İSTİKRAR

AYKUT AKÇA

VAN 22.11.2014 11:35:34 0
İSTİKRAR
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Aslında, konumuz ne sanayi, nede bu alandaki gelinen teknolojik seviye. Konumuz/derdimiz, genel manada insan, özelde de pek tabii ki Müslüman bireydir. Şöyle ki, günlük hayatta iş tutuş tarzımızda, duruşumuzda, en önemli faktör nedir sorusuna hakkaniyetle cevap arayacak olursak, duygularımızın ne kadar etkili olduğunu kabul etmek kaçınılmaz olacaktır.
Rabbimiz, insanoğlunu mükemmel bir donanımla yaratmıştır. Yaratılışımızda ki mükemmellik, yaşadıkça kendini yenileyen ve dahi geliştirebilen bir özelliği de kapsamaktadır. Yaratılışımızdaki en önemli donanımımız hiç şüphesiz aklımızdır. Yaratılmışlar içinde insanı diğerlerinden ayıran aklımız, yine yaratılışımızda bize verilen duygular sebebi ile bazen zaafa uğrayabilmekte iken, bazen de daha isabetli kararlar alabilmemize sebep olabilmektedir.
Gelişen teknolojiye paralel, malumunuz öyle makineler yapılıyor ki, kendisine kodlanan görevi milyonlarca kez tekrarlayabilmekte, kusursuz sayılabilecek derecede hatasız devam edebilmektedir. Söz konusu işi, aynı kalitede ve sayıda yapabilmek için acaba kaç tane kalifiye insanın çalışması gerekmekte diye hesap yapmaya bile gerek yoktur, sonuç bellidir. Sanayide kaçınılmaz bir gerçekliktir bu durum. Kapitalist dünyada ne kadar ucuza mal edersen o kadar çok kazanırsın. Maksat, daha az sorunla, daha fazla kazanmak olunca aynı işi insanlara yaptırmaktan her zaman daha ekonomiktir makineler. Her insan (aklı sebebi ile) ayrı bir dünya ve (duyguları sebebi ile de) potansiyel bir sorun kaynağıdır. Oysa insansız sanayide bu sorunlar neredeyse sıfırdır. En nihayetinde bir makine, ruhsuz bir düzenektir. Onu etkileyecek duyguları ve isyan edecek bir aklı yoktur.
Aslında, konumuz ne sanayi, nede bu alandaki gelinen teknolojik seviye. Konumuz/derdimiz, genel manada insan, özelde de pek tabii ki Müslüman bireydir. Şöyle ki, günlük hayatta iş tutuş tarzımızda, duruşumuzda, en önemli faktör nedir sorusuna hakkaniyetle cevap arayacak olursak, duygularımızın ne kadar etkili olduğunu kabul etmek kaçınılmaz olacaktır. Biz insanları, bir makineden ayırt eden en görünür özellik olan duygularımızın, aklımızı ne kadar gölgelediğini inkar etmek, elimizden çıkan eserler böyle apaçık ortada iken neyi halleder ki.  Duygular eğer aklın önüne geçip aklı pasifize ediyorsa durum çok vahim demektir. Ancak, duyguları da kontrol edebilen bir akıl söz konusu ise, işte orda bir ümit var demektir.
”Akletmezmisiniz” diye seslenen bir Rabb’in kulları değil miyiz biz. Öyle ise nedir bu duygularla baskılanmış akıl(sız) hallerimiz. Gerek iş hayatımızda olsun, gerekse aile ve sosyal yaşamımızda olsun Müslüman bir birey olarak ne kadar görünür, ne kadar seviyeli ve ne kadar istikrarlı olduğumuzu bir değerlendirelim. Bir makine yukarıda da belirttiğimiz gibi verilen görevi sayısız sefer yapar ve asla bir insan gibi, ne gurura kapılır ne de bıkkınlık duyar. Ancak biz insanlar için söz konusudur bu duygular. Bir iş, ne kadar basit olursa olsun, eğer arzu ve istikrar ile sürdürülebiliniyorsa o zaman değerlidir. Eğer istikrar yoksa ne kadar önemli olursa olsun, zamanla değerinden eksiltir. Örneğin bir Müslüman için, “şu kadar yıl namaz kıldım yeter, artık bundan sonra namaz kılmamayım” diye bir şey olabilir mi? Müslümanların görevleri, uyması gereken kurallar manasında aklımıza gelen herhangi bir şeyden vazgeçme lüksümüz var mıdır?
—     Günümüz ticari hayatında (Gri ya da pembe) yalan söylemezsek işimiz dönmez ki.
—     Zaten anlayan kim ki, artık bu kadar yardım sever olmam gerekmez.
—     İnsanlardaki ahlaki seviye böyle iken, benim bu kadar da zaman dürüst olmamın ne anlamı var. Neden kendimi paralayayım ki.
Gibi, Müslüman için iflas sayılabilecek cümleler ile listeyi uzatıp gidebiliriz. Dürüstlüğümüz, yardımseverliğimiz kısacası adamlığımız, dış etkilere açık ise değişime de açık demektir. Bir insanın yapıtaşlarını oluşturan temel etken, duyguları olunca, çevresinden etkilendiği yönde tepkiler vermesi kaçınılmazdır. Ama bir Müslüman için dış etkilere bakarak tavır almak, duygusal reflekslerle hareket etmek doğru değildir. Robot değiliz, elbette ki bizde kırılıp, üzüleceğiz ancak bizler ulvi bir hedefe doğru yola çıkan, Rabbimizin seçkin kullarından olmaya namzet Müslümanlarız.
Bize yakışan yada bizden beklenen nedir. Bazen aptal yerine konulsak, insanların bizi kullanmaya çalıştıklarını düşünsek bile toplumsal görevlerimizi yerine getirmekten kaçmamalıyız. Bizim bu görev anlayışımız, kısa vadede, hak etmeyen, alelade insanların faydasına dokunuyor olsa bile, sonunda mutlak surette bizim kar hanemize yazılacak sermayelerimizdir.
Rabbimizin, bize öğüt alalım diye gönderdiği kitaptan öğrendiklerimizi, onlar bunun kıymetini bilemeseler bile diğer insanlara da ulaştırmanın yollarını aramalıyız. Bunu yaparken de mutlaka ilettiğimiz şeyleri biz de uyguluyor olmalıyız. O kitabın öğrettiklerine verdiğimiz önemi, istikrarlı bir şekilde yaşayarak insanlara taşımalıyız. Mesela, kimse fark etmese bile, biz dürüst olacağız. Yalan, yalandır grisi pembesi olmaz asla tevessül etmeyeceğiz. Yetimin başını okşamayı borç bilip, hakkını gözetip kimseye de çiğnetmeyeceğiz. Yolda kalmışa, bana ne canım, nasıl olsa birileri çıkar yardım eder demeyeceğiz. Komşusu açken, kendisine ziyafet çeken insan olmayacağız. Yaşlıya, düşküne sırt çevirmeyeceğiz. İnsanların hatalarını yüzlerine vurmayıp, onların bu hatalarından kurtulmaları için samimi bir dost eli ile dokunacağız. Başkalarının derdiyle dertlenmeyi, çare bulma/olma hassasiyetini yüksek tutacağız. Vs.vs.
Müslüman birey için, kulluk kitabı ile bize ulaştırılan görevler mutlaka, sahibimiz olan Allah’a yakınlaşmamıza, O’nun rızasına ulaşmamıza yarayacak eylemlerdir. Yukarıda bahsi geçen bilinen(yada unutulan-demode olan mı desek) görevler için aslolan meziyet, süreklilik yani İSTİKRAR dır. Rabbimizin bize verdiği görevleri yaparken önümüze mutlaka türlü engeller çıkacaktır.  Belki de nefsimize ağır gelip, gücümüzü kıracaktır. İmtihanın, tabiatı gereği bu durum normaldir de. Hiç güzel olan bir şeyin bedelsiz yada kolay olduğu görülmüş müdür. Rabbimizin rızasına talip olup, cennetini arzuluyor isek, zorluklara katlanmak durumunda zorundayız. Israrla ve istikrarlı bir şekilde görevlerimiz sürdürmeli, hafife alanlardan olmamalıyız.
Müslüman bireyin, Allah’a karşı görev ve sorumluluklarının tekrar gözden geçirilme vakti henüz gelmedi mi? Unutulmamalıdır ki Allaha karşı, görevlerini istikrar ve samimiyetle yerine getirmeye gayret eden Müslüman, aynı zaman da insanlığında faydasına eylemler yapmış ve kıymetli eserler bırakmış demektir.
Allah kabul etsin…

.iktibasdergisi.