KUR’AN–I KERİM’E CAHİLİ YAKLAŞIMLAR

FATMA CEREN

VAN 21.04.2014 11:06:41 0
KUR’AN–I KERİM’E CAHİLİ YAKLAŞIMLAR
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kur’an–ı Kerim, hiç şüphesiz, her türlü eksiklikten münezzeh tertemiz sahifelerden oluşan mükemmel bir kitaptır. Rabbimizden indirilen bir öğüt, hidayet ve rahmettir. Gelin görün ki, yüzyıllardır aynı kitaptan farklı yorumlar çıkmıştır, çıkmaya da devam ediyor. Peki, bu nedendir? Niye Allah’a kulluk ettiğini söyleyenler, aynı ve değişmez hakikati birbirine zıt yorumlayarak farklı anlar?

Bu mümkün müdür?

Evet, mümkün hatta kaçınılmazdır. Çünkü insanoğlu vahye ya Rabbani ya da cahili yaklaşım sergiler. Yalnız Allah’a kulluğa dayanan yaklaşım Rabbani, şeytan ve nefse meyleden yaklaşım ise cahili yaklaşımdır. Bir üçüncüsü yoktur.

Yaklaşım denen mefhum aslında bir ön kabuldür. Bir konuyu, olayı ele alış şekli, ona bakış biçimidir. Aynı kelimenin diğer dillerdeki manalarına baktığımızda, bu ele alıştaki homojenliği ve katışıksızlığı görürüz. Vahye Rabbani ve cahili yaklaşımdaki bu homojenlik ve katışıksızlık, manayı doğrudan etkiler. Cahilane yaklaşım hangi bilgi kaynağına dayanırsa dayansın, ancak katışıksız cehaletin türevleridir. Vahyin dışındaki her kaynak ve bilgilenme, şeytan ve nefis referanslıdır. Hakkı değil heva, heves ve zannı temsil eder. Ve bu memba kurumaya mahkûmdur.

İnsanın Kur’an’ın mesajını yani İslam’ın özü olan tevhidi anlaması ve vahyin anlam sahilinde gezinebilmesi için; önce içinde bulunduğu ortamın atmosferinden sıyrılması lazımdır. Cahiliyeden arınmamış bir sahil; çakıl ve taşları temizlenmemiş yamuk bir yoldur. Yürüdükçe batan, battıkça acıtan çakılları inci mercan sanmak; bizi ancak Kur’an’ın mesajından uzaklaştıracak ve oyalayacaktır. Bu oyalanma Kur’an ifadesiyle “Boş şeylere dalıp gidenlerle beraber dalıp gitmek”{1} olarak karşımıza çıkar. Cahiliye toplumunda yaşayan insan, cahiliye ile kuşatılmıştır. Yani düşünme sistematiğini, kişisel ve toplumsal yaşantıyı dönüştürecek kodları ve hayatı, eşyayı, maddi ve manevi dünyasını tanımladığı bütün kavramları cahiliyeden almıştır. Zaten bu nedenle cahildir.

Peki, sıkça kullandığımız bu ‘cahil ya da cahiliye’ nedir?

Cahil kavramı bugün sadece okuma–yazma ve eğitim kavramları ile ilişkilendirildiğinden; bilgisi becerisi olmama, bilmeme, tanımama ve haberdar olmama şeklinde biliniyor. Elbette ki bu tanımlamayı yapan zihniyet de cahil, dolayısıyla tanımlama da sığ kalıyor. Bu sığ bakışla geçmiş toplumlar cahil, günümüz modern toplumları ise yüksek bilim/teknoloji, bilgi ve eğitimleri sayesinde; ileri medeniyet, gelişmiş toplum olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bu tanımlama, cahilin zıddı olarak sözlüklerde ve zihinlerde yer etmiştir.

Doğru tanımlamayı yapabilmemiz için, bu kavramın önce Kur’an’daki karşılığıyla, sonra da resullerin gönderildiği cahil kavimlerle tanışmamız lazımdır. İnsana değer verip ona lütfeden Yüce Allah{c. c.}, cahillerden olmayalım diye cahillerin vasıflarını ve tavırlarını bize tafsilatlı anlatmıştır. Bütün bunları doğru anlarsak ancak yaşadığımız çağın cahiliyesini tanıyabiliriz.

Cahiliyenin en kısa tanımı şöyle yapılabilir. Vahiyden ve Allah{c. c.}’a itaatten uzaklaşan, uzaklaştıran her şey! Her ideoloji, her düşünce sistematiği ve her kabul… Bir nevi Allah’a teslimiyetin {İslam olmanın} tam zıddıdır. Allah’a isyan etmektir. Hak olanı reddetmek ve alay etmek, bu refleksle haddi aşmak, zulüm, zorbalık, haşinlik ve kabalıktır. Bu hallerle şekillenen her tavır cehalet, kurulan her düzen cahiliye düzeni, sürülen her yaşantı cahiliye hayatıdır.

Kur’an’da ‘cehile’ kelimesi 24 yerde geçer. Kavram, nüans farkıyla çeşitli manaları içerse de, temelde insanın kulluk ve ibadet problemine işaret eder.

De ki: “Ey cahiller! Şimdi bana o Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?” {2}

Diğer ayetlerde ise bilgi kaynağı, yalanlama, zanna dayalı bilgi ve düşünce, yüzeysel ele alış, isyan, putperestlik, acelecilik, körlük işitmezlik itaatsizlik{buna bağlı apaçık bir isyan}, zulüm, kibir ve müstağnilik manalarında kullanılmıştır. Kur’an’da her kavram zıddıyla açıklanır ve ‘cehile’ kavramının zıddı; itaat etmek, teslimiyet, apaçık kesin delil, ihlâs ihsan tevazu sahibi olmak, hilm ve hikmet ile davranmak, bilgisizlikten hemen dönüşle tövbe etmek ve adil olmaktır.

Yani Rabbimiz kuluna, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, eksik ölçüp tartmayın, öfkenizi yenin, bir sözü etraflıca araştırın, ayetleri dikkate alın, sınırları koruyun, tefekkür edin, düşünün ve çokça şükredin” buyururken – kısacası bütün emir ve yasakları ile – aslında kulunu cehaletten alıkoymayı ister. Çünkü bu gibi tavırlar kişiyi cahilce davranmaya sürükler ve neticede hem kendi nefsine hem de başkalarına zulmeder.

İman edebilmemiz için, kendisinden önce sıyrılmamız ve sonra her halinden sakınmamız emredilen cahiliye, sadece bilgisizlikle açıklanan bir kavram değildir. Elbette bazı ayetlerde, ‘bilmeme, tanımama’ manasında kullanılır. Burada ise bilginin ve bilmenin kaynağı önem taşır. Zira hakikatten uzak batıl kaynaklardan bilgilenmek ve bu bilgiyle eğitilmek, kişiyi cahillikten kurtarmaya yetmeyecektir. Çünkü hakiki ve sahih bilginin tek kaynağı Kur’an’dır. Hakikat ve adalet anlayışı, inanç ve itaat algısı, sosyal hayattan siyasal hayata dair tüm yapılanma ilkeleri ve ahlak, kültür, gündelik yaşantı vahiyden edinilen bilgi ile inşa edilirse, Müslüman’ca yaşamaktan bahsedilebilir. Daha ‘cahil ve cehalet’ kavramlarını doğru anlamayan bir toplumun Kur’an’a cahilane bir yaklaşım sergilemesi ve okuduğu vahyi cahilce yorumlayıp yaşantısına aktarması kadar doğal bir sonuç yoktur.

İnsan ilahi kitaplara ve vahye, yüzyıllar boyu cahili yaklaşımlar sergilemiştir. Cahili yaklaşımlar, çağa ve şartlara göre şekillense de, özünde Allah’a isyanı ve bu isyanı teşvik etmeyi barındırır. İnsanın ilahi kitaplara karşı sergilediği cahili yaklaşımla,

  • İlahi kelamdan şüpheye düşmüş, onu beşer sözü zannetmiş, yalanlamış, hakka karşı batıl isnatta bulunmuş, düşünerek öğüt almamıştır.

  • Ayetleri sadece geçmişe hapsetmiş, eskilerin masalları yakıştırmasını yapmış, Allah’ın hükümlerini beğenmeyerek nefsani önerilerde bulunmuş, onlarla alay etmiş, ilme dayanmaksızın tartışmıştır.

  • Ataların dinini üstün görmüş, bile bile hakkı gizlemiş, kelime ve kavramları tahrif ederek hükmü çarpıtmaya çalışmış, böylece Allah’ın hükmünü değiştirmeye kalkmıştır.

  • Kitabı parçalara ayırmış, dilediğini alıp dilediğini bırakmış, en nihayet ilahi kitabı terk etmiştir.

Cahili yaklaşım, her dönemde çağın dinamiklerinden etkilenir. Günümüzün cahiliyesi olan modernite, bilimle hakikate ulaşacağı iddiasındadır ve bugün modernizmin en etkin putu bilimdir. Modern zihinler, bilimsel yaklaşımla vahyi okur, okutur ve ayetleri teorem, ispat, matematik, fen, mantık çözümlemeleri ile yorumlama gibi bir eğilim sergiler. Aklı öne çıkarır ve okuduğunu mantık süzgecinden geçirme refleksi taşır. Kur’an kavramlarını ezberci yaklaşımıyla yeniden yorumlar ve hatta cahiliyeden esinlenerek ürettiği bu kavramlarla konuşur ve hayata tutunur.

Tam da burada Mahatma Ghandi, cahiliyenin duygu, düşünce ve davranışımıza müdahale zincirine güzel bir sözle işaret ediyor;

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür”.

Biliyoruz ki amellerimizi yöneten bir duygu ve düşünce dünyamız var. Bizler nasıl bir kaynaktan besleniyorsak, koskoca dünyada onun temsilcileriyiz. Cehaletten sıyrılamamış bir zihin, yaşantıda cehaletten henüz ayrışmamış demektir. Bu ise, vahyi cahilce yorumlaması ve yaşaması sonucunu doğurur ki günümüz İslam dünyasındaki kargaşanın asıl nedeni budur. Müslüman kimliği vahiy inşa eder, ancak günümüz Müslüman’ın kimliğini vahiy değil cahiliyenin değerleri inşa ettiğini görüyoruz. Modern insanın, gelenek ve kültürüyle oluşturduğu bakış açısı, vahyin açısına göre oldukça dar kalıyor ve işte bu nedenle modernitenin açtığı sorunlarla baş edemiyor. Halbuki vahiy evrenseldir. Her döneme, her soruna, her örnekten yer vermiştir ve Müslüman’ın vahiyle aşamayacağı hiçbir engel, çözemeyeceği hiçbir problem yoktur. Bu bağlamda ne cahiliyeden şikayetlenmenin, ne de cahiliyeyi suçlayıp durmanın bir faydası yoktur. Bakış istikamet ve açımızı vahye ayarladığımızda, Müslümanlar olarak sorun çözmeye başlar ve Allah’ın nizamı üzere yaşayabiliriz. Bunun ilk şartı ise cahiliyenin zihinsel, duygu ve düşünsel kuşatmasından sıyrılarak tam bir teslimiyetle vahye yönelmek, okumak, anlamak ve yaşamaktır. Unutmayalım ki, kendi hayatlarında küçük çözümler üretemeyenlerin, yönetime ve devlete dair büyük hayalleri ya yoktur ya da hiç olmamıştır.

{1} – Müddessir–45

{2} – Zümer–64