İslâm’da Kardeşlik Ruhu

Muhammed Celil

VAN 17.05.2013 14:03:17 0
İslâm’da Kardeşlik Ruhu
Tarih: 01.01.0001 00:00

1. Ruh ve Kardeşlik

2. İslam kardeşliği

3. Kardeşliği pekiştirecek şeyler

a) İnandığı davayı iyi bilmek

b) Paylaşmak

c) Kardeşini veli görmek

4. Kardeşlik hukuku

5. Kardeşlik ruhunu zayıflatan hasletler

1. Ruh ve Kardeşlik

Ruh: Varlıklara, can/benlik veren olgudur. Kur’an'da can verme adına Adem (as)’ın ve İsa (as)’ın yaratılışıyla ilgili "Allah onlara ruh verdi/bahşetti" olarak geçmektedir.

Hayatta neyi, nasıl, ne adına yapacağını ve yaradılış gayesini bilmeyen insanı ve o insana gönderilen mesajı da Allah “ruh” olarak adlandırmaktadır. “Size katımızdan ruh indirdik” (Şura/52)

Her iki konumda da ruh insanı canlı kılan ve yapması gerekenleri öğreten şeydir. Kardeşliğe can ve ruh veren şey ise vahiydir. Vahye muhatap olan ve onu kabullenenler vahyin öngördüğü şekilde bir kardeşlik ortaya koymalıdırlar, bu imanın gerekliliğindendir.

Kardeş: Aynı anne babadan dünyaya gelen çocuklara kardeş dendiği gibi, sadece babası veya sadece annesi aynı olan (türkçede buna karındaş denir, aynı rahmi paylaşmış insanlar) veya aynı anneden süt emen çocuklara da kardeş denmektedir. Bu kardeşlikler kişinin kendi seçimi, kendi kazanımı olmayıp, doğuştan verilmiştir. Bu bağlamda bir ırka mensup olmak onu ne yüceltir ne de alçaltır. İnsan annesini ve babasını kendi seçememektedir. İnsana sorulsa idi kim bilir kimleri kendine anne veya baba olarak seçerdi. Bu olgu ne yerinme ne de sevinme olgusudur. Hiç kimse renginden, ırkından ve bulunduğu ülkesinden dolayı yükselme veya alçalmadığı gibi, Allah katında da bunların bir değeri yoktur.
Kişinin kendi seçimiyle elde ettiği birlikteliğe de tarih boyu kardeş, yoldaş gibi isimler verilmiştir. Aynı davayı, aynı fikri benimseyenlerde fikir kardeşliği oluşturmuştur. Bu kardeşlikte zaman zaman biyolojik kardeşli
ği geride bırakılmış, anne baba bir kardeşlerle paylaşılmayan şeyler fikir kardeşleriyle paylaşılmış, fedakarlıklarda bulunulmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur; yakın tarihte 12 Eylül 1980 öncesi sağ/sol fikir kardeşliği öyle fedakarlıklar ortaya koydu ki; anne baba bir kardeşinin bile kanını akıtan insanlar gördük, duyduk ve okuduk. İşin doğası da bunu gerektirmektedir. Davasını her şeyden üstün tutanlar ancak bunu yapabilirler; dava ister batıl ister hak olsun. İslam ordusunun Bedir'de, Uhud’ta karşılaştığı düşman ordusu acaba kimlerden oluşuyordu dersiniz!

2. İslam kardeşliği

İslam dini, insanlık tarihiyle başlayan ve kıyamete kadar da devam edecek bir hayat nizamıdır. Tecrübeleriyle hiçbir dünya görüşünün ulaşamayacağı kadar zengin bir kardeşlik örneğine sahiptir. İslam, bir şey olarak yaşanan bir din değildir. Bencilliği benliğinde barındırmayan belki de tek dünya görüşüdür. Kişinin sahip olduğu maddi/manevi her şeyini (özeli hariç) pay etmeyi öngören bir dünya görüşü olmasıyla aynı fikri benimseyen kişilerle kardeş olmasını kendisinden istemektedir. “Müminler ancak kardeştir” (Al-i İmran/103)

İslam kardeşliği, kardeşliğin “ben” olmaktan çıkarak “biz” olmaya geçiş halidir, ümmet bilincinin rahmidir. Şeytana ve fucur’a karşı kolektif bir ruh birliğidir, kardeşlik iksirini içenler bunun tadını bilir. Toplumsal ibadetlerin tamamında bu ruh hali vardır; ezan kardeşlik ruhunun ilanıdır, çünkü ezanı duyduğunuz yerde kardeşleriniz var, omuz omuza verip namaz da tek yürek olmak var. Zekatta sosyal adalet paylaşım var, oruçta bizzat ruhunda açlığı hissetme var, ihram kardeşliğin üniforması gibi, harp meydanları kardeşliğin en çetin sınavıdır… İbadetler bizi dayanışmaya kardeş olmaya çağırıyor.

Kardeş olmakla birlikte aralarında kardeşlik hukuku meydana gelir. Bu hukuka göre; birbirine sahip olma/çıkmak, dayanışmak, arka çıkmak, korumak zorundadırlar. Kardeşini korumak kollamak yetkisine sahip olmak onu veli edinmekle olur. “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirinin velisidirler” ( Tevbe 71)
Kabul edilen İslam inancı, inananlarının
birbirlerinden gocunmamasını, istemektedir. “Müminler bir duvarın tuğlaları gibidir” (Saf/4) Birbirinden rahatsız olan değil, muhabbet besleyen/seven, dayanışan, birbirine kenetlenmiş, dualarında anılan bir kardeşlik. “Rabbimiz kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma” (Haşr/10)

İslam kardeşleri dini daha iyi yaşamak için birbirinin yardımcısıdır. “Ey iman edenler! Hayr işlerinde yardımlaşın, günah işlemede yardımlaşmayın...” (Maide/2) Buradan şu anlaşılmakta; kötülüğü, günahı işleyen müminlere karşı kardeşleri onları cehenneme gitmemesi için önlerine geçip, "Dur, bu gidişat seni cehenneme götüren yoldur" diyerek ‘kollarını makas gibi açmak’ zorundadır. Mü’minleri kuşatan haram ve nifakı kırmak için mağ’rufu emredeceğiz. Bu aynı zamanda imandandır. “Müminler birbirinin velisidir. Onlar birbirlerine iyiliği emrederler, kötülükten de nehy’ ederler” (Al-i İmran/114) Ayetlere dikkat edilirse emrederler/yasaklarlar denmektedir.
Allah’ın elçisi Muhammed (as)'a izafe edilen bir sözde “Kardeşin zalim de olsa ona yardım et!” “Ey Allah’ın elçisi mazluma yardımı anladık, ama zalime nasıl yardım edelim?” diye sorar. Allah’ın resulü “Zulmüne engel olmandır” der.
Mümin merhametlidir, kardeşinin ateşe gitmesine engel olmak zorundadır. Kendi kurtuluşunun da buna bağlı olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu bağlamda muhatap olduğu toplumdan ve yeryüzünün ıslahından sorumludur. “Sizin de insanlara şahit olmanız için size Müslüman ismini veren O'dur” (İbrahim/78) Çünkü bütün insanlık bizim kardeşimizdir. Biz Adem (as)’ın çocuklarıyız, kardeşlerimize merhametli olmak zorundayız.

3. Kardeşliği pekiştirecek şeyler

a) İnandığı davayı iyi bilmek

b) Paylaşmak

c) Kardeşini veli görmek

a) İnandığı davayı iyi bilmek

Bilinmeden bir şey doğru şekilde ne inanılır nede yaşanılır. Biz, bizi birbirimize kardeş kılan dini kaynağından öğrenmeliyiz. Doğru bilgi güçtür insanı emin ve güvenilir kılar. Yoksa kardeş bildiğimiz insanları ne ile uyaracağız, bunun bilinmesi gereklidir. Çağrımız neye/nasıl olmalı? Elbette Allah’a kul olmaya çağırmalıyız, O'ndan korkmamız gerektiğini ,ölümü ve hesap vereceğimizi hatırlatmalıyız birbirimize...

Allah’ın razı olacağı kulluk, dini O’nun istediği gibi yaşamaktan geçmektedir. O zaman Allah’ın ne istediğinin bilinmesi gerekmekte, bunun için de İslamın asıl kaynağı olan Kur’an'ın iyi bilinmesiyle yakın alakası var. Kur’an'ı bilmeyen Allah’ı doğru tanıyamaz, Kur’an kardeşliğini bilemez, bundan dolayı mümin Kur'an ile uyardığı ve uyarıldığı zaman içi titremeli, kalbinde burukluk duymamalı; uyarana minnet duymalı.

b) Paylaşmak

Bunun birinci konuyla ilintisi şudur; Kur’an’ın bizlere paylaşmayı, dayanışmayı iman bağıyla bağlandırdığını tekrar vurgulamakta fayda var. Sözümüzün başında din kardeşliğini uzun bir tecrübesi örnekliği var demiştik; İslam tarihinde, son resul olan Muhammed (as) Medine’ye hicretle birlikte insanları kardeş olmaya davet etmiş ve bunu ona inananların nasıl uyguladığını bir bakalım; Mekke’den Medine’ye hicret edenlere muhacir (hicret/göç eden), bunları Medine’de barındıranlara ise Ensar (yardım eden) denmiştir.

Abdurrahman ibn-i Avf (ra) şöyle dediği rivayet edilir: "Biz Medine’ye hicret ettiğimizde, Resulullah benimle Sa’ad ibn-i Rebi arasında kardeşlik tesis etmişti, bunun üzerine Sa’d bana “Ben mal cihetiyle ensarın en zenginlerindenim, malımın yarısını sana ayırdım” dedi. Ben ise “Sa’de, Allah ehline ve sana malını mübarek eylesin, benim bunlara ihtiyacım yok. İçinde ticaret yapılan bir çarşınız yok mu? Bana orayı gösterin dedim" (Sahihi Buhari cilt/6 sh 341)

Kur’an bu kardeşliği şöyle dillendirir; ”Muhacirlerden ve ensardan (islam yolunda) yarışanların öncüleriyle, onlara güzellikte tabi olanlardan Allah hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır.” (Tevbe/100)

Allah resulü Medine’ye hicretiyle birlikte her Medinelinin bir muhacirle kardeş olmasını buyurmuş, bunun üzerine ensar her şeyini o kardeşleriyle paylaşmışlardır. Hatta birbirlerine mirasçı olmaları gündeme gelmiş ve miras ayeti inmiş. Enfal Suresinin son 75. ayeti buna işaret eder.

Kimi bahçesini, kimi evini, kimi hayvanını, yani dünyalık sahip olduğu şeylerini bu muhacir kardeşleriyle paylaşmışlardır. Böyle bir paylaşım belki de dünya tarihinde az rastlanan bir olaydır. Meşhur bir deyim vardır ’Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, keder paylaşıldıkça azalır.’

O günkü müslümanları başarılı kılan şey imanlarının gereği olan paylaşmayı zirvede yaşamalarından kaynaklandı.Yapılması gerekeni kılı kırka yarmadan, ne isteniyorsa onu yerine getirmek, davayı başarıyla ulaştıran en önemli bir unsurdur.

Böylesine davasına sahip çıkan (mütesib)i olanlar hak olsun batıl olsun başarıya ulaşırlar. Bir şey söylendiğinde ki: O yapılması gereken şey ise ve o ortada kalmıyor, o şeyi yerine getirmek için yarışılıyorsa, ikinci şey de yapılacak demektir. “Onlar hayrda yarışırlar” Dikkat edilirse ayette yarışırlar denmekte, yarışmanın ne anlama geldiğini açıklamaya bilmem gerek var mı?

Paylaşmak sadece maddiyatta değil elbette, kardeşinin kederini, sevincini paylaşmak, laf olsun, iş olsun diye nasılsın, iyi misin demekten öte "üzülme dert etme, Allah seni görüyor, biz de seninleyiz" gibi sözlerle destek olmakla birlikte, gerçekten bütün imkanlarını kullanarak onun yanında olduğunu göstermektir. Bu yapılırken onu kırmamaya, incitmemeye azami dikkat edilmelidir. Yapıldıktan sonra başa kalkılan iyiliğin Allah indinde hiçbir değeri yoktur. (Bakara/264)
Ey Mü’min! nas
ıl olsa yardım ediyorsun karşılığını hiç kimsenin hiçbir şekilde veremeyeceği kadar kat kat güzel verenden beklesen olmaz mı? Zor günlerde destekçi olmak kardeşinin yeğse düşmesini ve isyan etmesini engellemendir.

İyi günde destek ise, ona Allah’ı unutmamasını sağlamak, refah sarhoşluğuna düşmesini engellemek ve hamd etmesini hatırlatmaktır. Yardım edilen, yardım edeni istismar etmemeli, mü’min el açan değildir. “veren el alan elden üstündür.” düsturiyle hareket etmeli, kardeşlerini zora sokmamalıdır. “…(Sadakalar) kendilerinin zengin sanıldığı, senin ise simalarından tanıdığın ve yüzsüzlük edip insanlardan istemeyenler fakirler içindir. Şüphesiz hayır türünden ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Bakara/273)

İslam kardeşliği birbirini sürekli kontrol eden, kendini yansıtan ayna gibidir.
Aynanız ne kadar temiz olursa kendinizi o kadar net görme imkanına sahip olursunuz. Bunun için de aynanızı unutmamalısınız, sürekli ona bakmalısınız, sevecen ve nazik olmalısınız ki, ayna aynalık gereği kendine aksedeni yansıtsın.

Seven sevdiğine kin beslemez, ona zarar gelsin istemez, üzülmesini istemediği gibi bunun için de fedakar davranışlarda bulunur. Resulullah'a ait olduğu söylenen bir sözde “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” Bu konuda Kur’an şöyle buyurur. “Mü’minler ancak kardeştir öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkup sakının: Umulur ki esirgenirsiniz“ (Hucurat/10)

c) Kardeşini Veli Görmek
Veli; sözlükte, dost, yard
ımcı, dayanak, gücüne güvenilen anlamına gelir. Istılah’ta ise, sahip çıkan destekleyen, güvenilen, dost olan anlamına gelir.

Dost; kişinin sırlarını paylaştığı, acı-tatlı günlerinde yanı başında gördüğü destekçisine denir. “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin, içinizden kim bunları dost/veli edinirse. Bunlar zulüm eden kimselerdir”(Tevbe/23, Hud/45,47, Mücadele/22) “Allah’a ve ahret gününe iman eden hiçbir kavim bulamazsın ki, Allah’a ve Elçisin'e başkaldıran kimselerle bir sevgi ve dostluk bağı kurmuş olsunlar” (Yasin/22)

Üzerinde birleşilen, paylaşılan şey kişiyi veli, dost kılmakta; veli edinmek değerini burdan almaktadır.

“Sizin asıl dostunuz Allah’tır, Resulü’dür ve boyun eğerek namazları dosdoğru kılan, zekatını veren mü’minlerdir.” (Maide/55,56,57)

Allah için dost/veli olanların yapması gerekenleri merhameti bol olan Rabbimiz bunu bize bildiriyor bu konuda bizi bize bırakmıyor..

“Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirinin velisidirler, birbirine iyiliği emrederler, kötülükten de alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar ve zekatı verirler, Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah aziz’dir hakim’dir.” (Tevbe/71, Enfal/72)

Mü’min olduğunu söyleyen herkes bu ayetlerin emri gereği, birbirlerinin üzerinde velidirler, yani karar alma yetkisine sahiptirler. Konumu, kariyeri ne olursa olsun, ateşe giden kardeşini elinden tutup çekmeli, gittiği yolun yanlışlığını ona hatırlatarak cennete doğru yol almasını sağlamalıdır. Mü’min olanın yapması gereken şey budur, bunu yapmadığı takdirde kendisinin ateşe gideceğini bilmesi gerekir, bunu yaparken de merhametli ve en güzel şekilde yapmalıdır. ”İyilikle kötülük bir değildir; Kötülüğü en güzel şekilde sav. İşte o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost gibi olur.“ (Fussilet/34, Mü'minun/96)

Dostluğu, veli olmayı terk etmenin, savsaklamanın getireceği sonucu Rabb’imiz bize şöyle bildirmekte. “İnkar edenler birbirinin velisidir. Siz de birbirinize veli olmaz iseniz, yeryüzünde fitne ve fesat çıkar.” (Enfal/73)

Bugün yeryüzünde fitne ve fesadın yaygın olmasının nedeni mü’min olduğunu iddia eden insanların birbirlerini veli görmemelerinin sonucudur desek hata etmiş olmayız herhalde…

4. Kardeşlik Hukuku

Müslümanın öğrenmesi gerekli olan şey temel İslam ahlakına sahip olmasıdır. Çünkü bir Müslüman  temel İslam ahlak esaslarından birini kaybederse, İslam’ın temel ahlak yapısını tamamlamamış demektir. Belki de Müslümanların en çok ihmal ettikleri nokta burasıdır. Bu ihmalkarlığın sonucu şu acı gerçeği meydana getirecektir; İslam şahsiyetinin güzelliğini, kemal ve olgunluğunu yitirmesi birbirine bağlı olan gidişatının gelişmesinin ortadan kalkması olacaktır. Kamil mü’min muhakemeyi ve muhasebeyi elden bırakmayan, sürekli kendisini yenileyen, Müslüman ve gayri-Müslime karşı ahlaki sorumluluğu olandır.
Bu sorumluluklar nelerdir? Sorumluluklar yerine getirilirken olumlu ve olumsuz durumlar karşısında nelere dikkat edilmeli?

1. Olumlu durumlar karşısında yardımlaşma: Kardeşini kendisine tercih etme, merhamet, affetme, sıkıntı zamanında sıkıntısını gidermek gibi hayra koşar.

2. Olumsuz durumlar karşısında yardımlaşma: İnsanların canlarına, mallarına, namuslarına insanın şerefine zarar veren her şeyden kaçınır.

İslam, temel ahlakının sağlamlaştırılması ve kardeşlik ruhunun derinleştirilmesi için pratik prensipler ve olumlu vasıtalar koymuştur. Müslümanların bildikleri fakat bir türlü pratize edemedikleri haklarını hatırlatmada fayda mülahaza ediyoruz. Bunlar İslam nazarında ikiye ayrılmıştır.

1. Genel Haklar

2. Özel Haklar

1. Genel Haklar; Selam vermeyi yaymak, verilen selamı almak, hastayı ziyaret, cenazeyi kaldırmak, davete icabet, söz verdiği şeyi yerine getirmek, haksızlığa uğrayana yardım etmek, nasihate/ hak söze kulak vermek, sıkıntıdan kurtarmak, darda kalanı kolaylığa çıkarmak, ayıbını gizlemek, çekememezlik, kin, haksızlık, küçük görme... gibi kardeşlik hakları ve yapılması gerekli sosyal prensipler.

Resulullah (as) şöyle buyuruyor “Zandan sakınınız, zira zanla itham sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksiğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız. Hususi ve mahrem hayatınızı da araştırmayınız, birbirinize haset etmeyiniz. Düşmanlıkta bulunmayınız, birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz. Ey Allah’ın kulları birbirinizle kardeş olunuz… Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu kötü duruma düşürmez, (göğsünü işaret ederek) takva buradadır, kişiye şer olarak müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Her müslümanın diğer müslüman üzerinde, kanı, ırzı, malı haramdır. (Buhari)

Allah da şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, zandan kaçının; Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (Birbirinizin gizli sırlarını araştırmayın) Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (Arkadan çekiştirmesin), sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi severmi? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup sakının şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat/ 12)

2-Özel Haklar; Genel haklar bölümünde maddeler özel haklar bölümünde de birinci dereceden ilgilidir. Bunlara ek olarak, kardeşinin evinde yemek, üç günden fazla küs durmamak, her iş ve her durumda kardeşiyle hayrda aksiyon halinde olmak, hatalara göz yummamak, ayıpları örtmek, gıybet etmemek, Allah için sevmek, hayrda birleşmek, kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemek, şefkatli olmak, eliyle, diliyle eziyet etmemek, kin duymamak, buğuz etmemek vb. haklar.

Bunlar ayet ve hadislerden maddeler halinde çıkarılmış, Müslümanlarda olmazsa olmaz diyebileceğimiz hasletlerdir.

5. Kardeşlik Ruhunu Zayıflatan Hasletler

Ruh, nesneyi canlı kılan şey demiştik, ruh hastalanır ise kendinden istenilen şeyi yerine getirmekte zorlanacak/zayıf düşecektir. Ruhu fonksiyoner yapan şey konumuz itibariyle İslam kardeşliği ve yukarıda saydığımız güzel hasletler de onun sağlıklı kalmasını koruyacak hasletlerdir.

Ne yazık ki, Müslümanlar arasında bu güzel hasletlerin kökleşmediğini görüyor, bununla birlikte egoizm, kendini beğenmişlik, büyüklük duygusu, ön yargı, haset, kibir-gurur, hırs, hak söze kulak tıkama, gıybet, paylaşmama, bahanecilik, vurdum duymazlık vb. Ruhsuz, hastalıklı hasletlerin kökleştiğini görmekten kederleniyoruz. Bu hastalıkları, bırakın sıradan insanları, idarecilerin ve cemaat liderlerinin de yaptığına da şahit oluyoruz.

Bu sorun, Müslümanım diyenlerin çoğunun üstün İslam ahlakının ana kaynağı olan Kur’an ve onun tatbiki olan sünneti Resulullah’ın doğru algılanıp pratize edilmeyişinden doğmaktadır. Bunun sonucu olarak İslam ümmeti bin parçaya bölünmüş ve her bölünen parça kendi etrafına dikenli telleri örmüş, mayınları yerleştirmiş karargahlarının kapılarını demir sürgülerle kapatarak dünyaya ve hadiselere kendi pencerelerinden bakmalarından dolayı‘körlerin fil tarifi’ gibi söylemlerini ve yaşama şekillerini İslam(!) zannetmişler.

İslam dini, münafıklara dahi yukarıda saydığımız haklar çerçevesinde muamele etmemizi emrediyor. Öyle ise kendimizi bu hastalıktan kurtarmalıyız, fikrimizi ve amelimizi yeniden Kur'an ile revize etmeliyiz. Yani Kur'an'ı ahlak haline getirmeli bütün insanlara karşı sorumlu olduğumuzun şuuru içinde hareket etmeliyiz. Bizler başı boş değil müntesibi bulunduğumuz barış ve esenlik dini olan ‘aziz’ İslam dininin yeryüzünde temsilcileriyiz. Bu yüzden karşımızdaki Müslüman olsun, gayri-Müslim olsun barış ve esenlik dininin ahlakını kesintisiz sergilemek zorundayız.

Gücümüz yettiği halde yapmadıklarımızdan ve yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Yaptıklarına sebebi, yapmadıklarına mazereti olanlara müjdeler olsun…