Kimliğimiz ve gerektirdikleri

Kadir Çiçek

VAN 8.11.2017 09:25:02 0
 Kimliğimiz ve gerektirdikleri
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Kimliğimiz ve gerektirdikleri

Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit ve örnek olsun, siz de insanlara şahit ve örnek olasınız... (22/Hac:78. Ayet)

İnsanı, insandan daha iyi tanıyan ancak onu var edendir. Yaşadığımız dünya, insanın kendisinin hangi hal üzere olduğunu belirleme yeridir. Durulan nokta, savunulan düşünceler, verilen kararlar ve ortaya dökülen davranışlarla insan, kendisinin ne olduğunu ve konumunun neresi olduğunu belirler. Ne olduğumuz, aslında kimle olduğumuzun karşılığıdır. Kimiz, kimlerleyiz ve kim içiniz?

Kur'an sizi "Müslüman" olarak tanımlıyorum diyerek her türlü kimlik türemesini baştan reddetmektedir. İster Islâm içinde bir alt kategori olarak yeni bir grup adlandırması, ister Islâm dışı herhangi bir hizip olsun; eğer duygu, düşünce ve hayata bıraktığımız izlerde onların etkileri ağırlıklı ise; dolayısıyla Kur'an çizgisinden az veya çok uzak isek yeni kimlik tanımlaması kapsamına girmişiz demektir. Bu tehlikenin farkına varabilmek için hayata öncelikle vahiy gözüyle bakmak gerek. Vahyin gözüyle bakmamız, davranışlarımızın "Allah'ın vurduğu boyayla" boyanması anlamına geliyor. Allah'ın boyası ile boyanmak, Allah'ın verdiği kimliğe razı olmak ve verilen kimliğin gerektirdiklerini yerine getirmek için ortaya çaba koymaktır.

İnsan kimlikle var olur, kimliksizlikle niteliksiz olur. Kimliğimizin ne olduğu, kitabımızın adını belirler;flu haldeki kimlikler de mürekkebi bitmiş kalemleri simgeler. Allah için karar vermiş, ayağa kalkmış ve yola koyulmuş kişilerin kalemlerindeki mürekkepleri bitip tükenmeyen cennetin ırmakları gibidir. Ve bu cennete kimliksiz, dahası kalitesiz kimlik ile girilmez.

Var olmamızın bir neticesi olan kimliğimizle zamanın bataklığına küfretmeyi değil, bu kimlikle ve bu kimliğin gerektirdikleri ile bu bataklığı kurutma savaşı vermeyi tercih etmeliyiz. Taşıdığımız kimliğin anlam yüklü olması, mücadele yürüttüğümüz yerin koordinatlarına bağlıdır. Bu koordinatların zihinlerimizde kalıcı noktalara sebebiyet vermesi gerekiyor ki anlamlı oluşumuz süreklilik arz etsin. Dahası, nerede durduğumuz ve neyi haykırdığımız, kimliğimizden akseden rengin etkisini belirler.

Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde durmamak ve durmayı reddedip koşar adımlarla doğru olana koşmak bu kimliğin hedeflerinin başında geliyor. Duraksayıp geriye bakma zamanı değil, ileriye atılmak, koşmak, yorulmak ama yine de doğrulmak ve durmamak zamanı. Neyi elde ettiğimiz değil, neyi savunduğumuz, nerede durduğumuz, ne olduğumuzdur aslolan. Ne olduğumuza dair verebilecek cevaplarımız çoğaldıkça, zihnin derinliklerindeki soruların yükü o kadar hafifler. Başka bir deyişle cevaplarımızın netliği, soruların bulanıklığını yok edecektir.

Kalpleri karanlığa davet eden kimliklere icabet etmek yerine hikmet denizine yelken açan Kur'anî kimliğe kaçarcasına giden gençler doğurmalı eylemlerimiz ve mücadelemiz. Ancak o zaman cennetler tahayyül eder kalplerimiz. Neticeler sarmasa da etrafımızı, sonuç elde edemezsek bile, en azından bir mazeretimiz olur Allah'ın sahip olduğumuz kimliğin hesabını soracağı günde. O halde "ne elde ettiğin" değil; "neyi dert ettiğin" sorusu meşgul etmelidir zihnimizi.

Hakikatle barışık ve kararlılığın merkezine vurulmuş  bir neslin geleceği, Kur'an sayfalarının arasındadır. Bu sayfaları insana, insanlığa, meydanlara, sokaklara, toplumun tüm hücrelerine taşımak, kimliğimizin temel misyonu olmalıdır. Zira bizi ayakta tutan dinamiği uzaklarda değil; kitapların, sayfaların, ayetlerin yüreğinde aramanın asıl realite olduğunu bilmemiz gerek.

Hayata serdiğimiz eylemler, zihnin düşüncelerinin hayata yansımış halleridir. Yüreklere doğru yol almış ve oraya varmışsa bu durumda eylemlerimiz kimliğimiz halini alır. Yani savunulan düşüncelerin hayata yansıyan yönü kimliklerdir. Bizim kimliğimiz de hakikat merkezli olup hakkın safında saf bağlamayı emreder. Ne sebeple olursa olsun hakikatin hayata yansımış halinden başka anlamlara bürünmeyi kabul etmez bu kimlik. Bu yüzden başka macera ve mecralarda gezinmek yerine, kitapla yoğrulmuş ve kişiliğin tohumlarında can bulmuş kimliğimizi yaşatmak olmalı gayemiz.

Şunun altının çizilmesi gerekir ki sahip olduğumuz kimliğimiz, kusursuz olmayı değil kusurlarla dikilmiş binaları yıkmayı amaçlar. Amacımız nispetince gayret etmek temel sorumluluğumuzdur. Sabıkalı kimlikleri yok etmeyi değil, ıslah etmeyi kendimize dert edinmeliyiz. Çünkü Kitabın kalbinde yatan kimlik ve kişiliklerin en belirgin özellikleri, yok etmek değil ıslah etmektir. Bundan ötesi kimlik inşasına değil kimlik sendromuna sebebiyet verir.

Sözün özü; duruşumuz ve yürüyüşümüz kimliğimizdir. Kimlik ile hayatın bir parçasına değil, tamamına dokunabilmeliyiz. Toplumsal diriliş için ayağa kalkıp hareket halinde olmak, kimliğimizin özünü oluşturur.