Kölelik, Kulluk, Dostluk

M. Fatih Ergenekon

VAN 15.11.2017 08:53:08 0
Kölelik, Kulluk, Dostluk
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sualler bir toplumun kalitesini, kültürünü, bilgi seviyesini gösteren yegane ipuçlarındandır. Sual kelimesi ile mesuliyet kelimeleri aynı kökten türemişlerdir zira sual aynı zamanda içinde sorumluluğun da olduğu bir eylemdir.  Arapça sülasi mücerred kökü se’ele hem “sordu” hem de “istedi” anlamlarına gelmektedir. Zira sual aklın teri, sancısı ve kaygısıdır.  

Toplum olarak genelde ve bilhassa Ramazan aylarında  sorulan soruların kalitesizliğinden ve her yıl aynı soruların tekerrür etmesinden dolayı duyduğumuz rahatsızlık ve bir adım daha ilerisiyle eleştirilerimiz her geçen gün artmaktadır. Bu artışa rağmen ekseri din adamlarımızın (!) hayıflanmaktan ya da para kazanmaktan öte bu uğurda mücadele vermemelerini de geçerek bu durum karşısında dertlenmemeleri, bu olumsuz tablonun ortaya çıkmasında önemli bir etken olarak gözüküyor. 

Sorunun temeline indiğinizde ve sorulara göz attığınızda karşınıza (samimi de olsa) yapılan ibadetlerin kabul olup olmayacağı endişesi taşıdığını görüyorsunuz ancak bu durum din dendiğinde akıllara yalnızca ibadetin geleceği gibi bir başka ve daha büyük bir sorunu doğuruyor.  

‘Din yalnızca ibadet midir, dini yaşama alanı yalnızca camiiler midir, din sosyal hayatın dışında kalan yalnızca belli vakitlerde bir takım ritüellerle eda edilen bir şey midir gibi sorular ya da anlamak, anlatmak, adanmak yerine tüccar mantığı ve cennet kaygısı gibi sorunlar...’

“İbadetlere” ve “ilm-i hal’e” hapsedilmiş bir dinin ve tutsak olan Müslümanların bu zincirlerinden kurtuluşunun reçetesini yine Kur’an’ın ruha işleyen ve insanın dönüşümünün yegane kaynağı o mübarek ayetlere yolculuk ettiğimizde buluyoruz: “De ki: "Size tek bir öğüdüm var: ister başkalarıyla beraber ister yalnız başınayken, Allah'ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini asla (unutmayın)!” (Sebe 46)

Ve temel soru(n): Allah’a köle olmak mı, Allah’a kul olmak mı, Allah’a dost olmak mı? 

Allah insanı yalnızca varlık aleminde ki canlılar içinden seçmekle kalmamış, insana irade vererek insanı sorumlu kılmıştır. Kulluk ise içinde imanın, bilginin, iradenin, şuurun aklın yer almış olduğu bir durumdur.  Allah insana irade vererek insandan köle olmasını değil kul olmasını istemiştir zira hiçbir efendi kölesine irade vermez, iradesi olan ise köle olamaz. O halde kul olmak daimi bir bilinç, yaşam tarzı ve her an Allah’ın huzurunda olma şuuru diye tarif edilebilir. Köle ve kul farkını ayırdıktan sonra ya dost olmanın hakkı? Bakara suresi 257. Ayete bakalım: “Allah mü’minlerin dostudur.” Yani mü’minlere yakışanın Allah’ın kölesi olmaktan ziyade Allah’a dost olma kaygısıyla hareket etmesi. Allah’a dost olmak için bedel ödemek, dostluğun gereğini yerine getirmek.  Tıpkı mü’minlerin Allahtan korkarken “Allah cezamı verecek, beni mahvedecek” diye korkması gibi değil, “Ya Allah’ın sevgisini kaybedersem, Allah’ı kırarsam, Allah darılırsa” gibi içinde sevginin olduğu korku taşıması gibi. 

Ve Allah’ın derdiyle dertlenerek Allah dostlarının müjdesi mi? Peygamberimizin dilinden: “Her kim dertleri tek bir dert yaparsa (Allah’ın derdini dert edinirse)  Allah onun, dünya ve ahiret işlerinden dert ettiği her şeye kâfi gelir.” Dostluk deyince İbrahim as’ın dostluğu hatırlanmalı. “Rabbimiz! Onlar arasından kendilerine senin mesajını okuyacak, ilahi kelamı ve hakikate mutabık hüküm vermeyi öğrenecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Çünkü yalnızca Sensin her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden de Sen.” (2/129) 

Yalnız yaşadığı asra değil, kendinden sonra ki insanlık içinde kaygılanmak, dertlenmek ve yalnız kendisi ya da Müslümanlar için değil tüm insanlık için saçlarını ağırtmak.. 

Kur’an ile saçı ağıran Allah dostlarına selam olsun.