Maymunlar cennetinden insan ülkesine göç

Ömer Altaş

VAN 25.11.2014 11:06:03 0
Maymunlar cennetinden insan ülkesine göç
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İnsan, kendi çevresinin kölesidir.

Önermenin hafifletilmiş hali bu: “İnsan, kendi çevresinin tutsağıdır.” Müntehası için ise; “insan, kendi çevresinin maymunudur” demenin bir sakıncası bulunmuyor.

İnsan, otoritenin kölesidir. İnsan, “cemaatinin”, ideolojisinin, dininin, nefsinin/benliğinin kölesidir.

İnsan, makamının, malının-mülkünün, arzu ve ihtiyaçlarının, kadının/erkeğin kölesidir.

İnsan, aşırı düşkünlüğünün, şehvetle sevmenin, ifratının ve haddi aşan arzularının esiridir.

Bir “değere”, ser füru etmeye bu kadar teşne başka bir varlık yoktur.

Kişi bir değere önce kendini kaydeder, sonra gönüllü olarak o değerin bütün sınırlamalarını kabul eder.

Özellikleri, teslim olmaya bu kadar küşade olan başka bir varlık yoktur.

Kişi, bu boyun eğme ve köleliği üstelik bile-isteye yapar.

Çevre, otorite, örgüt, cemaat, ideoloji, din, kariyer, makam, mal-mülk ve karşı cins; bu ilişki biçimine kişinin kendisi kadar gönüllü değildir. Bu tanımların her biri, kendine yönelen bireye karşı önce soğuk durur, onu anlamaya çalışır ama kişi şartları ısrarla zorlar.

Birey mahpus olmaya kendi ayağıyla gider.

Mütemayilin karşıdan görünüşü, kapıdan girişi ve yüzünü saran ifade, bu ruh halini fazlasıyla karşı tarafa verir.

Dolayısıyla kurumların muhatabı, bu munis, muti kişiyi ve bu parya ruhu içeri buyur eder.

Olgu ve oluşumları; aslında bu stereotiplerin kendisi, “mahpushane” olmaya zorlar.

Mahpushane görevlileri, bu köle tipleri içeri alır, kullanırlar.

Özgüveni, iradesi, karar verme yeteneği, itiraz edebilme, kritik etme, eleştiri getirme özelliği olmayan, her olan bitene bir oyun ve eğlence formatında bakan, her eylemi tılsımlı bir anlam huzmesi olarak gören, meşrulaştırmak ve kutsallaştırmak için herkesten çok çaba sarf eden ve bağlandığı şeyin nesnesine dönüşen (maymunluk) bu kişiler içinde bulundukları olgu ve kurumu büyütür, devleştirir, devasalaştırır ve kurumsallaştırırlar.

İnsanı “daha fazla özgürleştirmesi ve güçlendirmesi” gereken yapılar, böylece verimli topraklarıyla köle yetiştiren tarlalara dönüşürler.

Yapılar tanrı olur, insanlar o yapı içinde kul olurlar.

Yapıların kurumları mabet olur, insanlar o kurumlarda Zahit ve Abit olurlar.

Kutsal mabetlerin; muhteremleri, önderleri, imamları, başkanları, liderleri, reisleri, hocaları, hoca efendileri, serokları, eş başkanları, komutanları, beyefendileri, hahamları, rahipleri Resul olur, kişiler bu resullere kayıtsız şartsız itaat ederler.

Mabet vaizleri, önünde elleri bağlı saf tutan bu bireylere karşı aslında önce temkinli davranırlar ama cemaat üyelerinin gözlerinde öyle bir heves vardır ki, onlar, “al beni kullan” diye bakan bu kulları kırmazlar.

“İmamlar” kullarını artık istedikleri gibi istedikleri yerde hiç zorlanmadan değerlendirirler.

Uygun gördükleri yere koşturur, münasip olan yerde durdururlar.

Canlı bombalar işte bu grotesk yapılardan çıkar.

Gözü kör, kulağı sağır ve dili lal olanlar bu tür mekânların rahminden doğarlar.

Akletmez, düşünmez ve anlamaz kitleler bu mabetlerden meydanlara inerler.

Kalpsiz, vicdansız ve merhametsiz yığınlar bu loş tapınaklardan türerler.

Bu tür sınıfların oluşturduğu bir düzen ise toplum, iflah ve ıslah olması büyük ve derin emek ister.

Bu tür cemaatlerden, partilerden, örgütlerden, ideolojilerden ve mahallelerden müteşekkil ise devlet, normalleşme, kalıcı barış ve dönüşüm uzun zaman alır.

O nedenle devlet diyen, toplum diyen, ümmet diyen, millet diyen, halklar diyen herkes önce “kişiden” başlamalı.

“Kendinden..”

Kişi kendi ruhunu arındırarak başlamalı. Tanrılarından kurtulmalı. Putlarını kırmalı. Odasını ikonlardan temizlemeli. Ayağındaki prangayı atmalı, burnundaki halkayı, boynundaki tasmayı çıkarmalı.

Dini, ideolojisi onu köleleştirmemeli, özgürleştirmeli.

Çevresi onu esir almamalı, zenginleştirmeli.

Cemaati onu köreltmemeli, çoğaltmalı.

Hiçbir otorite onun benliğini teslim almamalı, disipline sokmalı, güçlendirmeli.

Ne makam, ne mevki, ne kadın/erkek, ne mal-mülk, ne itibar, ne siyaset hiçbir şey ayağına demir halka olmamalı, sadece ruhunu ve özgüvenini kavileştirmeli.

Doğruya doğru-yanlışa yanlış, iyiye iyi-kötüye kötü, helale helal-harama haram, temize temiz-kirliye kirli, adile adil-zalime zalim, hukuksuza hukuksuz-meşruya meşru dedirtmeyen (putları) her şeyi hayatından silip atmalı.

Tüm tanrıları reddetmeli.

Kendini köleleştiren, maymun eden ve kendi elinde oyuncağa dönüştüren bütün tanrıları, sırtını dünyaya dönerek kıyama duran bir mü‘minin kolunu kulağına doğru kaldırıp elinin tersi ile her şeyi geriye itmesi gibi ruhundan uzaklaştırmalı.

Tevhitle yıkmalı, tekbirle inşa etmeli, tahmitle korumalı, tenzih ile sınırları çizmeli, tesbihle iç dinamizmini sürekli kılmalı.

Bugün öze dönmeyi engelleyen ne varsa habitatı bütünüyle kaplamış durumda. İnsanlar show dünyasının mahdumları olarak hazırolda duruyorlar. Gösteri âleminin gönüllü figüranları, her çağrıya koşa koşa gidiyorlar. Dışa döndükçe mutlu oluyor bütün insanlar. Değerlerin içi dışına çıkmış.

Medya platformlarında arz-ı endam eden simalarda, kendi zavallılığımızı izliyoruz aslında.

O nedenle insan kendine dönmedikçe toplum kendine dönemez.

İnsan putlarından kurtulmadıkça toplumda putlar bitmez, devlet de putsuz kalmaz.

İnsan değişmedikçe toplum değişmez.

Toplum dönüşmedikçe devlet dönüşmez.

Unutmayın, sadece maymunlar cennetinden insanlar ülkesine göç “çabası”, tüm “süreçlerin” geleceğini belirler.