Kalıcı Bir Barış İçin Değişmesi Gereken Akıl

Beytullah Emrah ÖNCE

VAN 9.05.2013 10:21:04 0
Kalıcı Bir Barış İçin Değişmesi Gereken Akıl
Tarih: 01.01.0001 00:00
Biliyoruz ki, hiç bir sorun, kendisini yaratan akılla çözülemez; özellikle de siyasal ve toplumsal sorunlar.

     Bugün üzerinde tartıştığımız ve onlarca yıldır on binlerce insanın hayatına kast etmiş, bölgedeki kardeş ve komşu halkları birbirine kırdırmış Kürt sorunu da, kendi egemenliğini, tek tipçi kimliğini ve resmi ideolojisini dayatan devlet aklının bir tezahürü olarak karşımızda durmaktadır.

     Haliyle devlet aklının, en son 1 Mayıs Taksim örneğinde olduğu gibi, bir yandan değişmediğine dair çok güçlü işaretler alırken, diğer yandan da devlet ve örgüt arasında böyle bir sürecin neden ya da nasıl başlatılabildiği bizce üzerinde durmaya değer bir soru işaretidir.

     Barış ve kardeşlik…

     Bunlar elbette ki hiç kimsenin itiraz edemeyeceği kavramlardır ve bunlara hayatiyet kazandırmaya dönük her süreci desteklemek, tarafımızca önemli bir sorumluluk addedilmektedir.

     Nitekim yıllardır bunun sivil mücadelesini her zeminde yürütmekteyiz. Fakat bir halkın en doğal sosyal, siyasal, kültürel ve eğitsel haklarının hâlâ bir pazarlık unsuru görüldüğü, hatta anadilde eğitim gibi en temel bir hakkın siyasal iktidar tarafından “bölücü” ve hatta “şeytanca” talep muamelesi gördüğü bir vasatta, bu değişmeyen buyurgan devlet aklıyla çözülmek istenen sorunun ne olduğu, bu süreçte asıl nereye varılmanın hedeflendiği gibi konular da tartışmaya açık hale gelmektedir.

     Sürecin, sorunun muhatabı olan tüm aktörlerinden bağımsız ve devlet ile örgütün en tepesindeki birkaç isim tarafından kapalı kapılar ardında yürütülmesi de elbette toplum kesiminde farklı tedirginlikler yaratmakta, soru işaretlerini çoğaltmaktadır. Bir bekleyiş söz konusudur. Fakat neyin geleceğinin belirginleşmemesi, beklenirken ne yapılabileceği sorusunu da cevapsız bırakmaktadır.

     Toplumun seyirci konumuna düşürülerek, siyasete yabancılaşması geleceğimiz açısından doğru bir durum değildir.

     Başka bir açıdan da, “süreç zarar görmesin” refleksiyle Kürt halkının taleplerini dillendirmekten çekinecek hale getirilmek istenmesi, her açıklamayla bir niyet sorgulamasına girişilmesi de dikkat çekicidir.

     Haliyle “çözüm ama hangi temelde”, “barış ama nasıl” gibi soruların cevapları havada asılı kalmaktadır.

     Daha, toplumun beklediği çözüm ile devletin aklından geçen çözümün aynı şeye tekabül edip etmediğini dahi öğrenebilmiş değiliz.

     Barışı sadece bir geri çekilme ya da çatışmasızlık hali görmek yanıltıcıdır. Helalleşmek içinse önce tövbe edilmesi gerekir. Oysa Roboski konusundaki tavır ortadadır. Geçmişte yapılanlar için de “unutalım, olsun bitsin” şeklinde bir yaklaşım sergilenmektedir. Bu durumda toplumsal barış için alınması gereken mesafenin uzunluğu göz ardı edilmemelidir.

     İyimserlik ve yükseltilen çözüm umudu, temkini elden bırakmanın gerekçesi olmasın; çünkü amacı muğlâk tutulan her süreç, zaman içinde büyük bir riske dönüşecektir. Şayet tarifi yapılmadan ilerleyen bu süreç de, beraberinde siyasal statü ya da temel haklar gibi konularda hakkaniyeti, adaleti, eşitliği getirmezse, telafisi mümkün olmayan bir hayal kırıklığına dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesinin vebali herkes için büyük olur.

     Diğer taraftan bu sürecin sahici ve kalıcı bir çözüm niyetinden değil, işgal altındaki Filistin-Lübnan-Irak-Suriye hattındaki bölgesel gelişmelerden kaynaklanan mecburi bir politika değişikliğinden, konjonktörel bir durumdan dolayı geliştiği anlaşılırsa, bu, sorunun daha da büyük bir şeye dönüşmesi anlamına gelecektir.

     İşte bu kaygıyla, ülkemizde tesis edilmek istene barışçıl atmosferin bölgedeki diğer halklara ve komşulara dönük şiddet politikalarının bir aracına dönüşmesine açıkça karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.

     Bizim esenliğimiz pahasına başkalarının canının yanmasına göz yummayı ahlaki bulmuyoruz.

     Kabul etmek gerekir ki, önemli bir süreçten geçiyoruz ve bu, bölgesel birçok gelişmeyle iç içe ya da paralel ilerliyor.

     Yeni bir siyasal durumla karşı karşıyayız ve herkese büyük sorumluluklar düşüyor.

     Biz burada “talepler ya da yapılacaklar listesi” sunmak yerine önemli saydığımız bazı ilkeleri dikkatinize sunduk.

     Şüphesiz temennimiz barıştır, kardeşliktir ve bunun için hakkın yerini bulması, adaletin ve eşitliğin tesis edilmesi, özgürlüğün kalıcı hale getirilmesi şarttır. Niyetimiz ve çabamız bunun içindir, bu amaç doğrultusundadır. Dileriz mevcut süreç de bu şartların layıkıyla karşılanmasıyla son bulur.