Alaattin Karaca
“Hakk’ın kandilinde gizli sır idim
Anamın beline indirdin beni
Ak mürekkep idim kızıl kan ettin
Türlü irenklere yandırdın beni”
mısraları da bir bakıma Mevlana ve Yunus’un ontik çığlığının Halk şiirindeki aksisedasıdır… Aynı şiirdeki;
“Karacaoğlan der ki yaktın yandırdın
Ecel şarabını verdin kandırdın
Emreyledin Azrail’i gönderdin
Hiç de doğmamışa döndürdün beni”
mısraları ise ölümlü/ fani insanın ontik ıstırabı olarak okunmalıdır. Bu bağlamda Feridüdin Attar “Mantıku’t-Tayr”da, Şeyh Galip “Hüsn ü Aşk”ta dönemlerine özgü sembollerle insanın ontik kökenini arayışını ve kendini bilme/ bulma hikâyesini anlattılar… Peki Kafka’nın “Değişim”inde, Albert Camus’nün “Yabancı”sında veya “Sisifos Söyleni”nde ya da Oğuz Atay’ın “Beyaz Mantolu Adam”ında anlatılanlar nedir? Kanaatimce bunlar da modern insanın ontik sorunlarını dile getiriyor. Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşmesi, insanı salt üreten bir robota indirgeyen modern dünyaya karşı atılmış ontik bir çığlıktı… Turgut Uyar “tükenen’e” başlıklı şiirinde; “ey bana kendimi vermeyen dünya…” diyerek, benzer bir çığlık attı. Ya İsmet Özel! “kendime dünyada bir/ acı kök tadı seçtim” diyen Özel’in şiirlerinin diplerinde derin bir ontolojik yalnızlık ve isyan yok mu?..
Hâsılı, insanın nüvesi ve asıl sorunları ontiktir. Büyük sanatçılar ve eserleri aslında bu sorunlardan beslenir. Çağdaş Türk edebiyatı maalesef ontolojiden; dolayısıyla felsefeden koptu. Bu, günümüz “İslâmcı edebiyat”ının da en önemli riski! Onlar da insanın ontik sorunlarını göz ardı edip, dünyaya, insana, hayata ve tarihe, salt iktidar mücadelesi ve politik bir konu olarak bakma eğilimindeler…
Yazıyı Bertolt Brecht’in bir sözüyle bitireyim: “Tiyatro aracılığıyla politika yapabilirsiniz; ama politika aracılığıyla tiyatro yapamazsınız.”
karar gazetesi