KUR’ANI KERİME GÖRE KABİR AZABI VAR MI?

Prof.dr.Mehmet Okuyan

VAN 12.03.2017 13:16:58 0
KUR’ANI KERİME GÖRE KABİR AZABI VAR MI?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İslam alimleri Kur’an’daki ayetlerin kabir azabına delaletlerindeki zannîlik dolayısıyla bu konuda en sağlam delilleri hadislerden getirmişlerdir. Müellif tamamen gaybi alana delalet eden kabir azabı hakkında, hadislerden getirilen delilleri vermeden önce “Hz. Peygamber ve Gayb” adlı bir başlık açmış ve gaybı sadece Yüce Allah’ın bildiğini, Hz. Peygamber’in gaybı bilemiyeceğini, Peygamber’e bildirilen gaybın sadece vahiyle sınırlı olduğunu ve bu konuda Peygamber’e söz söyletmenin Peygamber’e yönelik aşırı yüceltmeci anlayışın ürünü olduğunu ifade etmiştir
Etüt Yayınları, Samsun 2007, 485 s. (DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 10 SAYI 1 )
Gayb alemi insanların akıl ve duyularının dışında kalan bir varlık alanıdır. Ancak insanoğlu yaratılışının bir gereği olarak, bilinmeyen ve görünmeyen bu alana ilgi duymuş ve bunun sonucunda farklı gayb telakkileri ortaya çıkmıştır. Kur’an’ı Kerim’de gaybın bilgisinin sadece Allah katında olduğu, ancak Allah’ın dilediği kadarını insanlara bildireceği beyan edilmektedir.1 İnsanın ölümüyle başlayıp mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatı, gayb alemi içerisinde değerlendirilen konulardan bir tanesidir. Tamamen gayb alemine taalluk eden bu konuda İbn Kayyim elCevziyye, İbn Receb, Suyuti gibi alimler müstakil eserler telif etmişler, İbn Teymiyye, Gazâlî, Taftazânî ve İbn Hazm gibi alimlerde bu konuya eserlerinde değinmişlerdir.
Kabir hayatının mahiyeti, ruhun konumu, kabirde sorgulanma, azap görme, mükafatlanma, azap veya mükafatın bedeni veya ruhi oluşu gibi konularda İslam alimleri değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri kabir azabını kabul edenler ve etmeyenler olmak üzere iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Hâriciler, bir kısım Mutezile ve Şia bilgini istisna edilecek olursa kelamcıların büyük çoğunluğu kabir hayatında azabın vuku bulacağı konusunda hemfikirdirler. Tanıtımını yapmaya çalıştığımız “Kur’ân’ı Kerîm’e Göre Kabir Azabı Var mı?” başlıklı bu eserde âlimlerin kabir azabına delil saydığı ayet, hadis ve rüyalar detaylı bir şekilde incelenmiştir. Müellif Okuyan, eserinde, İslam tarihinde bu konuda ortaya konan yaklaşımları ele alıp Kur’an’ın ilkeleri ve mantığı çerçevesinde kritiğe tabi tutmuş ve sonuçta iddia edildiği gibi kabir azabının olmadığına, azabın kıyametin kopmasını müteakip gerçekleşecek olan hesaptan sonra olacağına kani olmuştur.
İslam geleneğinde Eş’arî, Nesefi, Taftazânî, Gazalî, İbn Hazm, İbn KayyimHata! Yer işareti tanımlanmamış. el-Cevziyye, Suyuti, Kadı Abdulcebbâr gibi alimler kabir azabının varlığını kabul etmişler ve bu görüşlerine Kur’an’dan ve Hadis’ten birçok deliller getirmişlerdir. En‘âm 6/93, Tevbe 9/101, Meryem 19/15, Tâhâ 20/124, Secde 32/21, Mü’min 40/11, 46, Câsiye 45/21, Tûr 52/4547, Vâkı‘a 56/83-96, Nûh 71/25, Fecr 89/27-30, Tekâsür 108/1-8 ayetler, alimlerin kabir azabına delil gösterdikleri başlıca ayetlerdir. Müellife göre kabir azabına delil sayılan bu âyetler, aslında böyle bir azabın delili olabilecek konumda değillerdir. Bunlardan en önemlileri Mü’min 46 ve Secde 21’dir. Mü’min 46’da “sabah-akşam ateşe sunulma” işleminden maksat, dünyada iken onlara yapılan nasihatler olabilir. Zira, dindarlar sabah-akşam onlara özendirme, yani teşvik; sakındırma, yani korkutma anlamında hatırlatmalarda bulunduklarında ve onları Allah’ın azabıyla korkuttuklarında da onlara ateş arz olunmuş oluyordu zaten. Buradaki ateşe sunulma, onların iktidarı kaybetme, kıtlık, felaket gibi dünyada uğratıldıkları çeşitli sıkıntılar anlamına gelmektedir. (*)Secde 21’deki “yakın azap” da insanlar gerçeğe geri dönsünler diye onlara sunulan çeşitli dünyevi sıkıntılardır (s. 446). Müellif kabir azabına delil gösterilen diğer ayetleri de mukayeseli bir şekilde incelemiş ve gerek ayetlerin mefhumundan gerekse müfessirlerin bu ayetlerin kabir azabına delaletleri noktasındaki ihtilaflarından hareketle Müslümanların zihninde çok önemli bir yer işgal eden kabir azabının, önyargılı bir bakış açısıyla ve zorlama te’villerle ispatlanmaya çalışıldığını savunmuştur (ss. 171-215)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi İslam alimleri Kur’an’daki ayetlerin kabir azabına delaletlerindeki zannîlik dolayısıyla bu konuda en sağlam delilleri hadislerden getirmişlerdir. Müellif tamamen gaybi alana delalet eden kabir azabı hakkında, hadislerden getirilen delilleri vermeden önce “Hz. Peygamber ve Gayb” adlı bir başlık açmış ve gaybı sadece Yüce Allah’ın bildiğini, Hz. Peygamber’in gaybı bilemiyeceğini, Peygamber’e bildirilen gaybın sadece vahiyle sınırlı olduğunu ve bu konuda Peygamber’e söz söyletmenin Peygamber’e yönelik aşırı yüceltmeci anlayışın ürünü olduğunu ifade etmiştir (ss. 244-259). Âlimlerin, kabir azabı hakkındaki rivayetlerin manen mütevatir oldukları iddiasına Kırbaşoğlu’nun Hadis Metodolojisi2 adlı eserinden uzun bir alıntı yaparak cevap veren müellif,mütevatir kavramının içinin ne ile dolu olduğunun belli olmadığını, hadisleri kabul etmede tek kriterin Kur’an’a arz olduğunu, hadisleri esas alıp Kur’an’ı değil, Kur’an’ı esas alıp hadisleri değerlendirmek gerektiğini vurgulamıştır (ss. 260-267). Bu noktada İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin rivayetlere yaklaşım tarzını3 örnek veren müellif bu noktada referansının Ebû Hanife olduğunu belirtmiştir (ss. 267269). Bunun ardından müellif kabir azabına delil getirilen hadisleri ele almış ve bu rivayetlerin çelişkilerle dolu olduğunu, Kur’an’a uygun olmadığını ve dolayısıyla kabir azabına delil olamayacaklarını ileri sürmüştür (ss. 218-297)
Kabir azabını kabul eden âlimlerin ayet ve hadislerin yanında ileri sürdükleri diğer bir delil de kabir azabının varlığına dair nakledilen rüyalardır. Rüyalarında, ölen yakınlarının hallerini gören kişilerden nakledilen rivayetlerden birkaç örnek veren müellif böyle önemli bir konuda rüyaları delil olmak için yeterli görmemektedir (ss. 301-304).
Müellifin eserinde önemle vurguladığı hususlardan biri de Kur’an’da hayatın dünya ve ahiret hayatı olmak üzere ikiye ayrıldığı ve üçüncü bir hayattan bahsedilmediği, eğer kabir azabını kabul edersek bunun üçüncü bir hayat anlamına geleceği, bunun da Kur’ânî açıdan sağlıklı bir yaklaşım olmayacağıdır. Müellif, ölen için saatin durdurulduğunu, ruhların Allah katında olduğunu, kıyamette sûra üfürülmesiyle ruhların bedenlere dönerek diriltileceklerini ve bu aşamadan sonra hesabın başlayacağını iddia etmektedir (s. 469).
Müellifin eserinde detaylı bir şekilde üzerinde durduğu diğer bir konu da kıyametin kopmasıyla başlayan âhiret süreci hakkındaki değerlendirmelerdir. Müellif Kur’an’da ahiret ile alakalı ayetleri tasnif ederek ahiret sürecini; diriltilme, toplanma, Allah’ın huzuruna çıkartılma, bilgilendirilme, sorgulanma, yargılanma, mükafat verilme veya azap edilme şeklinde yedi safhada değerlendirmiştir. Bu bölümde Kur’an’da ahiret süreci ile alakalı kelimeleri sistematik bir şekilde tahlil eden müellif sorgulanma aşamasında Peygamberlerin ve meleklerin sorgulanmasını ve bu sorgulamanın anlamını, yargılanma aşamasında suçluların amel defterleri hakkındaki değerlendirmelerini, pişmanlıklarını, itiraflarını, cehennemliklerin birbirlerini suçlamalarını ve Allah’tan birbirleri hakkında azap artırım isteklerini ayetler ışığında açıklamıştır. Yargılanma aşamasından sonra cennet ve cehennem hayatının başlayacağını ve cennet cehennemin de o zaman faaliyete geçeceğini belirtmiştir (ss. 320441).
Özetle müellif bu çalışmasında, gaybi alana taalluk eden kabir azabı gibi ihtilaflı bir meseleye farklı bir bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Eserde kabir azabı hakkında gelenekte ortaya çıkan görüşler ve bu görüşlere Kur’an’dan ve Hadis’ten getirilen deliller incelenmiş, Kur’an zaviyesinden bakıldığında bu delillerin kabir azabının var olduğunu söylemek için yeterli olmadığı, azap ve mükafatın yeniden dirilme ile başlayan kıyamet gününden sonra olacağı ifade edilmiştir. Ciddi emek sarfedilen bu çalışmanın, bu alanda ülkemizde yapılan diğer çalışmalara önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.
Dipnotlar:
1 Neml 27/65; Âl-i İmrân 3/179; Cin 72/26-27.
2 Hayri Kırbaşoğlu, Alternatif Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara
2004, s. 103-104.
3 Nu‘mân b. Sâbit, İmam-ı A‘zam Ebû Hanîfe, el-‘Âlim ve’l-Müte‘allim, tercüme: Mustafa
Öz, İstanbul, 2002, 24-25.
(*) Biz [İSLAM ÜMMETİ HABER] olarak bu tür, iş’ari yorumları ve te’villeri doğru bulmuyoruz. Ayetteki “sabah-akşam” ifadesi, süreklilik ifade eder. Türkçede de bu anlamda kullanılmaktadır. Bu tür deyimler anlatımı kuvvetlendirici beyanlardır. “Seni, sabah-akşam burada görüyorum” diyen kişi bununla muhatabının sürekli olarak orada bulunmasını eleştirmektedir.
Ayette “fir’avnın, kıyamet gününde, sürekli azab ile cezalandırılacağı “söylenmekte ve Dünyada; firavn gibi Allahın altında -insanların üstünde kendilerini yücelten (rabblik iddia eden-Allah olduklarını iddia eden değil) kral, hükümdar ve yöneticilerin akibetleri anlatılmaktadır. Hiç şüphesiz, “Dileyen öğüt alır. Dileyende inkar eder.”
Kur’an’a göre hayat, dünya ve ahiret olmak üzere iki çeşit olduğu için azap da dünya ve ahirette olmak üzere iki çe?ittir. Ölülere hiçbir şey işittirilmeyeceği ve onlardan hiçbir şey duyulamayacağı Kur’an’da açıkça ortaya konulmuştur. Buna rağmen, geçmiş kültürlerin etkisinde oluştuğunu düşündüğümüz ve güvenilirlikleri son derece problemli olan rivayetleri esas alarak, ölmüş insanların kabirde cezalandırılmasına ya da ödüllendirilmesine inanmak Kur’an’a uygun bir kabul değildir.
“berzah” kelimesinin salt engel anlamına geldiğini, dolayısıyla ölüm sonrası ile uhrevî diriliş öncesini kapsayan bir döneme işaret etmediğini söylemek gerekir.
“berzah” Kur’an’da “iki şey (iki büyük su kütlesi) arasındaki engel” (25.Furkân 53; 55.Rahmân 19-20) ve “insanın ölüm sonrasında dünyaya geri dönmesine yönelik engel” (23.Mü’minûn 99-100) anlamında kullanılmıştır