KUR'AN YETMEZ Mİ?

'BİZ KURAN'DA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK'

VAN 17.12.2016 11:07:22 0
KUR
Tarih: 01.01.0001 00:00
 KUR'AN YETMEZ Mİ


-I- KUR'AN DETAYLIDIR! İŞTE ÖRNEĞİ

Kur'anda Allah'ın "bizim için önemsediği" her şey vardır. Kur'an detaylıdır. Kur'an noksansızdır. İşte bunun örneği... Bakın Allah miras konusunu nasıl da detaylı olarak ele alıyor. Allah'ın değinmediği yahut detaylandırmadığı hususlar  (haşa) unutulmuş değildir; bunlar sadece bizlerin tercihine bırakılmıştır. Bunlar ya dini açıdan önemli görülmemiştir ya da devre, koşullara, ortak akla vs. havale edilmiş (lakin bu yollarla ortaya konan izahlar, kural ve yasalar geleneğin kabul ettiği gibi kesinlikle tanrısal yani ilahi değildir), en fazla genel ilkeleri verilmiştir.

 Örnek: Kuranda Miras Hükümleri

 4:2 - Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.

 4:7 - Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.

4:8 - Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın.

4:9 - Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

4:10 - Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.

4:11 - Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir.

4:12 - Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.

4:19 - Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.

4:33 - Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.

4:176 - Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa, erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size (hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

5:106 - Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".

5:107 - Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler.

5:108 - İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları, yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en iyi yoldur. Allah'tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan bir topluluğu hidayete erdirmez.

8:75 - Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.

-II- "BİZ KURAN'DA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK"

Biz Kuran'da hiçbir şeyi eksik, yetersiz bırakmadık; Kitapta bir fazlalık da yoktur. En sonunda hepiniz Rabbinizin huzurunda toplanacaksınız." (Enam/38)

KURAN YETERLİDİR

Evrendeki her şeyin yaratıcısı ve yoktan var edecisi Allah, evrendeki her şeyi insanın emrine musahhar kılmıştır, görünen ve akıl gibi, enerji gibi görünmeyen varlıkları insanın yararlanmasına tahsis etmiştir. Bunları, insanların lütfettiği nimetlerden bol bol yararlanmaları ve Kendisine şükretmeleri, teşekkür etmeleri, sahip oldukları nimetleri ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaları: yeryüzünde adaletle hükmetmeleri, zulmü ve terörü önlemeleri ve böylece huzur, güven ve mutluluk içinde yaşamaları için yapmıştır. Yüce Yaratıcı, kendinden bir iyilik ve ikram olarak insanlara yol gösterici, uyarı, öğüt ve müjde olan kitap göndermiştir ve onları iyiye, güzele, doğruya ve Hakk'a kılavuzlamıştır. Öyle ki, Kuran'da hiç bir eksiklik yoktur. Kuran her şeyi açıklamıştır. Kuran, anlaşılmaz ve kapalı bir kitap değil kitabı mübindir; apaçık bir kitaptır. Kuran yeterlidir: "Ey Muhammed! Halkının dili arapça olduğu için Biz, bu Kuran'ı sana arapça olarak, arap diliyle ifade edilmiş bir hitabe olarak indirdik. İnsanlar sakınsınlar, öğüt alsınlar, sorumluluk bilinci edinip bilinç uyanıklığı kazansınlar diye, Kuran'da tehditleri, uyarıları tekrar tekrar anlattık." Taha/113) "Yemin olsun! Biz bu Kuran'da insanların anlamaları için her hususta her türlü örneği verdik, açıklamalarda bulunduk. Yine de inkarda direniyor, gerçeği örtmeye çalışıyorlar." (İsra/89) "Yemin olsun! Biz bu Kuran'da insanlar için her şeyi ayrı ayrı örnekler vererek açıkladık. Fakat insan tartışmaya çok düşkündür." (Kehf/54)

"Ey Muhammed! Bu Kuran'ı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır." (Ankebut/51) "Kanatlarıyla uçan kuşlar dahil yeryüzündeki irili-ufaklı tüm canlı yaratıklar, insanlar gibi birer önderli topluluktur, millettir. Biz Kuran'da hiçbir şeyi eksik, yetersiz bırakmadık; Kitapta bir fazlalık da yoktur. En sonunda hepiniz Rablerinizin huzurunda toplanacaksınız." (Enam/38)

KURAN, ALLAH'TAN GELEN BİR KİTAPTIR

Kuşkusuz Kuran'ı, Allah gönderdi: "Ey Muhammed! Biz sana bu Kuran'ı indirdik ki, ortak koşucuların anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine bildiresin ve inanan toplumlara da bir yol gösterici ve bir rahmet olsun." (Nahl/44 ve64)

DOĞRU YOLU ALLAH GÖSTERİR. DOĞRULARI VE YANLIŞLARI ALLAH BİLDİRİR

Din konusunda en iyi, en güzel, en doğru ve hak olanı Allah bildirir. İlahi dini Allah gönderir. Yolun doğrusunu Allah bildirir: "Yolun doğrusunu da, eğrisini de göstermek Allah'a aittir. Eğer insanlar doğru yolu seçmek isteselerdi Allah, hepsini doğruya ulaştırırdı. Ancak onlardan yanlış yolu tercih edenler de var." (Nahl/9, Ali İmran/97)

'YASAK KOYMAK' ALLAH'IN İŞİDİR.

Dinde her türlü emirleri ve yasakları Allah belirler. Allah, bu yetkisini başka hiç kimse ile paylaşmaz:

"Ey Elçi! Size ne oluyor ki, Allah'ın lütfundan rızık olarak verdiği şeylerden bazılarını helal, bazılarını da haramlaştırıyorsunuz. De ki: 'Böyle yapmanız için size Allah mı izin verdi? Yoksa Allah adına yalan mı söylüyorsunuz?' (Yunus/59)

"Kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara dayanarak 'bu helaldir', 'şu haramdır' demeyin! Çünkü Allah adına yalan uydurmuş oluyorsunuz. Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar. (Nahl/116, Araf/32, Maide/4, 87, Casiye/13, Tahrim/1, Muminun/51)

ALLAH, İNANANLARIN BÖLÜNMELERİNİ VE MEZHEPLERE AYRILMALARINI YASAKLAMIŞTIR

İnananları, 'ayrılığa düşmeyin, fırkalara, mezheplere ayrılmayın' diye uyaran Allah, müminlerin parça parça olmalarının vahim sonuçlar doğuracağını hatırlatır:

"Kalben ortağı olmayan Allah'a yönelin ve hepiniz O'a saygılı olun, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, bunları ayakta tutun. Ortak koşanlar; dinlerini parça parça böldüler, mezheplere, ayrılıkçı gruplara ayrıldılar. Her ayrılıkçı grup, her mezhep mensubu kendi yanlarındaki şeylerle, bağlandıklarıyla övünüp böbürlenmektedirler. (Rum/31-32, aynı konuda başka ayetler: Şura/15-21, Müminun/64-68, Fussilet/40-41)

ONLAR KİTAP YÜKLÜ EŞEKLER GİBİDİR

Kendilerine bir lütuf, bir ikram ve iyilik olarak içlerinden seçilmiş elçiler vasıtasıyla kitap gönderdiği ve uyarıp aydınlattığı toplumların ilahi mesajlara kısa süre sonda sırt döndüklerini Kuran'da uzun uzun anlatan Allah, bu konuda Yahudi ve Hristiyanları örnek olarak gösterir. Bu konuda önemli bir noktayı gözden kaçırmayalım lütfen: Allah, uyarıldıktan sonra şirke sapan toplumları bize örnek gösterirken, bu çirkin ve yanlış amel işleyenlerin sadece örnek verdiği Yahudi ve Hristiyan toplumlarından ibaret olduğunu, müslümanların ise böyle yanlış işler yapmayacaklarını söylemek istemiyor. Kuran'ın muhatabı tüm insanlar; doğal olarak da öncelikle İslam'a inanan müminler ve toplumlar. Allah; "Sizden önceki milletler kendilerine gönderdiğim kitapların hükümlerini ciddiye almadılar,Benim buyruklarımı kulak arkasına attılar. Böyle yaptıklarından o milletler perişan oldular. Dünya ve ahirette kaybedenlerden oldular. Ben size bunları anlatıyorum ki, siz de aynı hataları, aynı yanlışları yapmayın. Kuran'ı bırakıp şirk bataklığına yuvarlanmayın! Artık Ben size başka elçi ve kitap göndermeyeceğim. Elinizdeki maddi ve manevi tüm dertlerin ilacı olan kitaba sımsıkı sarılın! Bunu yapmazsanız, Yahudilerin ve Hristiyanların durumuna düşersiniz. Haliniz de sırtında ciltler dolusu kitaplar taşıyan ve ama taşıdığı kitapların içinde ne olduğunu bilmeyen, hatta ne olduğu ile hiç ilgilenmeyen eşeklerin durumuna siz de düşersiniz!' uyarısını yapmaktadır: "Elçi göndermek, Allah'ın dilediği kişilere verdiği armağanıdır; o elçi sadece Araplara değil, henüz kendilerine katılmamış bulunun milletlerin tümüne gönderilmiştir.. Ve Allah, büyük armağan sahibidir. Tevrat'ın mesajını ulaştırma ve onu uygulama yükümlülüğünü kabul ettikleri halde, sonra bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler, tıpkı ciltlerle kutsal kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz. Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, zulme sapmış toplumlara doğru yolu göstermez." (Cuma/3-5)

ORTAK KOŞUCULAR HER ZAMAN AYNI YOLU İZLER

Allah, ne zaman bir topluma elçi gönderdiyse, ilahi mesaja muhatap olan toplumlar, kendi içlerinden seçilmiş bir insanın elçi olarak gelmesini hep yadırgamışlar ve bu durumu kolay kolay kabullenmemişlerdir. Elçiler için "Sihirbazdır, büyücüdür, delinin tekidir. Bazı gizli güçler tarafından destekleniyor. Sakın ona inanmayın! Yoksa sizi atalarınızın dininden döndürür!' demişlerdir. Allah da elçilerine şöyle demeleri talimatını vermiştir: "Ey Muhammed! Sen de ki: 'Ey halkım, ey insanlar! Allah'a kaçın, Allah'a koşun, O'na sığının! Bütün gerçekleri size duyurmam için Allah tarafından gönderilmiş bir uyarıcıyım ben. Allah ile birlikte başka ilahlar edinmeyin. Allah ile beraber başka bir tanrı oluşturmayın. Ben Allah tarafından görevlendirilmiş bir uyarıcıyım." (Zariyat/50-51, Rad/40, Nahl/82) "Hayret! Bunlardan önceki insanlar da, kendilerine gelen elçilere: 'Bu bir büyücüdür, yahut bir delidir' derlerdi. (Zariyat/52)

KURAN'IN 'AMA'LI KİŞİLERE CEVABI

Allah 'Kuran yeterlidir. Kuran'da hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Her şeyi örnekler vererek ayrıntılı şekilde açıkladık. Kuran'ı açıklamak Bizim işimizdir. Kuran kendi kendini açıklayan bir kitaptır.Ey Muhammed! Senin görevin sadece bu Kuran'ı tebliğ etmektir. İsteyen inanır, ögüt alır. İsteyen inanmaz, öğüt almaz. Hesap görmek, inanları ödüllendirmek, ortak koşanları, zulmedenleri cezalandırmak Benim işimdir." buyururken; 'Kuran bize yeter ama!' demek ne demektir? Şu demektir: 'Kuran yeterli değildir.' 'Kuran'ı anlamamak demektir.' Kuran hakkında tereddüdü olanları Allah şu ayetlerle tanıtıyor: "İnsanlara ne oluyor ki, sanki aslandan ürküp ve korkup da sağa-sola kaçışan yaban eşekleri gibi öğüt veren bu Kuran'dan kaçıyorlar?" (Müddessir/49-50. Ayrıca ilgili ayetler: Fussilet/41-44, Araf/2-5)

KURAN'DAN BAŞKA KİTAP ARAYANLAR

Allah'ın gönderdiği Kuran'a içtenlikle, tam inanamayanlar, ona teslim olamayanlar; din olarak Kuran'dan başka insanların yazdıkları kitaplar, çeşitli rivayetler ve şirk kokan görüşlerin peşine düşüyorlar: "Kuran'a tam olarak inanmak istemeyenler, bir takım asılsız gerekçeler ileri sürerek ayak diretenler, hesap gününe inanmayanlar hakkında Allah, kulu ve elçisi Muhammed'e şu hatırlatmaları yapar: "Ey Muhammed! bu Kuran’ı yalanlayanları Bana bırak!" "Neyiniz var, nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa içinde, ders aldığınız şeyler: “Siz bu âlemde neyi seçerseniz, beğenirseniz o kesinlikle sizin olacak” garantisi verilmiş olan size ait bir yazılı belge mi var? Ya da size karşı kıyâmet gününe kadar sürecek, “Siz her ne hüküm verirseniz kesinlikle öyle olacak” diye üzerimizde yeminler, taahhütler; üstlenmeler mi var?

Ey Muhammed! Sor bakalım âhireti yalanlayan o kişilere, içlerinden böyle bir şeyi hangisi garanti etmektedir? Yoksa onların ortakları mı var? O hâlde ortaklarını getirsinler, eğer doğrulardan iseler. Gerçeğin bütün çıplaklığıyla ortaya konulup işin büyümeye başladığı, işin ciddîleştiği ve boyun eğip teslim olmaya davet edildikleri gün artık güçleri yetmez. Gözleri yere eğilmiş, kendilerini bir horluk, düşkünlük sarmış bulunur. Oysa onlar, dünyada sağ-salim iken de boyun eğip teslim olmaya davet ediliyorlardı. Ey Muhammed! O hâlde bu Kuran’ı yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız. Ben, onlara mühlet veririm; süre tanırım, çünkü Benim plânım zordur, sağlamdır.

Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar? Yoksa görmedikleri, bilmedikleri şeyler, gelecekte olacak olaylar yanlarında da onu onlar mı yazıyorlar? Öyleyse Rabbinin kararı için sabret, bunalan kişi gibi olma. Hani o, bir kez aşırı bunaldığında Rabbine seslenmişti. Eğer Rabbinden o’na bir iyilik ulaşmasaydı, kınanmış bir durumda, boş bir yere atılacaktı. Ancak, Rabbi o’nu seçti, sonra da iyilerden biri yaptı. Kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, o öğüdü, Kuran’ı işittikleri zaman az daha seni bakışlarıyla gerçekten devirecekler; sana yiyeceklermiş gibi bakacaklar ve “O şüphesiz bir delidir, gizli güçlerin desteklediği biridir” diyecekler. Hâlbuki Kuran, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem/36-52)

MÜŞRİK PSİKOLOJİSİ

Allah elçilerinin Allah'tan getirdikleri mesajlara muhatap olan milletler, hemen telaşa kıpılmışlar, üzerinde buldukları atalarının dinlerine sarılmışlar ve elçilere karşı kesin bir cephe almışlar ve şiddetli tavır almışlardır. Hakk karşısında adeta kenetlenmişlerdir:

"Şeref sahibi Kuran kanıttır ki, onlardan önce nice kuşakları değişime, yıkıma uğrattık Biz. Onlar da çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi. Aksine o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler bir gurur ve bölünme içindedirler. İçlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğine şaştılar da o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, “Bu bir sihirbazdır, çok çok yalan söyleyen birisidir. O bunca ilâhı, bir tek ilâh mı yapmış? Bu gerçekten çok şaşılacak bir şey!” dediler. Onların içlerinden ileri gelenler yürüdüler: “İlâhlarınız üzerinde direnin ve sözünüzden, kararınızdan dönmeyin. Bu, gerçekten, sizden beklenen bir şeydir! Biz bunu son, başka bir dinde işitmedik, bu ancak bir uydurmadır. Öğüt, Kitap, Kuran aramızdan o'nun üzerine mi indirildi?” diyorlar. Aksine onlar Benim öğüdümden, Kuran'dan yetersiz bilgi içindeler, aksine onlar henüz azabımı tatmadılar." (Sad/1-8)

YOKSA ÖTEKİ KİTAPLARDA BİR KURTULUŞ BİLGİSİ Mİ VAR?

Her kim ne yapmışsa, ne düşünmüşse, neye inanmışsa, bütün bunların hepsini Allah, en mükemmel kayıt cihazlarına kaydetmiştir ve kaydetmektedir. Kimsenin yaptığı unutulup gitmeyecektir: "Onların işledikleri her şey, insanların tüm yaptıkları, küçük-büyük işledikleri her amel en ince ayrıntısına kadar yazıtlarda kayıt altındadır, alıcılara kaydedilmiştir." (Kamer/52)

NEYE İNANACAĞIZ, NASIL İNANACAĞIZ?

Allah, elçisi Muhammed'in şahsında inananlara şu mesajı veriyor: Geçmiş toplumlar geride kaldılar. Onlara da elçiler gönderildi. İnananlar oldu, inanmayanlar oldu. Onların yaptıkları iyilikler ve kazanımlar kendi leyhlerinedir, sizin yaptıklarınız iyilikler ve kazanımlar da sizin leyhinizedir. Onlar sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmadıkları gibi, sizler de onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız. Sizler, Allah'ın apaçık kitabı Kuran'ı anlatınız. Kabul edip inanırlarsa ne ala, karşı çıkarlar ve inkar ederlerse , yalanlarlarsa, onlara "Allah bana yeter!" deyin: "Onlar geçmişte kalan önderli bir toplumdur. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız." "Yahudiler, “Yahudi olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız; Hristiyanlar da 'Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız' dediler. ey Muhammed! Sen de ki: “Tam tersi, küfürden, Allah'a ortak koşmaktan dönen biri olarak Allah'ın ortaklarının olacağını kabul etmemiş olan İbrâhîm'in dinine, yaşam tarzına uyunuz!” Ey insanlar! Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhîm, İsmâîl, İshâk, Ya'kûb ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya verilene ve elçilere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak Allah'a teslim olanlarız." Eğer Yahudi ve Hristiyanlar, Allah'ın buyruklarının gösterdiği doğrultuda ve sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, artık kesinlikle kılavuzlandıkları doğru yolu buldular. Yok eğer yüz çevirirlerse, onlar sadece parçalanmışlık içindedirler. İşte onlara karşı sana Allah yeter. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir." "Ey Muhammed! De ki; 'İşte budur Allah'ın boyası, sistemi, görüşü! Kimin görüşü Allah'ınkinden daha tutarlıdır? "Biz, yalnız ortağı olmayan Allah'a kulluk ediriz." “Allah, sizin Rabbiniz ve bizim Rabbimiz olmasına rağmen, O'nun hakkında mı bizimle çekişiyorsunuz? Bir de bizim amellerimiz yalnızca bize, sizin amelleriniz de yalnızca sizedir. Biz sadece Allah için Kendisini tüm noksanlıklardan arındıran kimseleriz. Yoksa siz, “Şüphesiz İbrâhîm, İsmâîl, İshâk, Ya‘kûb ve torunları da hep Yahûdi veya Hristiyan idiler” mi diyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Kendi yanındaki, Allah'tan gelen bir şâhitliği saklayandan kendisine daha haksızlık eden kim olabilir? Allah, yaptıklarınıza bilgisiz, duyarsız da değildir.” "Onlar, gelip geçen bir önderli toplumdurlar. Onların kendi kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız. (Bakara/134-141)

ELÇİ, YALNIZ ALLAH'TAN ALDIĞI BUYRUKLARI TEBLİĞ ETMİŞ VE İNSANLARA, DİN OLARAK SADECE KURAN'A UYMALARINI EMRETMİŞTİR

"Unutmayın ki, elçinin görevi ve sorumluluğu, sadece Allah'ın buyruklarını, Kuran'ı size duyurmaktır. Allah ise, sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. (Maide/99) Ortak koşucular "Allah dilemeseydi ne biz, ne de atalarımız Allah'tan başka bir şeye tapmaz ve O'nun yasakladıklarından başkasını da yasaklamazdık" derler. Halbuki daha önceki ortak koşucular da aynı şeyleri söylemişlerdi. Elçilerimizin; Bizim bildirdiğimiz her şeyi, vahyi insanlara açıkça bildirmekten başka bir görevleri mi var? (Nahl/35) Ey Muhammed! Ayetlerimizi onlara açıkça okuduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kuran getir yahut bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus/15)

DİNDARLIK, İNSANLARASI İLİŞKİLERDE ÜSTÜNLÜK ÖLÇÜSÜ DEĞİLDİR

"Hiç heveslenmesinler! Hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenmeye hakkı olamaz. Çünkü Biz onları da, öbür insanlar gibi, o bildikleri nesneden, meniden yarattık. (Mearic/39) Dindarlık, insanlar arası ilişkilerde bir üstünlük ölçüsü, bir kriter olamaz, buyurur Kuran. Böyle ölçü kabul olunduğunda art niyetli, egosunun etkisi altına girenlerin, samimi ve iyi niyetli insanları istismar etmesi, onları Allah ile aldatması kaçınılmaz olmaktadır. İslam tarihi bu tür acı hatıralarla dolu olduğu gibi günümüzde de dindarlık kisvesi altında insanlardan maddi ve manevi çıkar sağlayanlara sıkça rastlamaktayız. Ayrıca hiç kimse Allah'ın yetkilerini kullanamaz. Kimse Allah'a dinini öğretmeye kalkamaz. Kimse Allah'ın dinine zam yapamaz. Kimse Allah'ın dininden indirim de yapamaz. Ben dahil hiç kimsenin Allah dini konusunda lafı eveleyip gevelemesi, sol kulağını göstermek için sağ elini boynunun arkasından dolaması, dilini ve sözünü eğip bükmesi, lafı döndürüp dolaştırması, imalı ve üstü kapalı konuşması ve yazması sağlıklı, doğru, iyi bir tutum ve yaklaşım değildir. Benim bu husustaki düşüncem ve samimi kanaatim budur. Hepimiz biliyor ve inanıyoruz ki, din vaz'etmek yalnız ve sadece Yüce Allah'ın tekelindedir. Allah bu konuda hiç bir insana veya varlığa izin ve yetki vermemiştir ve Kendinden başkasının din kuralı koymasına müsaade etmemiştir. Bu ana ilkenin doğal kaynağını ve dayanağını Kuran'dan almayan bir emir, yasak, öğüt veya uyarı ilahi din, Tanrısal din değil demektir. Kuran dışındaki bilumum dinsel etiketli ilkeler, buyruklar veya yasaklar; adına ister sünnilik, ister Şiilik diyelim, ister Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Mutezile, Kaderiye, Cebriye vb. mezhep diyelim, ister tarikat, cemaat, okul, akım, tasavvuf gibi görüşler diyelim bütün bunların hepsi birer insan görüşü olup sonuçta örf, adet, gelenek-görenek gibi kültürel birikimlerden, deneyimlerden farklı, inanç, anlayış, ve yaşam şekillerinden ibaret olgulardır. Ama hiç biri tanrısal din değildir. Din dışında kalan bu kültür ürünleri insanlığın bilgi ve deneyim birikimleri olmaları hasebiyle Kuran'a aykırı olmayanlarından yararlanılır. Bunda hiç bir sakınca yoktur. Ama bunlara hiç bir şekilde din denilemez, dinin ilkeleri veya buyrukları gözüyle bakılamaz. Bunların Kuran gibi bağlayıcılıkları yoktur. Çünkü İslam, bir kamp, kavim, millet ve bölge dini değildir. İslam yaratılış gerçeğidir. İslam'ın geniş çerçeveli anlamını ve mahiyetini Kuran belirler, insanlar değil. Sünnet, icmaa ve kıyas dinsel ilke belirlemede yer alamazlar. Bu unsurlar Kuran'ı anlamaya, kavramaya ve içselleştirmeye yardımcı olabilirler belki. Ancak din olamazlar. "Elçi kendi arzularına göre konuşamaz. Onun konuşmaları kendisine vahyedilen ayetlerdir.' (Necm/3-4), Hakka/44-47, Enfal/46-49) İslam; Allah'a teslimiyet tavrının adıdır; klik veya fırkanın, bir takımın ya da ekibin adı değil. Sonuç olarak müslümanın teslimiyeti doğrudan doğruya aracısız ve vasıtasız olarak Allah'a olacaktır, yoksa din sınıfına değil. Unutmayalım; tevhit, kişilerin iyi niyetli olmalarıyla değil, Kuran'ın ölçülerine sadakatle ayakta durur. Bu cümleden olarak Kuran'a göre:

1. Hiç bir kimse bir başkasını 'Allah'a yaklaştırmaktan' söz edemez.

2. Konumu, sınıfı veya sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin Allah ile kul arasında 'jandarmalık', 'bekçilik', 'vekillik' yapma hak ve yetkisi yoktur.

3. 'Tebliğ ve irşat adamı', insanı Allah'a yaklaştıran değil, Allah'ın zaten 'insana 'en yakın, şah damarından daha yakın varlık' olduğunu duyuran ve belleten adamdır.

Ayrıca bir hususa açıklık getirmeliyim: Acizane benim niyetim ve maksadım kimseyi eleştirmek, kimsenin yanlışlarını,doğrularını göstermek, kimseye akıl öğretmek, kimseye laf yetiştirmeye çalışmak değildir. Hele kimseye dini öğretmek hiç değildir. Bu sözlerim lütfen yanlış anlaşılmasın! Ben Kuran'dan ne anladığımı, Kuran'ın ne dediğini benim nasıl ve ne şekilde anladığımı dillendirmeye çalışıyorum yalnızca. Allah, her şeyi insanın emrine vermiştir; görünen ve akıl gibi, enerji gibi görünmeyen varlıkları insanın yararlanmasına tahsis etmiştir. Bunları insanların, lütfettiği nimetlerden bol bol yararlanmaları ve Kendisine şükretmeleri, teşekkür etmeleri, sahip oldukları nimetleri ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaları; yeryüzünde adaletle hükmetmeleri, zulmü ve terörü önlemeleri ve böylece huzur, güven ve mutluluk içinde yaşamaları için yapmıştır. Yüce Yaratıcı, kendinden bir iyilik ve ikram olarak insanlara yol gösterici, uyarı, öğüt ve müjde olan kitap göndermiştir ve onları iyiye, güzele, doğruya ve Hakk'a kılavuzlamıştır. Öyle ki, Kuran'da hiç bir eksiklik yoktur. Kuran her şeyi açıklamıştır. Kuran, anlaşılmaz ve kapalı bir kitap değil kitabı mübindir; apaçık bir kitaptır. Kuran yeterlidir: "Ey Muhammed! Halkının dili arapça olduğu için Biuz, bu Kuran'ı sana arapça olarak, arap diliyle ifade edilmiş bir hitabe olarak indirdik. İnsanlara yeni bir öğüt oluştursun diye Kuran'da tehditleri, her türden uyarıları tekrar tekrar anlattık ki, Bize karşı sorumluluk bilinci taşısınlar, Kitap onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin." (Taha/113) "Yemin olsun! Biz bu Kuran'da insanların anlamaları için her hususta her türlü örneği verdik, açıklamalarda bulunduk. Yine de inkarda direniyor, gerçeği örtmeye çalışıyorlar." (İsra/89) "Yemin olsun! Biz bu Kuran'da insanlar için her şeyi ayrı ayrı, çeşitli örnekler vererek açıkladık. Fakat insan tartışmaya çok düşkündür." (Kehf/54) "Bu Kuran'ı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır." (Ankebut/51)

NEDEN ACABA?

Kuran'ın anlaşılmasının önündeki en büyük engel, yani kabahatin büyüğü, dinsel eğitim veren okullarımızdaki müfredat programının içeriğidir desek, yanlış olmaz herhalde. Zira okullarımızda ve Kuran kurslarımızda, Kuran'ın içeriği, anlamı ve mesajından çok; buralara insanlarımızın, ailelerimizin iyi niyetle, samimi duygularla gönderdikleri çocuklarımıza Kuran yerine insan görüşlerinden oluşan malumatlar, rivayetler ve hurafeler öğretiliyor. Müslümanlar, özellikle ilahiyatçılar Kuran'dan niye korkuyorlar? Kuran'ın deyimiyle 'Kuran'dan ürküyorlar?' (Müddessir/49-52) Ve 'Kuran yeterli değildir', 'Kuran anlaşılmaz', 'Kuran'ı biz anlayamayız. Kuran'ı ancak alimler anlar. O Alimler de anladıklarını kitaplara yazmışlardır ve kendileri de ölmüşlerdir. Bize düşen şey onların kitaplarını okumaktan ibarettir', 'Din, imamlar tarafından yazılan kitaplardan ibarettir' gibi lafları deme ihtiyacını neden duyuyorlar acaba? Doğrusu ben merak ediyorum ve bu sorunun cevabını tam olarak bilmek istiyorum. İlahiyatçılarımız, uzmanlık alanları Kuran olan bilim insanlarımız oturup sadece ve sadece Kuran'ı başından sonuna kadar sindire sindire, anlayarak ve üzerinde uzun uzun düşünerek okuyorlar mı? Okuyor olsalardı günlük yaşamları, düşünceleri, konuşmaları, söyledikleri ve yazdıkları çok farklı olurdu diye düşünüyorum. Yüce Yaratıcı, şu ifadelerle kimleri kastediyor olabilir? "Onlardan öyleleri vardır ki, Allah'ın kitabında olmayan şeyleri kitaptan sanasınız diye dillerini kitaba doğru eğip bükerler, coşkulu bir şekilde anlatarak Allah'ın kelamına benzetmeye çalışırlar. Allah'ın sözü olmadığı halde 'Bu Allah katındandır', 'bu kitaptandır' derler. Bile bile Allah adına yalan söylerler. (Ali İmran/78)

ÖZSÖZ: Ey Muhammed! O hâlde bu Kuran’ı yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız. (Kalem/45)