Kâhinler ve hikâye anlatıcılar

SüleymanSeyfi Öğün

VAN 12.02.2018 09:48:09 0
 Kâhinler ve hikâye anlatıcılar
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Kâhinler ve hikâye anlatıcılar
Teori; ne onsuz, ne de onunla olunması kolay olan; bizzat kendisi sorunlu bir kavramdır. Teorinin bir de komplo teorisi hâline gelmesi, tabloyu ağırlaştırıyor. Günümüzde entelektüel câmia îtibârıyla bu durumu bütün ağırlığı ile yaşıyoruz. Süreç nasıl gelişti, bir bakalım..

Zihinsel işlerle kâfî miktarda ilgilenmiş ve algıları açık kalmış insanlar biliyor ki, teorinin târihsel çevreyle iki türlü âlâkası vardır. Evvelâ içinden türediği târihsel bağlamı işâret eder. Yâni bir tarafıyla bağlam bağımlıdır. Meselâ Q.Skinner’a göre teori, içinden türediği çağın gerçeklerini yansıtır. O zaman sorulması gereken, meselâ “Eflâtun ideal devleti nasıl tanımlıyor?” sorusu kadar; belki de ondan daha baskın olarak; “Eflâtun’u ideâl devleti tanımlamaya; üstelik o şekilde iten şartlar nelerdir?"diye sormak gerekir. Buna îtiraz edenlerden birisi de J.G.A.Pocock’tur. Pocock’a göre teori târihsel çevresinin niteliklerine indirgenemez. Zaman ve mekânın etkileri hissedilse de görece olarak onlara aşkındır.

Doğrusu bu tartışmanın akademik inceliklerine dalmak bu yazının sınırlarını aşıyor. Ayrıca da bu tartışmanın teferruatlarına girmeyi fazla manâlı da bulmuyorum. Ama, teorilerin târihsel bağlamını, onu aştıkları noktalara nazarân daha mühim bulduğumu söyleyebilirim. T.Kuhn’un paradigma ile bilim arasında kurduğu ilişkiyi tekmil entelektüel dünyâ için de tekrarlayabilirim. Siyâset felsefesi de buna dâhildir. Ama teorinin târihsel olup olmamasından daha teorinin; siyâsal teori de buna dâhil; târihsel sağlamaya açık olmasıdır. Tecrübeler arttıkça, belli bir siyâsal felsefenin ne kadar tutunumlu olabildiği, bir geleceği olup olmadığı hakkında sağlaması yapılmış bir şeyler kalır zihnimizde.

Siyâsal teoriyi güçlendiren bâzı şartların mevcût olduğunu düşünüyorum. Bu şartlar aşınırsa teoriye duyulan ihtiyaç da azalır. Bir bakalım: Bunlardan ilki umut ve beklenti yaygınlığı ve yoğunluğudur. Teori bunlara bir karşılık bulmaya çalışır. Eğer; Hegelci manâda “kurucu” temelde büyük bir sıçrama, değişim bekleniyorsa teori felsefîleşiyor. Eğer Kantçı manâda “düzenleyicilik” ihtiyacı varsa teori bilimsel-mühendislik mahsûller ortaya koyar. Meselâ ilki 19. Asır'da, diğeri ise 20. Asır'da görülmüştü. Ama eğer, kurucu ve düzenleyici temelde beklentiler ve umutlar azalmışsa teorinin güdükleşmesi de şaşırtıcı olmamalıdır. 21. Asır için sıklıkla vurgulanan; meselâ Bauman gibi düşünürlerin hârikûlâde işlediği “belirsizlik” teması varsa hayli tuhaf bir entelektüel iklime girmişiz demektir.

Belirsizlik, kurucu ve düzenleyici iddiaları çökertiyor. Bunun yerine spekülatif düşünceyi çağırıyor. Spekülatif iddiaların entelektüel dünyâya getirdiği mâliyet çok ağır. Bir defâ, veri belirsizlik olunca, haklı çıkmak veyâ çıkmamak değil; doğrulanıp doğrulanmamak başat güdüyü ve endişeyi oluşturuyor. Meselâ siyâset felsefesi bir tahlil yapar ve bu tahlillere dayalı olarak bir projeksiyonda bulunurdu. Tahliller kapalı veya üzeri kapatılmış düzenliliklerin açığa çıkarılmasını sağlardı. Bakış, dağınık, örtük, kapalı olanın açığa çıkarılmasıydı. Ama asla belirsizlik temelinde olmazdı. Mühendislik teori de buna benzer olarak açığa çıkan hususların düzenleyici bir akıl ile işlenmesini ve yine düzenleyici aklın kâidelerine göre sistematik bir işleyişe kavuşturulmasını esas alırdı.

Gelin görün ki, belirsizlik veri alınınca tahlil manâsını kaybediyor. Bunun iki açılımı olduğunu düşünüyorum İlki kumar; diğeri ise komplo.. İlkinden başlayalım.. “Belirsizlik o kadar derin ki, sicili zâten bozuk olan kurucu ve düzenleyici akıllar bunun üstesinden gelemez” diye düşünmeye başlıyoruz. Kurulan ve düzenlenmiş olanlar yıkıldıkça, belirsizlik artacaktır. Meselâ Yeni Dünyâ Düzeni'ni beklediğimiz gibi, bir süre bulanmış suyun durulmasını bekleyebiliriz. Bu olmayınca , belki biraz sinirleneceğizdir. Ama, o saat aklımıza çok daha şeytânî bir fikir gelecektir. Sakın belirsizlik altın değerinde bir târihsel fırsat olmasın… Eğer bulanıklık devam ediyorsa, kurucu ve düzenleyici aklın yerini bir düşünce oportunizmi ; daha doğrusu oyuncu-kumarcı bir psikoz alıyor demektir. Bu aynı zamanda târihe yeni bir entelektüel tipini de hediye edecektir; haklı çıkmaktan çok yatırdığı bir düşünce (?) kuponunu “tutturmanın” peşinde olan bir entelektüeli. Olgulardan fal tutan kâhin.. Tutturduğu nispette; işin moral-insânî mâliyetlerini umuruna koymadan; “Dememiş miydim?” diyebilmenin hazzını yaşayacaktır o. Masaya yatırdıklarını, oburca katlayabilmektir artık mârifet. Târihsel sağlamanın endişesinin tutturma telâşına evrilmesidir bu. Tuhaf olan kaybetmenin mâliyetinin neredeyse sıfır olmasıdır. Normâl kumardan farkı da budur. Sermâye namütenâhidir. Her zaman ileri sürülebilecek bir iddianız vardır. Dün kaybetmiş olabilirsiniz. Ama yarın bütün kayıplarınızı telâfi edebilirsiniz.

Nihâyet komplo teorileri.. Evet, kumar canınızı sıkarsa, başka bir oyun onun yerini alabilir. Belirsizliği sanal düzlemde belirli hâle getirecek , ama sağlaması asla yapılamayacak komplo teorileri sizi bekliyor demektir. Müthiş bir polisiye roman okumak veyâ bir gizem filmi izlemekten farklı değildir bu. Kâhinin teoriyle işi yoktur. Atmıştır, tutmasını bekler. Komplo teorisyeni ise atmaz ki tutsun. O bağ kurar..Sağlaması olmayan; ama anlattıkça sağlamaya dönük ihtiyâcı da sönümlendiren bir anlatıdır o..

Hâsılı etrâfımız kâhin ve hikâye anlatıcılardan geçilmiyor…