Kur’an’a Göre Kader

Cundullah Avcı

VAN 30.08.2014 11:47:30 0
 Kur’an’a Göre Kader
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kader kelimesi sözlükte geniş bir anlamı ifade eden bir kavramdır. Q-D-Rقدر)) kökünden gelmekte olup şu anlamları ihtiva etmektedir: Ölçme[1], güç yetirme[2], kaza ve hüküm[3], rızkı daraltma.[4]

Kader kavramına itikadi ekollerin anlayışlarına göre farklı anlamlar yüklenmiştir. İslam itikadi ekollerinden Maturidi ve Eş’ari ekolleri kaza ve kaderi birbirilerinin yerine kullanmışlardır. Mutezile ise bu ekollerin anlayışlarından farklı ve tamamıyla zıt bir tanım meydana getirmiştir. Ekoller arasında maalesef bir mutabakat bulunmamaktadır. Maturidiler kaderi “Allah’ın ezelden ebede kadar olmuş ve olacak şeylerin zaman ve mekanını, sıfatlarını, özelliklerini ve her türlü özelliklerini bilip ezelde o şekilde tahdit etmesi/sınırlamasıdır.”[5] şeklinde tanımlarken Eş’ariler ise, “Allah’ın her şeyi vakti gelince ezeli ilmine uyun ve irade ettiği şekilde meydana getirmesidir.”[6] şeklinde tanımlamıştır.

Mutezile ise bu tanımları reddederek kaderi, yani insanın davranışları konusunda önceden tespit ve tayin fikrini kabul etmemektedirler. Mutezile insanın davranışlarıyla ilgili olan kaderi reddetmektedir.

Biz burada elimizden geldiğince Kur’an’da geçen “kader” kelimesini işlemeye çalışacağız ve ayetlerde hangi manalarda kullanılmış ve kader tanımını nasıl anlamamız gerektiği sonucuna varacağız. Kur’an’da geçen kavramlara Kur’an’da kullanıldığı şekilde tanımlama yapılırsa doğru sonuçlara varılır. Aksi takdirde Kur’ani terimlere yanlış manalar verilir ve yanlış tanımlar ile yanlış sonuçlara varılır. Kavramlara verilmiş tanımların çarpık olmasıyla düşüncelerimizin de çarpık olacağı herkesçe malumdur. Sosyal, ailevi, ticari, siyasi, ibadi hayatımızı Kur’an nasıl şekillendiriyorsa aynı şekilde zihin dünyamızı oluşturacak olan cahiliye dönemimizdeki anlayışlarımızı yıkıp onları tashih eden, yeni manalar yükleyenin yine Kur’an olması gerekir. Hasan Basri, Risalesinde şöyle demektedir:  فكل قول ليس عليه برهان من كتاب الله فهو ضلالة[7]

Kur’an’da lafzen “Kader” kelimesinin geçtiği ayetlerden bazıları şunlardır:

1-      Mürselat, 22

2-      Taha, 40

3-      Kamer, 49

4-      Kamer, 12

5-      Ra’d, 17

6-      Hicr, 21

7-      Mu’minun, 18

8-      Şura, 27

9-      Zuhruf, 11

10-  Bakara, 236

11-  Ahzab, 38

Bu ayetlerin tamamında ve yukarıda almayıp incelemiş olduğumuz bazı ayetlerde de kader kelimesinin hangi anlamda kullanıldığını tespit etmeye çalışacağız.

Kader Kelimesi Geçen Bazı Ayetlerin İncelenmesi

اِذْ تَمْشٖى اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا فَلَبِثْتَ سِنٖينَ فٖى اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى[8]
 

İlk ayetimiz Taha suresi 40. ayette Hz. Musa’nın Tura çıkmadan önceki hayatının kısa bir biyografisinden sonra son kısımda Hz. Musa’nın takdir edilmiş bir zamanda Tura çıkmasını anlatmaktadır. Bu surede Hz. Musa için konulmuş/takdir edilmiş bir zamandan bahsedilmektedir. Zamanı gelince gelecek olan emrin vaktinden bahseden “Yani sen gelmen için belirlediğim zamanda geldin.”[9] demektedir.


وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلٰى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَ[10]

Kamer 12’de geçen ayette ise yine insan fiilinden değil bir doğa olayından bahsetmektedir. Ayette suların takdir edilmiş/bir sebepten dolayı/bir görevi yerine getirmek için birleştiklerinden bahsetmekte;  yani belirlenmiş bir sonucu meydana getirmek için "buluşuyorlar."

لِيُنْفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهٖ وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّا اٰتٰیهُ اللّٰهُ لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا مَا اٰتٰیهَا سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا[11]

 

Talak suresinin 7. ayetinde kader kelimesinin ölçü, bir şeyi tartmak ölçmek anlamında kullanıldığını görmekteyiz ki yine ayet insanların fiillerinden bahsetmemektedir.

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
[12]

Müddessir 19-20. ayetlerde kader kelimesi yine insan fiillerinden bahsetmemekte düşünce bazında bir tartma ve ölçmeden bahsetmektedir. “Nasıl bir değerlendirme yaptı?" denilerek davranışı yadırganıyor, alay bombardımanına tutuluyor. Sonra vurgulama, mesajı pekiştirme amacı ile bu beddua ve yadırgama tekrarlanıyor; "Bir daha kahrolası, nasıl bir değerlendirme yaptı?”

اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍ[13]

Mürselat 22. ayette tekrar gözümüze çarpan kader kelimesinin Kitabullah’ta insanların fiilinin takdiri için değil bir doğa olayı için kullanıldığı görülmektedir. Malum bir kader yani kaçışı olmayan bir son, kıyamete kadar takdir edilmiş bir zamana kadar demektedir.

وَالَّذٖى قَدَّرَ فَهَدٰى[14]

Ala 3. ayet bize her şeyin belli bir düzene göre yaratıldığını, belli bir düzen ile her şeyin hareket ettiğini ifade etmekte, yine insanların fiiline herhangi bir göndermede bulunmamaktadır. Tam aksine bu ayet bize her şeyin belli sebepler çerçevesinde cereyan ettiğini ifade etmekte ve şunu söylemektedir: “Ey İman edenle; bilin ki, Âlemlerin Rabbi her şeyi bir sebebe göre dizayn etmiştir. Ve her şey sebepler çerçevesinde cereyan etmekte, sebepler dairesinde her şey yönlendirilmektedir. Sebepler olmadan hiçbir şey olmaz.”

مَا كَانَ عَلَى النَّبِىِّ مِنْ حَرَجٍ فٖيمَا فَرَضَ اللّٰهُ لَهُ سُنَّةَ اللّٰهِ فِى الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ قَدَرًا مَقْدُورً[15]ا

Ahzab 38. ayet Allah’ın emrinin kesinleşmiş bir hüküm şeklinde takdir edilip ölçülüp koyulmuş bir ölçü olarak takdir olduğunu ifade etmekte, gereği gibi yerine gelecektir demektedir. Ayetin nüzul sebebine baktığımızda ayetin Hz. Zeynep ile Resulullah’ın evlenmesi olayı ile ilgili bir ayet… Ayet Allah’ın emrettiği şeyin muhakkak yerine gelmesi gerektiğini vermiş olduğu hükmün yerine gelmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yani “Bu buyruğun önüne geçilemez, gereğinden kaçılamaz. O kesinlikle ve somut biçimde gerçekleşir. Ne ertelenebilir ve ne de baştan savulabilir. Yüce Allah'ın emri kesinlikle uygulanacak, gereği yapılacaktır. Onun önünde hiçbir şey ve hiç kimse duramaz. Bu uygulama belirli bir gerekçeye, uzmanlığa ve ölçüye dayalı olarak tasarlanmıştır. Yüce Allah'ın onun ardında güttüğü bir amacı vardır. O onun gerekliliğini, uygulama biçimini, zamanını ve yerini herkesten iyi bilir. Bu gerekçe ile o konudaki eski geleneği kaldırmayı, izlerini uygulamalı biçimde silmeyi, kendi eli ile o geleneğe ters düşen somut bir örnek ortaya koymayı emretmiştir. Yüce Allah'ın bu emrini yerine getirmek kaçınılmazdır.” Bu ayetin de insanların fiilleriyle ilgili olmadığını görmekteyiz. Allah’ın emri kaderidir, kaderi emridir. Çünkü O, hayasızlığı ve kötülüğü emretmez. Allah, böyle diyen topluluğu, şu sözüyle ayıplamıştır: “Onlar bir kötülük işlediklerinde 'Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah'dır.' derler. Onlara de ki; Allah kötülük işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”[16]


مَا اَصَابَ مِنْ مُصٖيبَةٍ فِى الْاَرْضِ وَلَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَا اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرٌ[17]
Hadid suresi 22. ayette, her ne kadar kader kelimesi geçmese de dolaylı olarak bir “KADER” anlayışına bir gönderme bulunmaktadır. Şehit Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde şunları söylemektedir “Şu varlık alemi son derece ince bir plâna bağlıdır. Bu alemde meydana gelen her olay mutlaka çok önceden özünde planlanmış, yapısında hesaplanmıştır. Bu alemde rastlantıya yer yoktur. Bu alemdeki hiçbir şey anlamsız ve fonksiyonsuz değildir. Varlıkların başlarına gelecek bütün olaylar, ne zaman olacakları ile birlikte daha yeryüzü yaratılmadan önce, daha şu varlıklar varlık sahnesine çıkmadan önce yüce Allah'ın eksiksiz, kapsamlı ve ayrıntılı bilgisinde belirlenmişti. Yüce Allah'ın bilgisinde geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman yoktur. Bu zaman dilimleri biz ölümlülerin dünyalarında geçerlidir. Biz nesneleri ve olayları bu zaman dilimleri ile sınırlayarak algılayabiliriz. Biz zaman ve yer sınırlamaları ile belirlenmemiş olayları ve nesneleri algılayamayız. Biz de "mutlak kavrama" yeteneği anormal olarak yoktur. Ancak ruhlarımızın "mutlak' a ilişki kurduğu anlarda mutlak olanı, kayıtsız ve sınırsız olanı kavrayabiliriz. Bu kavramayı ancak nesneleri ve olayları normal olarak kavrarken kullana geldiğimiz yöntemden farklı bir yöntemle algılayabiliriz. Fakat yüce Allah, şu varlık alemini bir bütün olarak gözeten mutlak gerçektir. O'na göre hiçbir kayıt, hiçbir sınır yoktur. Bu varlık aleminin ilk anından son anına kadar meydana gelen bütün olaylar ve dönemler bir bütün olarak yüce Allah'ın bilgisinin kapsamındadır. Bu bilgi hiçbir zaman dilimine, hiçbir yer sınırlamasına bağımlı olmaz. Yüce Allah'ın bilgisine açık olan genel planda her olayın yeri vardır. Buna göre gerek yeryüzünde gerek insanın kendisinde, hatta bu ayetin indiği günkü ilk muhataplarının kişiliklerinde meydana gelen her iyi ve kötü olay yeryüzünde ve insanlarda henüz meydana gelmeden önce, henüz somut biçimi ile ortaya çıkmadan önce yüce Allah'ın katında bulunan "ezeli" bir kitapta kayıtlıdır. "İyi ve kötü olay" dedik. Çünkü ayetin orijinalindeki musibet sözcüğü, sözcük anlamı ile geneldir, hem iyi olaylar için, hem de kötü olaylar için kullanılabilir.”

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهٖينَةٌ[18] ayeti bizlerin kader anlayışını nasıl çizmemizi gerektiğini en net ve yalın şekilde açıklayan ayetlerden biridir. Her nefis kendi iradesi ile yaptıklarının rehinidir. Her nefis ne yaptıysa ondan sorumlu olacaktır. Hiçbir insanın kaderinde delalette olması ya da hidayette olması yazılmamıştır. İnsanlar kendi yaptıkları fiiller sonucunda delalet ya da hidayet yoluna girerler. Her şey sebepler dairesi mucibince zuhur etmekte, hiçbir şey sebepsiz olmamaktadır. Eğer insanın her yapacağı önceden belirlenmiş, kalemi kurumuş ve dünyaya sadece kendine çizilen rolü oynamak için gönderilmişse şu ayette beyan edildiği gibi müşriklerin özrünün geçerli olması gerekirdi: سَيَقُولُ الَّذٖينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا اَشْرَكْنَا وَلَا اٰبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَ[19]. diyenlere karşı Allah şöyle cevap vermektedir “Biz ona yolu gösterdik. Artık ister şükreder isterse nankör olur.”[20] Yani ayet şunu ifade etmektedir: Biz insanlar için sebepler çizmişizdir; o sebeplere tabi olarak insanlar ister şükredenlerden olur, isterseler de yine kendi özgür iradeleri ile seçmiş oldukları nankörlerden olur. Bunda bizim mutlak bir dahiliyetimiz söz konusu değildir. Biz sadece yolları çizeriz. Allah’ın her şeyi önceden El-Alim sıfatıyla bilmesi insanların fiillerini etkilememektedir. Çünkü insanoğlu Allah’ın bilmiş olduğu bilgilere sahip değildir; yani insan, yaptığı fiil meydan gelmeden önce o fiilin kaderinde yazılıp yazılmadığını bilememektedir. Allah sadece fiillerin oluşabilmesi için gereken sebepleri yaratandır. Fiilleri yaratan değil fiillerin sebeplerini yaratandır. Bu, söyle de izah edilebilir: İnsanın elini kaldırabilmesi için kas gücünün yerinde olması ve biyolojik, fizyolojik evresini tamamlaması gerekir. Bu sebepler meydana geldiğinde elini kaldırabilmektedir. Yani el kaldırıldığı anda Allah o fiili yaratmamakta fakat Allah o fiili o kulun o işi yapmasından önce EL-ALİM sıfatıyla bilmektedir.

Kader konusunu şu iki veciz ayet ile özetleyebiliriz: “Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah,  azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.”[21]Ayetteki izin, “özgür bırakma”dır; kişiyi imanda özgür bırakan, o insana imana girme gücü vermiş olur. Başka bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Biz her peygamberi sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[22] Kendilerine itaat edilsin diye, önce elçileri gönderip sonra kullarını itaatten engellemek Allah’a yakışmaz. Bu anlayış, “Allah” olma hususiyetinden, O’nun adalet, hüküm ve hikmetinden ne kadar da uzaktır!

Allah’tan dileğimiz, bizi sahih İslam anlayışına ulaştırması ve ulaştırdığı dosdoğru yolda ayağımızı sabit kılmasıdır. Kur’an’ın kendini ifade ettiği gibi; “Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için de kılavuz olan bir kitaptır.[23]



[1] İbn-i Manzur, Lisanu’l –Arab, V,74; Ragıb El- Isfahani, el- Müfredat, s. 596

[2] İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab,  V,74; Ragıb El- Isfahani, el- Müfredat, s. 596

[3] İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab,  V,74

[4] İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab,  V,74; Ragıb El- Isfahani, el- Müfredat, s. 596

[5] Ebu Mansur el-Maturudi, Kütabu’t- Tevhid, s. 307

[6] Seyyid Şerif- El-Curcani, Şerhu’l Mevakıf, s.428

[7] “Allah’ın kitabından bir delile dayanmayan her görüş bir sapmadır.”

[8] "Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve ‘Size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?’ diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük.  (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen'e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr'a) geldin ey Mûsâ!" (TAHA, 40)

[9] Fizilal-il Kur’an

[10] “Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.”(Kamer, 12)

[11] “Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin. Rızkı dar olan da, Allah'ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. Allah, bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.”(TALAK, 7)

[12] “Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!  Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!” (Müddessir, 19-20)

[13] “Malum bir kadere değin…” (Mürselat, 22)

[14] “O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.” (ALA, 3)

[15] “Allah'ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık yoktur. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür.” Ahzab, 38

[16] Araf, 28

[17] “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid, 22

[18] Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.” MÜDESSİR, 38

[19]  Müşrikler diyecekler ki; ‘Eğer Allah dileseydi, ne biz ve atalarımız O'na ortak koşar ve ne de bu şeyi yasaklardık.’” En’am, 148

[20] İnsan, 3

[21] Yunus, 100

[22] Nisa, 64

[23] Bakara Suresi 2.ayet Tercüme:Mevdudi