Kerbela hüznü

Yusuf Ziya Cömert

VAN 21.09.2018 09:22:58 0
 Kerbela hüznü
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Zihnimizde dağınık, bulutsu bir halde duran bir kavramı daha güvenilir bir mevkie raptetmek için sözlüklere bakmak faydalıdır.

Bazen, zihnimizde yeri çok sağlam olan kavramlar, kelimeler için de sözlüğe bakabiliriz.

Acaba lügatte ne yazıyor?

Benim bu kelime hakkındaki bilgim doğru mu?

Lügat, yeterince isabetli bir tarif getirebilmiş mi?

Aşure için sözlüğe baktım.

Aşureyi biliyorum.

Üstelik, kelimenin bende de bir hikayesi, seyrü süluku var.

Ama bakayım, sözlükteki kelimeyle bendeki kelime ne kadar birbirine benziyor.

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde şöyle yazıyor:

Buğday, nohut vb. tanelerle kuru yemişlerin bir arada şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tür tatlı, alaca aş.

Arkasından, cümle içinde kullanımına bir örnek.

“Aşure yiyen İhsan, Orhan’ı görünce kaseyi ve kaşığı birdenbire elinden bıraktı.”

Bir başka internet sözlüğünde ikinci bir tanım yapılmış.

“İçinde birbirine aykırı değişik öğeler bulunduran karışım.”

Bu tanımın altında tırnak içinde fakat sahibi belirtilmemiş bir örnek cümle yer alıyor.

“Osmanlıca gibi bir aşureden özleşmeyle kurtulduk.”

Cümle kime aitse, herifin derdi kelime falan değil. Laf sokuyor.

Ne kadar kurtulduysan dilin o kadar fakirleşti haberin yok!

Bırakalım tırnağın içindeki arkadaşı. Aşure’ye dönelim.

Aşure kelimesinin benim hayatımdaki seyr u sülukunu şöyle özetleyebilirim.

Çocukluğumda, bir İstanbul kışında kelimeyi işitmeye başladım.

Sonra, Aşure tatlısını tanıdım.

İçinde her şey var.

Babam da bu durumu izah ediyor. Nuh’un gemisinde erzak tükenmeye yüz tutmuş. Eldeki malzemenin herhangi birinden gemideki efrada yetecek kadar yemek yapılamıyor.

Bunun üzerine, eldeki malzemenin tamamından bir yemek pişirmişler. ‘Aşure’ geleneği o zamandan kalmış.

(Bazı İngilizce sözlüklerde Aşure’ye Noah’s Pudding karşılığı verilmesi, herhalde yabancılar kolay anlasın diyedir.)

Sonraları Muharrem’in Hicri takvimde başlangıç ayı olduğunu öğrendim.

Yani Muharrem’in 1’i hicri yılbaşı.

Bu arada, İslam Medeniyeti’nin Batı’dakine benzer bir yılbaşı kültürü üretmediğini not edelim.

Daha sakin, daha ruha dönük bir Muharrem’imiz var. Oruç tutacaksın. Başka törensel bir şey yok.

31 Aralık’ta Mekke fethinin miladi yıldönümünü alternatif yılbaşına dönüştürmek de biraz zorlama.

İçindeki ‘gösteri’ saiki fark ediliyor.

Aşure’nin ‘onuncu’ anlamına geldiğini ve bundan Muharrem’in onuncu gününün kastedildiğini de çok geç olmayan bir zamanda öğrendim.

Sonra bir rivayet.

Nuh’un gemisi Aşure günü Cudi Dağı’na inmiş. Kızıldeniz, Aşure günü yarılmış. Yakub ile Yusuf Aşure günü kavuşmuş. İsa Aleyhisselam Aşure günü göğe yükseltilmiş.

Büyüklerimizden de Muharrem orucunu işitiyoruz. Tutuyorlar, sessiz sessiz bir şeyler ediyorlar. Henüz bize öğretmiyorlar.

Buraya kadar, ne İmam Hüseyin var, ne Kerbela.

Bu bir eksiklik değil mi?

Bizler, İmam-Hatip’te İslam Tarihi okuduğumuz için, Aşure’nin ‘öteki’ anlamından haberdar olduk. Yine hiç yoktan iyi.

İran İslam Devrimi sürecinde kulağımıza bir şey çalındı.

“Küllü yevmin Aşura

Küllü Arzin Kerbela.”

Her gün Aşure’dir. Her yer Kerbela’dır.

Merak ettik. Eğildik. Baktık. Orada, bizim toplumumuzun yeterince öğrenmediği, üzerinde yeterince durmadığı bir “Aşure” olgusu var.

Tamam, biliyoruz Yezid’in kötülüğünü.

Biliyoruz, Hz. Hüseyin’in şehadetini.

Seviyoruz Ali’yi Hüseyin’i...

Bu kadar mı?

Geçiştirilebilir bir mesele midir Kerbela?

Geçiştirilebilir bir gün müdür Aşure?

Aşure, bizim tarihimizdeki en büyük kırılmalardan birisinin günüdür.

Kötülüğün iyiliği, kötünün iyiyi katlettiği gündür.

Gözü dönmüş vahşetin Peygamberimiz’in gözbebeği Hüseyin’ine ve evlatlarına kıydığı gün.

Tarihimizin utanç günüdür.

Acı bir gündür.

Hz. Hüseyin, tarihimizin en büyük mazlumudur.

O günden, o kötülükten, o zulümden alınacak çok derslerimiz var.

Aşure geleneğimiz güzel. Ama, ‘Aşure’yi bir ‘tatlı’ ismine indirgemek hiç güzel değil.

Aşure bilinci, olmazsa olmaz.

Ve Kerbela hüznü.

Olmazsa olmaz.