müslümanlarını bir vücuda benzetmişti..

Ey ağlayan ve ağlatan Hoca! Biraz da bu hadisi hatırlayıp bundan söz etsene!.."

Bir Saddam için “Ağlayan ve Ağlatan Hoca” feda edilir mi?

Şimdilerde “Güldüren ve Düşündüren Adam” rolüyle Esadçılık oynuyor olabili ama O zinhar Saddamcı değildi ve Baasseverliği de Saddam’la başlamadı.. O Anti-Amerikancıydı hep, İrancılık denemelerinde haykırdığı şekliyle“Büyük Şeytan”ın anti’sinden.

Ali Bulaç’ın ilmîni, felsefî derinliğini “Anti-Amerikancılık” gibi tek kelimeyle açıklamak elbette olmaz. “Tabi iki Anavatan Amerika” başlıklı “güldüren ve düşündüren” yazısında ki misyonumuz-vizyonumuzu ihmal edemeyiz:

Ülkem için yegâne hedefim, İslam’dan neş’et eden adaletin ve ahlakî hayatın özgürce yaşandığı yer olmasıdır. Mücadelem de Batı’ya bağımlılığa ve İttihatçı ruhtan beslenen “yeni Türkiye emperyalizmi” ideolojisine karşı tevhid, adalet, ahlak ve İttihad-ı İslam’ın tahakkukudur.

Müzmin ittihatçı düşmanlığındaki “Osmanlı’yı birkaç maceracı subay batırdı” cehaletini geçelim; “Batı’ya bağımlılık”la mücadele ediyormuş, “Yeni Türkiye emperyalizmi” ideolojisi düşmanıymış..bu harika mücadelesi neticesinde tahakkuk edecek olan da “İttihad-ı İslâm” olacakmış.

“Batı’ya bağımlılıkla mücadele” ederken yazdığı “mübarek” sayfalar, Protestan islâm suyuna batırılıp “otoriteye itaat”i vazeden ittihad-ı emperyalizmin muskası değilmiş gibi..O sayfalarda “ABD’ye rağmen şurada burada iş yapılmaz” diye fetvalar verilmemiş gibi..

Ve sanki, “Ağlayan ve Ağlatan Hoca”nın ağlamadıkları değişmiş gibi; üstelik de ağlamak istese bile “vatan”ından uzakta “anavatan”da rehin olarak tutuluyorken.

Ağır milliyetçi bir dil ve retoriğin hükmünü icra ettiği bir döneme giriyoruz. Dinin ve kutsalın suistimaline karşı teyakkuz halinde olmalıyız.” diyerek bitirdiği son yazısında Ali Bulaç, “Yeni Türkiye Emperyalizm’ine nasıl vurabilirim”i deşelerken Süleyman Şah Türbesi’nin nakli sırasındaki “hurafelere-pagan inançlarını hatırlatan ürpertici tören”e ulaşmış.

Türbenin yeri değiştiğinde vatan değişmez,evet; ama yıllardır rehin kaldığı şeytanın evi de bir “vatan” değildir sayın Bulaç.

Pagan inançlarının ürpertisini, “otoriden izin alınmalıydı” ile yaşamamanızı, “Ağlayan ve Ağlatan hoca”nın gördüğü rüyalarla sarhoş olmanıza mı bağlamalıyız?. “Efendimiz tweetleri ikiye katlayın dedi” denildiğinde irkilmediyseniz, “buyurduğu gibi yapın” cevabını da “Hz.Cebrail parti kursa, müsadenle desteklemeyeceğim, derim” itikadı ile aynı kefeye koyarsınız. “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûradır” ile çıkılan yolda istişarenin misyon ve vizyonunun “rüyalarda emredilenlerin nasıl yapılacağı” ile ilgili bilgilendirmeye dönüştüğünü de normal karşılarsınız. “Ama O hiç hata yapmaz” putunun on binlerce insanın kutsal amentüsü olduğunu görmek istemezsiniz.

Belki bu da bir pagan geleneğidir; küçüklüğümde kötü rüya görmemek için, yer yatağının altı ekmek kırıntısı var mı diye süpürülürdü. Eğer bu rüyalar devam ederse de, yatağın yeri bile değiştirilirdi.

“Ağlayan ve Ağlatan Hoca”nın gördüğü kötü rüyalar için, “anavatan”ını değiştirse olmaz mı sayın Ali Bulaç?

Ve bir yazınızda yazdığınız Hadis’in, rüyalardaki “müjdeler”in tevili için yardımcı olabilir misiniz:

Eğer utanmazsan, dilediğini yap.” (Buhari, Enbiya, 54)