İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER

MUHAMMED CELİL

VAN 3.03.2015 11:29:03 0
İTAAT EDENLER, İSYAN EDENLER, ERTELEYENLER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yerkürede var edilen  her şey bir amaca mebni olarak var edilmiştir. İnsan dışındaki bütün varlıklar belirli çerçeve içerisinde hareket etmektedirler, dolayısıyla yapıp ettikleriyle alakalı herhangi bir tercihleri yoktur.
1-İtaat edenler
İtaat: Arapçadan Türkçeye geçmiş ve “ta, va, a” fiilinden türemiş bir isimdir.
İtaat: Uymak, tabi  olmak, boyun eğmek, tav olmak anlamlarına gelir. Bu anlamda, itaat edene muti, kendisine itaat edilene de mutâ denir.
İtaat edenler. Bu terkipte ise; doğruluğundan emin olduğu şeyi işitir işitmez hemen icraata geçen, hesapsız teslim olanlardır. Her ne olursa olsun Hakk’a isyan etmeyenlerdir, itaat teslimiyetin göstergesi hayata yansımasıdır. İtaatin  olmadığı yerde başarıya erişmek amaca ulaşmak mümkün değildir. Ancak kanunlara/kurallara uyulduğunda istenen sonucu elde etme ihtimali yüksektir.
İtaatte üç unsur vardır; itaat isteyen, itaat eden ve itaat edilen şey. Bu üç unsurdan biri olan, üzerinde ittifak edilen şeye, diğer iki unsurun uyması gerçekleştiği sürece itaat devam eder. İtaat isteyen de, itaat eden de ne üzerinde antlaştıklarını açık (sarih) bir şekilde başka manaya gelmeyecek açıklıkta ortaya koymaları, müttefik olmaları gerekmektedir. Bu bir antlaşmadır, antlaşmanın maddeleri açık ve anlaşılır olsun ki; itaat eden, itaat edilen ve ne üzere itaat edilecek bilinsin.
İtaat edilende, itaat edene karşı her zaman bir üstünlük/aşkınlık vasfı olmalıdır. Çünkü itaat etmek üzere antlaşma yapmış kişi asi olup tabi olmadığı, kuralları çiğnediği taktirde, isyan edilen isyan edene müeyyide uygulayabilmelidir, gerektiğinde ona boyun eğdirebilmelidir. Güce ve kuvvete dayalı olmayan itaatlerde gönüllük esastır, antlaşma devam ettiği sürece her iki tarafın da mutiliğini devam ettirme zorunluluğu vardır. Yalnız ‘masiyette kula itaat yoktur.’
 
Yaradan’a itaatte ise; Eşyaya konulan yasa gereği onlarda isyan söz konusu değildir. Allah’ın onlar üzerinde belirlediği yasaya isyan etmeden uyarlar. Bu konuda onları sınama/imtihan da yoktur.İnsanda ise,  irade-i cuziyye burada devreye girmektedir, teklifler konusunda insan serbest bırakılmıştır; ister isyan eder, isterse itaat eder tercihinin sonucuna katlanmak şartıyla!
Yerkürede var edilen  her şey bir amaca mebni olarak var edilmiştir. İnsan dışındaki bütün varlıklar belirli çerçeve içerisinde hareket etmektedirler, dolayısıyla yapıp ettikleriyle alakalı herhangi bir tercihleri yoktur. Şartların bir araya gelmesi onların oluşması için yeterli sebeptir, üzerlerinde belirlenen yasalara uymak zorunlulukları vardır. Örneğin; dört mevsim taze domates bulmanın kolaylığı; domatesin oluşum koşullarının yerine getirilmesindendir. Yani şartlar yerine geldiğinde (İster serada olsun, isterse açık alanda) domates isyan edemez kendisinden istenilen ‘itaati’ yerine getirir. İradesiz bütün varlıklarda yasa böyle işlemektedir.
Her varlık bir amaç için var edilmiş ve kendilerinden istenileni isyan etmeden yerine getirirken, ‘irade’ sahibi mükemmel donanıma sahip olan insan ne için var edilmiştir?
Bu sual insanlık tarihi kadar eski bir sual, insanlar bunu birçok zaviyeden cevaplamaya çalışmışlar akli ve nakli deliller öne sürmüşlerdir. Konumuz bu olmadığı için buna girmeyeceğiz, sadece  tezlerden bir tez var ki; İnsanın dışında üretilmiş bu tez insanı var ettiğini iddia eden varlık tarafından, gene insanların içinden seçtiği bir insana vahiy yoluyla insanlık tarihi kadar eski cevabı yenileyip durduğunu, insanlar unuttukça hatırlattığını söylemektedir. Son seçtiği elçisine de “ Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.”( Zariyat 56)  diyerek sualin cevabını veriyor.  Buradaki anahtar kelime “ibadet” ne anlama gelmektedir? Kur’an zaviyesinden baktığımızda bunu şöyle tarif edebiliriz. İbadet: Allah’ın razı olacağı davranış biçimidir. Peki bu Allah nelerden ve nasıl razı olur? İşte bunun için kulundan istediği davranış şeklinin/itaatin çerçevesini, maddelerini kuluna bırakmamış son elçisine gönderdiği vahiylerle bizzat kendisi belirlemiştir. Kendisinin bu konuda tek hak  sahibi olduğunu  söylemektedir; “ Ant olsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” ( Kaf 16) Yarattığı varlığı en iyi bilen Allah, insandan kendisine, gönderdiği vahye itaat etmesini istemektedir  “Ey iman edenler! Allah`a ve Rasulüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin.” ( Enfâl, 20. Nisa 46,80.) Ve benzeri ayetler mutlak itaat edilmesi gereken mercinin neresi olması gerektiği belirlenmekte. “Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisa,13.) Allah’a gönül rızasıyla yapılan her itaatin sonun da bir mükafat vardır.
Kulun Allah’a itaatinin göstergesi O’nu her alanda hak sahibi bilmesi ve kabul etmesidir. Göklerde hakimiyeti kayıtsız şartsız kabul edilen Allah’ın yerkürede de kabul etmektir; siyasetten eğitime, hukuktan kamusal alana kadar… O’nun istediği/razı olacağı gibi  her şey şekillenir ise işte bu itaatin göstergesidir. Allah’ın kula bıraktığı sınırını çizdiği alanların dışında, kul haddini bilmek zorundadır, bilmez ise alan ihlaline girdiğinden dolayı rabliğe kalkmış olur. Hayatın herhangi bir alanından Allah’ı çıkarmak/kovmak O’nun yerine başka bir şeyi koymayı gerektirir ki bunun adı her ne olursa olsun şirktir. Şirk ise Allah’ın affetmeyeceği bir suçtur. “Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. O’ndan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa o sapıtmıştır.” (Nisa, 116.)
Ancak ‘iman  edenler Allah’a itaat eder.’ Çünkü itaatte eminlik/yeminlik vardır. İşte bu olgu insanı aksiyoner yapar. Yaptığı ve yapacağı her işte Allah’ı hesaba katar. Hiç bir olumsuzluk onu yolundan çeviremez/çevirmemeli, değilmi ki o Allah’tan emin ve O’na güveniyor (Allah’ın rızasını gözetiyor) gerisi ne gam…
“Allah size yardım ederse, hiç kimse galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakırsa O’ndan başkası size kim yardım   edebilir? Artık mü’minler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.” ( Al-i İmran 160.) Allah’a inanan ve güvenenler asla ona isyan etmezler O’nun emri karşısında ‘yürekleri titrer’ “ Aralarında hüküm verilmesi için Allah’a ve Rasul’üne davet edildiklerinde mü’minlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur, 51.)  “ Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve: ‘İşittik ve itaat ettik’ dediğinizde sizi, kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) anın. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilendir. (Mâide  7)
İlk kuran nesli, alınan karar ve kurallarda herhangi bir şey aklına yatmadığı taktirde takındıkları tutumun şöyle olduğu nakledilir “Ey Allah’ın Rasulü, bu sizin fikriniz mi yoksa vahiy mi?”  Eğer vahiy değilse o konuda kendi fikrini beyan  etiklerini biliyoruz. Yok vahiy ise ‘İşittik ve itaat ettik’ dediklerini ayetten öğreniyoruz. Mü’münlere düşen emri tartışmak değil gereği üzere itaat etmektir. Hak olan her hangi bir emri tartışmak onu sulandırır ve akabinde emredilen şey buharlaşır, bunu buharlaştırmayacak olanlar itaat edenlerdir.
Allah’a verdiğimiz sözü tutabilme ümidiyle…
.iktibasdergisi