Kemalist Rejim Değişmesin mi?

Kenan Alpay

VAN 26.05.2015 10:07:38 0
Kemalist Rejim Değişmesin mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Kenan Alpay

Seçim sürecini belirleyen birkaç ana gündem maddesi var. CHP, MHP ve HDP açısından ülkenin en acil ve ölümcül sorunları yoksulluk, yolsuzluk, israf, baskı, diplomatik açmazlar ve tek adam iktidarı olarak vurgulanıyor. Doğrusu AK Parti iktidarı bu söylem ve propagandaya zemin hazırlayacak epeyce malzeme de vermiyor değil.

İtiraz ve eleştirilerin bir kısmı doğru olduğu halde bile aslında hala imaj, gerçeğin çok önünde gidiyor ve mevcut olguları adeta eziyor yine. 7 Haziran seçim süreci mevcut şartlarda siyasi-ideolojik önem ve değerinden iyiden iyiye koparılmış durumda. Çünkü AK Parti iktidarı CHP’den Gülen Camiasına, MHP’den HDP’ye, TÜSİAD’dan Aleviörgütlere kadar görünüşte çok renkli cephenin bileşenlerini bir araya getiren ideolojik ortak payda ve motivasyonun önemini yeterince çözümleyebilmiş değil.

Ayrışma ve Çatışmada Kimlik Faktörü

7 Haziran seçimleri Türkiye ve bölge ülkeleri açısından ne kadar önemli? Tartışmaya açık bir konu olmakla beraber isterseniz muhalif kanadı temsil eden birkaç siyasal toplumsal aktörün bu meseleye yüklediği anlama bir bakalım.

İlk olarak Zaman Gazetesi’ne uzun bir mülakat veren ve Caferi/Şii kimliği temsil edenDünya Ehlibeyt Vakfı Başkanı Fermani Altun’un şu söylediklerine iyice dikkat edelim lütfen: “Tarihteki en büyük insan ayrımcılığını ve Ehlibeyt düşmanlığını yaşıyoruz. AKP dini siyasete alet ediyor. Aleviler çöpçülüğe bile alınmıyor. Önce Karunlaştılar, şimdi tam Emevileştiler.  Türkiye’de hiç iyi bir şey yok şu an. İnsanlar can korkusu çekiyor, onun için AKP’ye oy verilmemesi gerekiyor. Seçmen bu gidişata oy verirse Türkiye büyük bir felakete girecektir. 7 Haziran seçimleri bir dönüm noktasıdır.”

Fermani Altun’un toplumsal ağırlığını ve söylediklerinin tutarlılığını bir kenara bırakalım. İran ve Şiilik paranoyası zirvede seyreden Gülen Medyası’nın Alevi ve Şiilere olan yüksek ilgi ve alakasını da değerlendirme dışı tutalım. Ne demek tarihteki en büyük insan ayrımcılığı ve Ehli Beyt düşmanlığını AKP döneminde yaşıyoruz? Dini siyasete alet etme söylemindeki militan müptezellik bu çevrelere ne zaman bulaştı acaba?

Ya da “Türkiye’de hiç iyi bir şey yok. Can korkusu çok. Oy vermeyin AKP’ye. Yoksa büyük bir felakete sürükleniriz. Seçimler dönüm noktasıdır” tipi kara propaganda argümanları Kemalist-seküler devlet sınıflarından Caferi/Şii çevrelere hangi kanaldan sirayet etmiş olabilir acaba? Bu türden bir dönüşümün muhasebesini gerekçeleriyle birlikte yapmamak büyük bir kusur olacaktır.

İkinci örnek de şu olsun: AK Parti’de iki dönem milletvekilliği ve genel başkan yardımcılığı yaptıktan sonra tekrar aday gösterilmeyen Dengir Mir Mehmet Fırat’ın öyküsü de bu çerçevede öğretici bir muhteva taşıyor. Kısa bir süre önce başlayan flört şimdilerde Fırat’ın HDP Mersin milletvekili adaylığıyla resmiyete dönüşmüş durumda.

Ulusal Rejimin Devşirme Muhafızları

Fırat’ın feodal ve seküler kimliğiyle öne çıktığı bilmeyenler açısından yeni partisine uyum sağlamaktaki son derece içten ve hızlı manevra kabiliyeti kimilerine heyecan verici gelebilir. Fakat psikiyatrik açılımlardan rejim muhafızlığına kadar geniş bir yelpazede seyreden siyasal söylemlerine odaklanmak daha faydalı analize ulaştıracaktır bizleri.

Ekonomide daralma, kriz, zam söylemlerinin ardından sözü “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın psikiyatrik tedaviye muhtaç olduğu” gibi bir ithama getiren HDP’li Fırat’ın topluma yaptığı çağrı, baştan sona kadar korku ve felaket uyarılarıyla örülü. Dinci tehdide karşı teyakkuz ve seferberlik çağrısı TSK, TÜSİAD, CHP ve Yüksek Yargı gibi klasik Kemalist kurum ve aktörleri nasıl da çoktan aşmış derseniz buyurun Fırat’ın Zaman’daki şu beyanatını birlikte okuyalım:

"7 Haziran'dan sonra eğer ülkede böyle ruh sağlığı bozuk bir kişinin yönetimi altında kalmak istemiyorsanız, bunun önüne mutlaka geçmemiz lazım. Çünkü ruh sağlığı bozuk olan insanın ne yapacağı belli olmaz. Bir gün sabah kalkarız ki Türkiye, Suriye topraklarına girmiş ve savaş başlamış. Bu bir şaka falan değil, samimi olarak söylüyorum. Allah korusun, Türkiye Ortadoğu bataklığına girerse, bir daha çıkmamız da mümkün değil. On binlerce şehide, yüz binlerce gaziye hazır olmamız gerekir. O bakımdan 7 Haziran seçimini, milletvekili seçimi olarak algılamayın. 7 Haziran seçimi, Türkiye'de bundan sonraki rejimin ne olacağının seçimidir."

Mesele Bekir Coşkun, Koray Çalışkan, Hasan Cemal, Emre Uslu gibi çoktan karikatürleşmiş karakterlerle makara sarmayı çoktan aşmış durumda. Türkiye’de celladına âşık olma hastalığı maalesef Alevi toplum kesimlerinden ibaret değil. Mezhebi-etnik aidiyetleri dolayısıyla Kemalist rejiminin tahkir edip ezdiği kimi fert ve toplum kesimleri durumdan vazife çıkarmak için fırsat kollayacak kadar hastalıklı karakterlerle maluller.  Fermani Altun’un “Ehlibeyt düşmanlığı ve Emevileşme” vurgusu ile Mehmet Fırat’ın “Ortadoğu bataklığı ve rejimin bekası”na ilişkin kaygılar nihayetinde yeni anayasa, çözüm süreci ve başkanlık sistemine gelip dayanıyor.

Kimlerin kripto olduğunu, kimlerin devşirme olduğunu net olarak bilemem. Ancak Kemalist ideoloji ve kurumların sızma, kuşatma, kullanma ve ötekileştirip seytanlaştırdıklarını dahi kendi bekası adına seferber etmekte, cepheye sürmekte son derece marifetli olduğunu söyleyebilirim.