Kur'an'sız Müslümanlık projesi…

Hilal Haber yazarı Sait Çamlıca Kur'ansız Müslümanlık projesi başlıklı yazısında, 'İslam coğrafyası üzerinde birçok oyun oynandı, projeler yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Ancak en büyük proje ‘Kur’an'sız Müslümanlık’ pr

VAN 4.11.2017 23:46:24 0
Kur
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İşte o yazısı:
İslam coğrafyası üzerinde birçok oyun oynandı, projeler yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Ancak en büyük proje ‘Kur’an'sız Müslümanlık’ projesidir. En çok başarılı olunan proje de budur.
 
Bu projeyi yapanlar, o kadar profesyonel çalışmışlar ki, Kur'an elinde ve evinde olduğu halde, Kur’an'sız Müslüman olarak yaşayıp ölüyor birçok Müslüman.
 
Bu gerçeği çok geç fark etmiş olan bir arkadaşım, yaşadığı arayışı, travmaları ve pişmanlıkları anlatınca, bu projenin ne kadar büyük bir oyun olduğunu daha iyi anladım. Hiç yorum yapmadan arkadaşımın anlattıklarını aktarıyorum:
 
Benim ailem bir tarikat üyesi. Mahmut Efendi ile gözümüz açıldı ve İsmailağa ziyaretleri ile büyüdük. İmam Hatip Lisesi yıllarımda hem okulda dini bilgiler öğreniyor hem tarikat adına sohbetler yapan babamdan hem medrese eğitimi veren abimden ders alıyordum. Okulda ezber yapıyor, evde zikir çekiyor, babamdan menkıbeler dinliyor, bir yandan emsile ezberliyordum. Bir şeylerin doğru gitmediğini biliyordum ama işin içinden çıkamıyordum. İmam Hatip Lisesinde hocalarımızla ve diğer cemaatlerden arkadaşlarımızla tartışmalarımız olurdu. Her tartışma bende soru işaretleri bırakıyordu.
 
Üniversiteye başlayınca, o yıllarda ‘radikal’ diye bilinen gruplara takıldım. Bambaşka bir din öğrendim. Artık Cuma namazlarına bile gitmez olmuştum. Gençlik yıllarımda Refah Partisi içerisinde aktif görev almış olmama rağmen, siyasetin şirk, particiliğin kötü, oy vermenin haram olduğunu düşünüyordum. Böyle bir rejimde Cuma namazı kılmanın caiz olmadığını anlattıkları için, 3 yıl boyunca Cuma namazlarına gitmedim. Ancak sorular yine beynimi kemiriyor, kimseye derdimi anlatamıyordum.
 
Süleymancıların nasıl bir cemaat olduğunu merak etmiştim. Ne yapıyor, ne okuyor, neler konuşuyordular? Üniversitede tanıştığım Süleymancı bir arkadaşa merak ettiğim tüm soruları sordum. Benim gençlik yıllarımda ezberlediğim emsile, bina, avamil gibi medrese kitaplarının aynısını ezberleyenler hoca oluyordu onlarda. Cemaatin esnafından alıveriş yapıyor, zekatını cemaatine veriyor, çocuklarını cemaat yurtlarına gönderiyordular. Süleymancılarla içinde yetiştiğim İsmailağa cemaati arasında pek fark olmadığını sadece iki büyük farkları olduğunu gördüm. Biri liderleri diğeri kıyafetleri...
 
Yaz tatilinde ‘Nurcu’ bir grupla tanıştım. Sohbetlerine davet ettiler. Bende gitmeye başladım. Her hafta Said Nursi kitapları okunuyor, okuyan kişi açıklama yapmasa anlaşılmıyordu. Üç hafta sonra dayanamadım ‘Neden hep aynı kişinin kitaplarını okuyoruz? Başka Alim yok mu?’ diye sordum. Nerden bileyim o soruyu soranların aforoz edildiğini? Beni sohbete götürmek için nerdeyse yalvaran, beni almak için 3 km yol yürüyen Nurcu arkadaş, sokakta selam vermediği gibi, sohbete katılmamı istemediğini açıkça söyledi. Ben yine ortada kalmıştım.
 
Bir ara yan mahallemizde sesli zikir çeken bir tarikata davet edildim. El almam isteniyordu. Bir kış günü, loş bir ışık altında, bir saat boyunca sesli zikir çektik. Bağıranlar, ağlayanlar, bayılanlar, kan ter içinde kalanlar beni etkiledi. Biraz arka tarafta kendi kendimi sorgulamaya başladım. ‘Bağırmıyorum, ağlamıyorum, bayılmıyorum… Demek ki benim imanımda bir zayıflık var’ diye geçirdim içimden. Sesli zikir bitip ışıklar yanınca, benim gibi yeni gelenler ‘el alma’ sırasına geçti. Diğer tarikatların derslerini de bildiğim için, şimdilik el almaya niyetimin olmadığını söyleyerek müsaade istedim. İçimde ki boşluk dolmamıştı.
 
Mesleğe başladığım yıllarda arkadaşlar ‘Menzile gidelim’ diyordu. Çok mübarek bir şeyhin sarhoşlara içkiyi bıraktırdığından bahsediyordular. Hem meraktan hem içimde ki boşluğa iyi gelir düşüncesiyle üç araba yola çıktık. Menzil dedikleri köye vardık. Çayımızı çorbamızı içerken, çevremdekilerin konuşmaları beni ortamdan soğuttu. Bitmeyen çorba, şifa olan çorba, şeyhin yakan gözleri bana sihirbaz filmlerini hatırlatıyordu. Şeyhten tövbe almak için gelen grup kalabalık olunca, bir ucu şeyhin elinde olan ipin diğer ucundan tutturarak yüz kişiye birden tövbe aldırıyormuşlar. En arkada ipi tutanların arasında olsamda, bu tuttuğum ipin beni boşluktan kurtarmayacağını biliyordum.
 
Bu savrulmaları sadece ben yaşamadım. İmam Hatip yıllarından ve üniversiteden birçok arkadaşım benzer sancılar çektiler. Cuma namazı kılmanın haram olduğunu bize anlatan arkadaşım Diyanette imamlık yapıyor şimdi. Siyasetin şirk olduğunu bize anlatan büyüğümüz Milletvekili oldu. Nurcu arkadaşın cezaevinde olduğunu duydum. Bazı arkadaşlarım Adnan Oktar grubuna, bazıları diğer cemaatlere kaptırdı kendilerini.
 
Uzun yıllardır tanıdığım arkadaşım, bütün bunları anlatırken hep bir boşluğa bakar gibi anlatıyordu. İçinde ki boşluğu hala dolduramadığı her halinden belliydi. Konuşmasının sonunda öyle bir cümle kurdu ki, ‘Kur'an'sız Müslümanlık projesi buymuş işte’ dedim içimden.
 
 
Arkadaşımın son cümlesi şöyleydi;
 
 
….ve ben 45 yaşımı geçtim. Bu yaşıma kadar bir defa bile Kur'an’ı Kerim’in mealini veya tefsirini okumadım.