Kendi Müslümanlığını bir başkası sorgularsa ne hisseder?..

Oysa Müslüman’ın görevi yargılamak değil, tam aksine davet etmektir.

VAN 27.08.2014 21:18:30 0
Kendi Müslümanlığını bir başkası sorgularsa ne hisseder?..
Tarih: 01.01.0001 00:00

Din denince akla İslam’ın geldiği, dolayısıyla bu dinin müntesiplerinin isminin Allah tarafından Müslüman olarak adlandırıldığı ve tebaanın bu adla anılmasına rağmen, acı veren soru sorulmasına anlam vermekte zorlanıyor insan.  

Toplumda oluşturulan algının az da olsa olguya dönüşmesiyle birlikte hiç kimse durduğu yeri, inandığı değeri, savunduğu düşünceyi, referans aldığı yolu doğru okuyamıyor/okuyamaz. Doğru okuyamadığı gibi sorduğu soru sahicilikten uzak sahte soru niteliğinde olur. Soru sahte olunca alınacak veya verilecek cevapta doğal olarak sahte olacaktır!.

Oluşan algı nedeniyle Sanki bir insanın Müslüman’ım demesi yetmiyormuş gibi hangi guruptan olduğu da sorulmaktadır. Bu durum tam da İslam ve Müslüman düşmanlarının oluşturmak istedikleri varmak istedikleri hedeftir. Eğer bu soru toplumun önemli bir kesimi tarafından soruluyorsa ki, sorulmaktadır demek ki durum vahim!

Müslüman’ım diyen ve Müslüman olduğu bilinen birine hangi gurup, cemaat, mezhep vs. densin diye sorma ihtiyacı hisseden biri acaba kendi Müslümanlığını bir başkası sorgularsa ne hisseder?..

Veya bağlı olduğu herhangi bir ekolle göre kişinin Müslümanlığı değer bulup tescil ediliyorsa burada insan hangi Müslüman, neye göre Müslüman sorularını sormadan edemiyor!.

Müslümanların böylesi anlamsız, anlamsız olduğu kadar sahte olan böyle bir soruyla meşgul oldukları bu süreçte her kesimin etkilendiği gibi doğal olarak Müslümanlarda etkilenmektedir, Müslüman’ın etkilenmesinden en fazla hoşlanan tipler Elbette ki İslam ve Müslüman düşmanları olacaktır.

Şeytanın en fazla hoşlandığı neyse, İslam ve Müslüman düşmanları da doğal olarak hoşlanırlar. Şeytanın hoşlandığı birçok şey vardır, ancak bunlardan biri beklide en önemlisi insana kendisini unutturmasıdır. İnsan kendisini unutunca doğal olarak yaratanını ve rabbini de unutmaktadır.

Allah kendisine tabi olanlardan şunu istemektedir. “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin. (Al-i İmran:102)” ayrıca.

“Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur-an'da) size "Müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! (Hac:78)”

Allah yolunda hakkıyla cihad, hakkın yeryüzüne tecelli etmesi için Müslüman’ın hareket halinde olmasıdır. Adem(as)’dan bu yana tüm insanlığa Allah Müslüman ismini vermiş, bu isim gerek son kitabımız kur-an’ı kerimde gerekse diğer kitaplarda da bu adla anıldı.

Çünkü Müslüman, sadece Allah’a boyun eğer, hakka uyar, söz dinler itaat eder, verilen emre göre hareket eder. İnsanlar sahip oldukları bu özellikleri sayesinde bir otoriteye bağlanıp beraberce hareket ederler. Müslüman kimliğinin dışa vurumu kıldığı namazla, verdiği zekâtla, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmakla, verdiği sözü yerine getirmekle, emanete ihanet etmemekle, yalan konuşmamakla kendini gösterir.

 

Son dönemlerde adeta günah ve hata arama timleri kuruldu, herkes kendini yargıç konumuna koyarak bir diğerini yargılamaktadır. Oysa Müslüman’ın görevi yargılamak değil, tam aksine davet etmektir.  “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl: 125)”

Birbirimizin günahlarını detektörle aramaya başladık, oysa olması gereken bu değil, tam zıttı. Bu gün yaşanılanlar karşısında, bir özeleştiri yapabilmeliyiz, çünkü özeleştiri yenilginin değil aksine erdemliliğin gerekçesidir. “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat:12)”

Toplumsal yaşamın laçkalaşmasının önüne ekonomik iyileştirmeler yeterli gelmez, aksine toplumun daha da yozlaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, toplumda ihya projeleri yerine ıslah projeleri ele alınmış bu konuda Müslümanlar üzerlerine düşen görevi yerine getirebilmiş olsalardı toplumumuz şu anda içine düşmüş olduğu atmosfer ortamında olmaz, Müslüman’a acı veren soruları sormazdı!.

Nasihatlerin musibetlerden evla olması dileğiyle.