Küreselcilik ruhlarımızı da değiştiriyor?

Erol Göka

VAN 17.09.2017 12:15:55 0
Küreselcilik ruhlarımızı da değiştiriyor?
Tarih: 01.01.0001 00:00

Küreselleşme ile toplumda, aile yapısında ortaya çıkan, daha da çıkacak olan değişimleri tartışabilmek için şart olarak gördüğümüz nedenleri dostum Abdullah Çiftçi’nin tezleri sayesinde ele aldık. Şu ortaya çıktı: Küreselleşmeden bahsederken, mutlaka (kimilerinin uluslar arası finans kapital veya mali oligarşi olarak gördüğü) muharrik güçlerden, küreselleşmecilerden de bahsetmek zorundayız. Aksi halde sürecin ana parçası eksik kaldığı gibi, küreselleşme kendi halinde, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak görülür ki, bu büyük bir hata olur. Bu hayati belirlemenin ardından artık küreselleşmenin insani boyutunu ele almaya geçebiliriz. 

Küreselcilik ruhlarımızı da değiştiriyor?

Yeni Şafak


“Yirminci yüzyılın sonunda içinde yaşadığımız dünya, önceki çağlardan gerçekten farklı bir dünya mıdır?” sorusuna “Evet, öyledir” diye cevap veren Anthony Giddens, küreselleşmeyi ekonomik olduğu kadar siyasal, teknolojik ve kültürel çok boyutlu bir olgu olarak görüyor. Bizim pek sevdiğimiz Zygmunt Bauman’ın aksine küreselleşme süreçlerinden pek memnun Giddens (Onların arasındaki tartışma için bkz. http://www.yenisafak.com/yazar...)... Ona göre, 1960’lardan sonra iletişim sisteminde görülen dev değişiklikler, sürecin temelini oluşturuyor. Tarihte ilk defa dünyanın bir yanıyla öbür yanı arasında anında iletişim imkânı var. Anında elektronik iletişim sadece haberlerin ya da bilgilerin daha çabuk aktarılmasını sağlayan bir yol değil; o aynı zamanda ister zengin ister yoksul olalım, yaşamlarımızın tüm dokusunun değişmesine neden oluyor.

Enformasyon teknolojilerinin alt-yapısındaki muazzam değişim, ekonominin sanayi ağırlıklı olmaktan çıkıp hizmet sektörüne odaklanması; bilgi, eğlence, iletişim, elektronik ve finans alanındaki hizmetlerin ekonominin can damarı haline gelmesi karşısında yaşamlarımız yeniden şekilleniyor. Enformasyon teknolojilerinin yaşamımızda yol açtığı yenilikler küreselleşmeyi, “orada” bizden uzaklarda olan bir süreç olmaktan çıkarıyor. Bir süreden beri özellikle elit tabakanın ama giderek enformasyon teknolojilerini kullanan herkesin yaşamında “burası” ve “orası”, “iç” ve “dış”, “yakın” ve “uzak” ayrımlarının bir anlamı kalmadı. Dünyanın herhangi bir yerinde olan olay, dünyanın herhangi bir yerindeki insanın gündemine girebiliyor. Tüm bunlar olup biterken yaşamlarımızın mahrem ve kişisel yönleri de (cinsellik, evlilik, aile) derinden etkileniyor. Ulaşım araçlarındaki gelişim, dünyanın dört bir yanına daha çok hareket etmemize, coğrafyanın hayatımızdan silinmesine önemli bir katkı yapıyor. Kendimiz hakkındaki düşüncemiz ve başkalarıyla ilişki kurma biçimlerimizde dünya çapında bir alt-üst oluş yaşanıyor.

Enformasyon teknolojilerindeki değişime bağlı olarak geleneklerin etkisi dünya çapında geriliyor. Geleneklere göre biçimlenmiş kimliğimizin ve kendimizi algılamamızın temelleri sarsılıyor. Geleneksel toplumlarda kimlik ve benlik duygusu, büyük ölçüde insanların topluluk içindeki konum ve rollerinin istikrarıyla korunuyordu. Şimdi bunlar, yeniden bir yapılanma geçirmek zorunda. Uzun süreli ve değişim için çok çaba gerektiren psikoterapilerin yerini kişisel gelişim ve yaşam koçluğu gibi tuhaflıkların alması bu yüzden, herkesin acelesi var…

Yıllar önce küreselleşmeyle birlikte en çok anılan kavramlardan birisi de “çok-kültürcülük” idi. Ama son zamanlarda kimse bundan bahsetmiyor. Çok-kültürcüğün bir göz boyama, küreselleşmenin gölgesinde ve arkasında asıl gelişenin bir tek-kültürcülük, bir homojenleşme olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. İnsanların yaşam tarzları standartlaşıyor. Batılı insanın ekonomik davranışı, dünyanın geri kalanı tarafından da içselleştiriliyor; tüketim toplumu yayılıyor.

Küreselleşmeye dolaylı olarak ilişkili önemli bir değişiklik alanı da, yoksul Güney’de nüfusun, zengin Kuzey’de yaşlı nüfusunun artışı ve göçler… Her ne kadar turizm, adeta Batı’dan dünyanın diğer yörelerine doğru “göç” diye nitelenebilecek ölçüde artıyor olsa da asıl sorun, dünyanın artık yaşanmaz hale getirilen bölgelerinden –ki bunlar çoğu zaman Müslüman coğrafyalar– gelişmiş Batı ülkelerine yapılan kitlesel göçlerde yaşanıyor. Ve bu sorun giderek kangren halini alıyor. Önümüzdeki yıllarda kitlesel göçleri durdurmaya yönelik vahşi önlemlere, zavallı göçmen kitlelerine hazır olalım…  Buraya kadar hiç şaşırmadınız, “Hoca, haklı” diyerek okudunuz yazıyı. Belki şaşırtıcı gelebilecek bir şey söyleyeyim bitirirken. Burada yaptığım tespitler, 20 yıl önce yazmış olduğum bir makaleden alındı. Niyetim, “ne doğru saptamalar yapmışım” diye övünmek değil elbette. Zaten övünülecek bir durum da yok. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor, o zaman da dikkatle bakan herkes bunları görebiliyordu. Görünen köye bakmaya devam edelim, başımıza örülmeye çalışılan çorapları ayağımıza giyebilmek için buna mecburuz.

YENİ ŞAFAK