Kemalistin bilinçaltı

ALİ BAYRAMOĞLU

VAN 2.10.2014 11:30:08 0
Kemalistin bilinçaltı
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Bazen tekrarda fayda var. Bugün yapılan örtü ve okul tartışmalarına, laiklik göndermelerine bakınca, siyasi iktidar takıntısı dışına çıkıp, ülkenin son yıllarda aldığı yol üzerinden konuşmak tekrar önem kazanıyor.

Dün yazdım:

Bugün etrafımızda olup bitene bakınca 'İslamın bir itiraz, bir isyan aracı haline döndüğü radikal hareketler Türkiye'den her anlamda uzak duruyorsa, bunu kendi geleneklerimiz yanında, bir ölçüde AK Parti üzerinden yaşadığımız siyasi deneyime borçlu değil miyiz?'

Ne var ki bunun algılanması, bu varsayımın içerdiği değişim unsurlarının hissedilmesi kimileri için imkansız…

Nasıl?

Ortalama bir modernistin bilinç altı memleketi yıllarca şöyle açıklamıştır:

'Bu Müslüman ülke bir yandan laik ve demokratik bir rejimle idare edilir. Ancak bu laiklik varlığını İslami baskı karşısında ordu güvencesinde sürdürebilir. Bu durum, ordunun bu kaçınılmaz, hatta faydalı rolü demokrasinin kalitesini düşürür, ancak Türkiye'nin sosyolojik ve politik kaderi budur.'

Garip bir model…

Toplumu ideolojik bir yapıya indirgeyen, değişimi ancak belirli bir siyasi şemsiyenin sınırları içinde mümkün gören bu bakış, gerçeği ne kadar yansıtmıştır?

Hiç bir şekilde…

Türkiye'nin son 15 yıldır yaşadığı özellikle bu yüzden devasa bir sıçramadır. Eleştirilen AK Parti'nin son 12 yılda girdiği tüm seçimlerini kazanmasının ve bundan sonra kazanmaya aday olmasının arkasında da bu sıçrama yatar. Bugün kimi siyasi iktidar merkezli kimi hoyrat ve muhafazakar uygulamalara takılarak algılamaktan uzak durdukları budur.

Türkiye iki pistte ilerledi.

Bunlardan ilki, siyasetin toplum tarafından kuşatılmasıyla gelen bir dinamizm, farklı ve yeni bir 'toplumsal'ın yönlendirdiği 'siyasal' süreçtir...

İkincisi ise, farklı ve çelişkili çıkarları rasyonellikle bezenmiş tek ayaklı bir değer sistemiyle yöneten 'birey' yerine, farklı değer sistemlerini aynı anda tüketen, çok ayaklı, dolayısıyla çoğulcu bir yeniden bireyleşme, daha doğru ifadeyle şahıslaşma süreci ya da 'bireyin insana ulaşması süreci' oldu...

Üzerinde yaşadığımız topraklar bu iki eksenli gelişmeyi üç karşılaşma etrafında üretiyor. Ve her bir karşılaşmanın önemi toplum tarafından üretilmesi, toplumsalın öne çıkması, öne çıkan toplumsalın siyaseti kuşatması olarak karşımıza çıkıyor.

Karşılaşmalar şöyle sıralanabilir:

1. Dindar-laik karşılaşması

2. Kimlik-tarih karşılaşması

3. Asker-sivil karşılaşması

Dindar-laik karşılaşması farklı değer sistemlerinin bir bünyede yaşamaya başlamasının en

önemli üreticisi olmuştur... Seküler, dini, geleneksel ve modern değer sistemlerinin aynı kişi tarafından tüketildiği bir yapı yeni ve önemlidir.

Kimlik-tarih karşılaşması, cumhuriyet döneminin yeniden okunması, gayri müslimlerin keşfi, 1915 tartışması üzerinden verili kimliğin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması işlevini görmektedir. Toplum siyasetin önünde koşarak ona yol açmaktadır. Farklı değer sistemlerini besleyen bir işlev görmektedir.

Asker-sivil gerginliği son yıllardaki gelişmelerle ilk kez bir siyasi anlayış ile ordu arasındaki çatışma görüntüsünün ötesine geçmiş, ülke askerin siyasi ve askeri işlevlerinin toplum tarafından toplumsal gözle tartışıldığı bir noktaya gelmiştir.

Bu tespitleri yapmanın bile kimi çevrelerde AK Parti yandaşlığı olarak etiketleneceğinden şüpheniz olmasın.

Ancak asıl sorun sınıfsal

temelli bir AK Parti karşıtlığı,

AK Parti'nin kimi politikalarına, tarzına takıntı üzerinden bu değişimin bile algılanamamasıdır. Ya da bunların bir geri dönüş veya sıradan bir iktidar kavgasının araçları olarak görülmesidir.

Eski formülün yeni şekli işte böyle karşımıza çıkıyor.