KUR`AN`A GÖRE MÜSLÜMAN KİMDİR ?(3)

Tevhid; peygamberlerin mesajının kaynağıdır, özüdür. Daha açık bir ifadeyle rabbani davanın değişmeyen esasıdır. Allah-ü Teâla hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor: “Andolsun kî, biz her ümmete; “Allah’a ibadet

VAN 29.08.2016 10:10:54 0
KUR`AN`A GÖRE MÜSLÜMAN KİMDİR ?(3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
Mehmet FAZLIOGLU
HAKİMİYET, HÜKÜM SAHİBİ,EGEMENLİĞİN SAHİBİ, KANUN KOYAN, YÖNETEN, HÜKÜMRAN MANASINDA “ALLAH”
Rububiyette hiçbir anlamda, hiçbir yaratığın Allah’tan başka hiç kimsenin en ufak payı yoktur.Kainat nizamı tek bir ilahın yaratmış olduğu kamil,külli bir nizamdır.Yine bu nizam üzerinde bir tek ilahın hakimiyeti vardır.Bu nizamda bütün yetki ve güçlerin sahibi de yine o bir tek ilahtır.Bu nizamın yaratılmasında başka bir varlığın herhangi bir şekilde herhangi bir katkısı söz konusu değildir.Bu nizamın yönetim ve idaresinde herhangi bir kimsenin rolü yoktur ve O’nun hakimiyeti mutlaktır,ortaksızdır.Merkezi otoritenin sahibi olması itibariyle tek bir ilah olan yüce Allah,hem metafizik manada hem de siyasi,ahlaki ve toplumsal manada Rabb’dir.Yegane mabudumuz O’dur.O’dur secde ve rüku edilecek olan.O’dur duaların ulaşacağı hedef.O’dur tevekkül ve itimadın destekçisi.O’dur gereksinimlerin kefili.Aynı şekilde padişah ta O’dur,mülkün sahibi de O.Kanun koyucu da O’dur,emretme ve nehyetme yetkisine sahip olan da O.Cehalet nedeniyle insanların birbirinden ayırmış olduğu rububiyetin bu iki özelliği,gerçekte uluhiyetin gereği ve ilahın ilah olmasının vazgeçilmez özelliğidir.Bu iki özelliği birbirinden ayırmak mümkün değildir.Aynı zamanda bu iki özellikten herhangi birinde herhangi bir yaratığı Allah’a ortak koşmak doğru bir davranış olamaz.
“Göklerde de tek ilah O’dur,yerde de tek ilah O’dur.Hakim ve Alim de O’dur. (yani O,göklerde ve yerde hakimiyet sağlamak için gerekli ilim ve hikmete sahiptir.)” (Zuhruf, 84)
“Onların (ilahlıkta) ortak koştukları,Allah izin vermediği halde,onlar için din cinsinden bir şeriat mı koymuşlar?” (Şura, 21)
“O,kendinden başka ilah olmayan Allah’tır.Hamd dünyada da ahirette de O’nadır.Hüküm ve otorite yalnızca O’na aittir ve siz de O’na döndürülürsünüz.De ki, “Allah geceyi üzerinize kıyamet gününe kadar çekip uzatsa,Allah’tan başka size aydınlık getirecek kimdir,hiç düşündünüz mü? Artık duymazsınız.” Yine,de ki: “Allah gündüzü,üzerinizde kıyamet gününe kadar çekip uzatsa içinde dinlenip rahatladığınız geceyi getirecek Allah’tan başka kimdir,hiç düşündünüz mü? Artık görmezsiniz.” (Kasas, 70-72)
“Göklerin ve yerin hakimiyeti O’nundur.Çocuk edinmemiştir.Hükümranlığında hiçbir ortağı yoktur.O her şeyi yaratmış ve her şey için tamı tamına bir ölçü belirlemiştir.İnsanlar (ise) Onu bırakıp ta,hiçbir şey yaratamayan,bilakis kendileri yaratılan,kendilerine bile ne zararı ne faydası dokunan,ne ölüm ne hayat ve ne de yeniden diriltme gücüne sahip ilahlar edinmişlerdir.” (Furkan, 2-3)
“De ki; Ey Allah’ım,sen sahibi olduğun mülkünde istediğine iktidar verir istediğinden alırsın;dilediğine izzet verir,dilediğini zelil kılarsın.” (Al-i İmran, 26)
“Hakiki hükümdar olan Allah üstündür,yücedir.O’ndan başka ilah yoktur.Arş-ı A’la’nın maliki O’dur.” (Mü’minun, 116)
“De ki;İnsanların Rabbine,insanların hükümdarına,insanların ilahına sığınırım…” (Nas, 1-3)
“Herkesin ortaya çıktığı ve hiç kimsenin sırrının Allah’a gizli kalmadığı gün, “Şimdi,hükümranlık kimindir?” denir. Bunun cevabı, “gücü herkese yeten tek Allah’ındır” dan başka bir şey olmaz.” (Mü’min, 16)
“Hakiki hükümdar olan Allah üstündür,yücedir.O’ndan başka ilah yoktur.Arş-ı A’la’nın maliki O’dur.” (Mü’minun, 116)
Kur’an’ın, Allah’tan başkasının ilahlığını reddetmede ve yalnızca O’nun ilahlığını ispatlamada tüm gücünü sarfettiği kavram egemenlik kavramıdır.Kur’an’ın bu bağlamdaki yaklaşımı (söylemi) şudur; “göklerde ve yerde tüm yetki ve otorite sahibi Allah (c.c)’tır.Yaratma O’na hastır,nimetler Ondandır,hüküm O’nundur,güç ve kuvvet kesinlikle O’nun elindedir.Her varlık isteyerek veya istemeyerek O’na boyun eğmektedir.O’nun dışında kimsenin ne bir otoritesi vardır,ne hükmü geçer,ne yaratma,yönetme ve düzenlemenin sırrına vakıftır ne de zerre miktarında da olsa O’nun dışında hiçbir ilah yoktur.” Bu bağlamda Kur’an’ın müşriklere gönderdiği mesajın ifadesi şudur: “Gerçekten O’ndan başka bir ilah olmadığına göre,sizin başkalarını ilah sanarak yaptığınız bütün ameller tamamen yanlıştır,batıldır.Bu ameliniz niyazda bulunma,iltica isteme,şefaat dileme ya da hükmünü benimseyip itaat etme şeklinde de olsa bir şey fark etmez.Sizin başkalarıyla geliştirmiş olduğunuz tüm bağların yalnız Allah’a has kılınması gerekir.Çünkü otorite sahibi tek başına O’dur.”
“Onlar alim ve rahiplerini Allah’a ortak koştular ve Meryem oğlu Mesih’i de ilahlaştırdılar.Oysa,onlara kendisinden başka ilah olmayan tek bir ilaha ibadet etmeleri buyurulmuştu.” (Tevbe, 31)
Tirmizi kaydediyor : adiy b. Hatem den : Adiy Allah elçisinin İslam’a davet mesajı kendisine ulaşınca kurtulurum ümidi ile Şam’a kaçmıştı. Zira o cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş birisi idi. Adiy Şam da bulunduğu sıralarda kız kardeşi ve bazı yakınları Müslümanlarca esir alınmıştı. Rasulullah kız kardeşini bağışlayarak Adiy’e azad etmişti. Serbest kalan kadın kardeşinin yanına döner. Ve Adiy’in İslam’a ısınmasına çalışır. Bunun üzerine Adiy Rasulullah’ın yanına gelirken onu gören insanlar onun huzura gelişi hakkında konuşuyordu. Nihayet Adiy boynunda gümüş bir haç ile birlikte Allah huzurunun yanına geldi.
O sırada Raslullah şu ayeti okuyordu :
“” Onlar hahamlarını ve rahiplerini Allah tan başka Rab edindiler…”” tevbe 31
Adiy diyordu ki : Ben bu ayeti duyunca Yahudi ve Hıristiyanların onlara bilfiil tapmadığını söyledim. Bunun üzerine Rasululah :
“Hayır öyle değil. Onlar insanlara Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kıldılar (değil mi?) bu onlara kulluk etmeleri anlamına gelir”
Alah elçisi’nin söz konusu ayetle ilgili bu ilginç yorumu yasama ve yürütmede Allah’ın şeriatından başka bir yasal sisteme uymanın insanı Hak din’den çıkaran bir nevi ibadet , böyle yapmanın , insanların birbirini rab edindikleri anlamına geldiğinin kesin kanıtıdır.
“O gökte de yerde de ilahtır” (Zuhruf,43: 84)
“Hüküm yalnız Allah’ındır: O’ndan başkasına kulluk etmemenizi emretti… İşte dosdoğru din budur…” (Yusuf, 12:40).
“De ki ey Kitap ehli; bizimle sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin: “Yalnız Allah’a kulluk edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimiz Allah’tan başka rab’ler edinmeyelim.” Eğer yüz çevirirlerse: “şahid olun, biz Müslümanlarız” deyin.(Al-i İmran,3:64)
Allah’ın yeryüzündeki hakimiyeti, ne kilise yönetiminde olduğu gibi yeryüzü egemenliğinin (yönetim hakkının) bir takım itibar sahibi din adamları tarafından kullanılması ne de “teokrasi” denilen siyasal sistemlerde olduğu gibi tanrılar adına insanları yönetme hakkına sahip olduğunu iddia eden bir takım seçkin insanların yönetime egemen olması biçiminde kurulamaz. Sadece ve sadece Allah’ın şeriatını yürürlüğe koymak, açık ve seçik ifadelerle bildirilen ilahi şeriata yerleştirilen ilkelere uygun biçimde bütün işlerin yönetimini, topyekün Allah’a bırakılması ile mümkündür.
Din, hayata hükmeden ve hayatı yönlendiren sistem ve yöntemin adıdır.
59- Ey müminler, Allah’a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan devlet yetkililerine de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah’a ve Peygamber’e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.NISA
Bu kısa ayette yüce Allah bir yandan imanın şartını ve İslâm’ın tanımını açıklarken aynı zamanda müslüman toplumun temel düzenini, egemenliğin dayanağını ve siyasî otoritenin kaynağını belirliyor. Bu saydıklarımızın tümünün başlangıç ve bitiş noktası şudur: Hükümler sırf yüce Allah’tan alınacaktır. Kuşaktan kuşağa ve toplumdan topluma değişen sosyal hayatın dalgalanmaları sırasında ortaya çıkacak olan ve haklarında Kur’an’da ve sünnette kesin kanıt bulunmayan; kendileri ile ilgili değişik yargılar, değişik görüşler ve farklı yorumlar ileri sürülen ayrıntılı meselelerin çözümü yüce Allah’a havale edilecek; böylece farklı akılların, farklı görüşlerin ve farklı yorumların hakemliğine başvuracakları değişmez bir ölçü, oynamaz bir kriter elde edilecektir.
İnsan hayatına ilişkin büyük-küçük, önemli-önemsiz her konuda, her meselede “egemenlik”, hüküm verme yetkisi sırf yüce Allah’a aittir. Yüce Allah bu amaçla bir şeriat belliyerek onu Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine dökmüştür. Sonra bu Kur’an’ı insanlara anlatacak bir peygamber göndermiştir. Bu peygamber “havadan konuşmuyor”. O halde O’nun sünneti (sözleri ve uygulamaları) yüce Allah’ın şeriatının bir parçasıdır.
Yüce Allah’a itaat etmek zorunludur. Şeriat ortaya koymak O’nun ilâhlığının en belirgin özelliklerinden biridir. O halde O’nun koyduğu şeriatın uygulanması, yürürlüğe konması zorunludur. Mü’minler öncelikle yüce Allah’a itaat etmekle yükümlüdürler. Arkasından Peygambere itaat etme yükümlülüğü gelir. Çünkü Allah’ın elçiliği, Allah’tan aldığı mesajı kullara iletme sıfatını taşıyor. Bu sıfatı yüzünden O’na itaat etmek, O’nun aracılığı ile bu şeriatı göndermiş olan Allah’a itaat etmenin vazgeçilmez gereği, bir uzantısıdır. Ayrıca Peygamber, sünneti aracılığı ile bu şeriatı açıklıyor. Buna göre O’nun sünneti, O’nun hükümleri ve direktifleri uygulanması zorunlu olan şeriatın ayrılmaz bir parçasıdır. İmanın varlığı ve yokluğu bu itaatin ve bu uygulamanın varlığına ya da yokluğuna bağlıdır.
60- Gerek sana ve gerekse senden öncekilere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürenleri görmüyor musun? Bunlar karşı çıkmakla, tanımamakla emredildikleri Tağutun hakemliğine başvurmak istiyorlar. Şeytan onları koyu bir sapıklığa düşürmek istiyor. NISA
61- Onlara ‘Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e geliniz’ dendiğinde o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.NISA
65- Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.NISA
48- Sana da daha önceki kutsal kitabı onaylayıcı ve içeriğini koruyucu olan bu hak kitabı indirdik. Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma. MAIDE
49- O halde onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, onların keyfi arzularına uyma, onların seni Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakın, eğer sana sırt çevirirlerse bil ki, Allah, günahlarının bazısı yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Kuşku yok ki, insanların çoğu fasıktır.MAIDE
50- Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç? MAIDE
Semavi dinlere mensup insanlar arasında, ister inanç esasları, isterse şeriat prensipleri noktasında bir anlaşmazlık baş gösterdiğinde, bunu çözümleyebilmek için müracaat edilmesi gereken kitap Kur’an’dır. Müslümanlar arasında bir anlaşmazlık çıkarsa başvurulacak kitap Kur’an’dır. Yaşama ilişkin herhangi bir meselede görüş ayrılıkları olduğunda, müracaat edilmesi gereken kitap, Kur’an’dır. Bu noktalarda, temelde söz konusu nihai kaynaktan beslenmeyen kişilerin sunacağı görüşlerin hiçbir “kıymet-i harbiye”si yoktur.
Ayette hemen ardından, bu gerçeğin getirdiği zorunluluklar ekleniyor:
Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre büküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma!”.
Bu buyruk, kendisine o dönemde aralarında hüküm vermesi için başvurmakta olan hristiyanlar hakkında, öncelikle peygamberimize yöneliktir. Ancak, ayeti salt bu olaya özgü kılmak doğru değildir. Madem ki artık nihai kaynak olan Kur’an’ı değiştirmek üzere yeni bir peygamber ya da yeni bir şeriat gönderilmeyecektir, öyleyse bu ayetteki hüküm, kıyamete dek geçerliliğini koruyacak genel bir hükümdür.
Allah’ın dini Kur’an’la tamamlanmış bulunmaktadır. Allah’ın bu noktada kendisine teslim olanlara verdiği nimet Kur’an’la son bulmuştur. Allah, Kur’an’ın tüm insanlar için bir yaşam düzeni olmasını uygun görmüş bulunmaktadır. Kur’an’ı değiştirmek, onun hükümlerinden herhangi birini terk etmek, ya da başka bir şeriatı bu şeriata yeğleyebilmek için, artık hiçbir gerekçe bırakılmamıştır. Allah bu dini insanlara uygun gördüğünde, onun tüm insanları kapsayacağını biliyordu. Yine Allah, bu kitabı nihai kaynak olarak uygun gördüğünde, bunun tüm insanların yararına olacağını, kıyamete dek bütün insanları kapsayacağı biliyordu. Bu kitaptan, değil uzaklaşmak, bir bölümünü değiştirmek bile, İslâm’a ilişkin bu bilginin bulunması hasebiyle, kişiyi inkara götürür. Buna yeltenen bir kişi, diliyle bin kez Müslüman olduğunu söylese bile dinden çıkmış demektir.
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler var ya işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”(Maide,44)
Allah, bazı insanların, Allah’ın indirdiklerinden ödün vermeye götürecek kimi mazeretler ileri süreceklerini ve de yönetenlerin ya da yönetilenlerin keyfï arzularına kapılabileceklerini biliyordu. Kitabında belirttiği hükümleri -hiçbir ödün vermeksizin- yürürlüğe koymak, zorunlu olmasına karşın, bazı insanların kimi durumlarda kendi duygularına kapılarak bu zorunluluğun gereğini ihmal edebileceklerini biliyordu. Bu nedenle de söz konusu ayetlerde peygamberimizi, yönetilenlerin keyfî arzularına kapılmaması için uyarıyor ve de kendisinden, insanların onu Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakınmasını istiyor…
İnsanları buna yeltenmeye iten faktörlerin başında, aynı ülkedeki değişik grupları, fraksiyonları ve öğretileri benimsemiş olan farklı kimselerin tümünü uzlaştırıp biraraya toplama noktasında insanların içgüdüsü gelmektedir. Buna kapılan kimseler, karşılarındaki insanların istemleriyle şeriatın hükümleri çatıştığında işi basitleştirme ya da ayrıntı gibi görünen meselelerde –bunlar anladığımız kadarıyla şeriatın temel meselelerinden değildir deyip- işi kolaylaştırma yoluna başvururlar.
TAAT ETMEK, UYMAK SEBEBİYLE İBADET EDİLEN, KULLUK EDİLEN “ALLAH”
İtaat, kelime manası itibariyle, bir şeye, bir kimseye veya makama boyun eğerek emrine uymaya razı olmak; korunan bir şeyin gereğini yerine getirme hali, başkasının üstünlüğünü, emrine girmeyi kabul etmek; gönülden bağlanmak, verilen emre uymak manalarına gelen Arapça bir terimdir. İtaatin karşıtı bilineceği gibi itaatsizliktir. Bu, emre uymama, keyfine göre davranma, uyum talebinde bulunana muhalefet etme, başka şeye, bir kişiye veya makama tabi olmaya razı olmamadır.
Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.
“Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler. (2/285)
Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz. (3/149)
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı. (4/64)
65- Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.NISA
İşte Rablerinin emrine uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır! (13/18)