İslam'da mahremiyetin ölçüsü nedir? İşte cevabı...

Aile kavramının giderek yozlaştığı modern çağın en büyük ilacı olan İslam, aileye nasıl bakıyor? Çocuklarda maneviyat ve mahremiyet eğitiminde nelere dikkat edilmeli? Evliliklerde ve ailede yıkıcı unsurlar neler? Hepsinin cevabı haber

VAN 25.02.2017 11:13:09 0
İslam
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Özellikle medya ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte toplum içerisinde hızla yozlaşmaya uğrayan mahremiyet konusunu Psikolog ve aile danışmanı Saliha Erdim ile konuştuk. Saliha Erdim hocamıza mahremiyet bağlamında tesettür ve aile konularında sorular yönelttik.



Hocam, konumuz mahremiyet çerçevesinde tesettür ve aile... Bu konuda giriş niteliğinde kısaca neler söylersiniz? 
 

İnanç, bir insanın hayatını şekillendiren en önemli değeridir. Doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü, lâzım olanı ve olmayanı hep ona göre değerlendiririz. Söz konusu müslümanlar ve İslâmi kavramlar olduğunda, ele aldığımız mahremiyet konusu, dinden olduğu ve Allah belirlendiği için, müslümanlar nezdinde ciddiye alınır ve dinin ilkeleri olmazsa olmazımızdır. Bir şeyi Allah yasaklamış ve ya helâl kılmışsa, sınır budur ve onun ötesine geçip sınırları daraltmak ya da genişletmek biz kulların işi ve haddi değildir. Çünkü, helâl dairesi keyfe kâfidir. Sınırları aşarsak da, başımıza gelenler, ellerimizle yapıp hak ettiklerimizdir. 


Peki, mahremiyet kavramını nasıl okumalıyız? Bu kavram toplum açısından ne kadar önemlidir?


Mahremiyet, özel olan ve özel kalması gereken şeylerin tümünü ifade eder. Yani gizli, yani korunması gereken, yani yasak olandır, dokunulmaz olandır. Kişinin hem duygu, hem düşünce, hem davranış ve hem de bedeni açısından, ancak sınırlı kimselerle paylaşılacak değerlerin ifadesidir.

Mahremiyetin iki boyutu vardır, bir, kişinin kendi mahremiyeti, iki, karşısındakinin mahremiyet hakkı. Her ikisinde de olmazsa olmaz değerde bir kavramdır, insanı insan yapan en temel hususlardandır. 




"BAZI ŞEYLERİN ŞUYUU VUKUUNDAN BETERDİR"


Toplumsal olarak, bireyler bu konuda hassasiyetini kaybettikçe ahlâki dejenerasyon oluşur ve pek çok konuda insani zaafı ve istismarı da beraberinde getirir. Bireylerin dengede ve korunmuş olarak bulunması, topluma yansıyan bir güven ve itimadı oluşturur. Bu da, mahremiyet bilgisi ve bilinci ile mümkündür. Çünkü, bir yanlış örnek, en az bin kişinin ayağının kayması anlamına gelebilir. O yüzden büyüklerimiz, "Bazı şeylerin şuyuu vukuundan beterdir" yani, yapılmış bir yanlışın deşifre edilmesi, o yanlışın yapılmasından daha tehlikelidir demişlerdir. Oysa bugün, reyting uğruna, gencecik evlâtlarımızın, çocuklarımızın hatta yetişkinlerin bile zihin kirlenmesi had safhadadır. Birilerinin bu gidişe dur demesi lâzım, hem de acilen. 



Mahremiyet bağlamında, tesettür kavramının çürüdüğünü düşünüyor musunuz? Yani tesettürlü olanlar, ahlâki olarak da tesettürlerinin hakkını verebiliyor mu sizce?


TESETTÜR BİR SONUÇTUR


Öncelikle şahsım adına, Allah'ın benim tesettürüm hakkında ne düşündüğünü, kabul edip etmediğinin bilgisinde olmadan, başkalarının örtüleri hakkında konuşmayı doğru bulmuyorum. Eğer toplumsal bir değerlendirmede bulunacaksak da, tesettürden başlamam. Çünkü, o bir sonuçtur. İyi ise de, kötü ise de bir semptomdur. Semptomlar (belirti-işaret,mesaj), bizi kaynağa götürmek ve orada inceleme yapmak içindirler. Gözümüzü kaynağa yönlendirirler. Bir su kirlenmişse, bize ulaşanı temizlemek yetmez. Kirliliğin kaynağı bulunup, oradan işe başlamazsak, vücüdün ateşini düşürmek için pansuman yapan, ama ateşi yükselten mikroba dokunmayan hatta onu besleyen kişi gibi oluruz.




HİÇ BİR KAVRAM, KİŞİLER UYGULAMADI DİYE ÇÜRÜMEZ


Onu en güzeliyle yaşayanlar ve temsil edenler mutlaka olacaktır. Ben tesettüre uymayan ve tesettürü düzgün olmayan gençleri hiç suçlamıyorum. Onlara karşı kendimi çok mahcup hissediyorum. Anne babaları evde İslâm'ı hakıyla yaşadı, birbirlerini yüceltecek, Allah'a tam teslim olacak muhteşem bir ortam hazırladı da, bu gençler buna rağmen mi böyle oldular? Okullarımızda öğretmenlerimiz, Allah'ın emirlerinin bizim için adeta bir can simidi gibi harika bir kurtarıcı olduğunu gözyaşlarıyla anlattılar da gençlerimiz mi anlamadı? Çocukluk bir insanın görme cennetidir. Toplum olarak sayabilir miyiz kaç tane aile tarafından, çocuğa Allah'ın ne kadar iyi, güzel, koruyucu, besleyip büyütücü olduğunu ve onun emirlerinin bizi insan ve gerçek müslümanlar halinde tutabilmemiz için gerekli olduğu mesajı verildi? 


SÖYLEDİKLERİMİZİ YAŞAMAYINCA ETKİSİ AZ OLUR


Söyleme üslübü Rahmani yönteme uygun değilse itici olur. Ceza ve şiddetle bu eğitimi verirsek uzaklaştırıcı olur. Allah Rasulü, Yaklaştırınız uzaklaştırmayınız, sevdiriniz nefret ettirmeyiniz buyuruyor. Önce biz öğreneceğiz ve yaşayacağız ki, model alınma zemini oluşsun. 
Suçlama dilini bırakalım, onları kuşatalım. Yani hem suçlu hem güçlü olmayalım.  Çocuklarımıza ve gençlerimize özür borçluyuz, hem de kocaman. 


ÇOCUK MASUMDUR


Ahlâk ise önce görerek öğrenilir, sonra bilgilerle bilince dönüşür. Ahlâkı önce babada ve annede görür çocuk. Aileye el attığımızda da ellerimiz boşa düşüyor. Anne ve baba, eve haram rızık getirirse, kendileri başka erkek ve kadınların mahremiyetlerini kimi zaman fiilen, klimi zamanda kalp ve göz ile ihlâl ederlerse, meyve dibine düşer, çocukta, sezdiğinin ve gördüğünün rengini alır. Çocuk masumdur.  




Hocam günümüzde evlilikler giderek zorlaşıyor. Hem maddi anlamda hem de psikolojik anlamda evliliğe mesafeli duruluyor. Bu durum toplumda zinaya daha fazla eğilim duyulmasının önünü açıyor mu sizce?


Evliliğin iki ayağı vardır, seçim ve geçim. Zamanımızda ikisinde de arızalar var. Çünkü, anne baba daha çocuklarını okuturlarken, önce ders, not, test diye diye, insani derinleşmeyi atlayarak, teknik bir yükselmeyi çocuğun önüne hedef olarak koydular ve o olmazsa sevgi de yok mesajı verdiler. Çocuk okudu, iyi bir üniversite için bütün varlarını yoklarını maddi manevi harcadılar, nihayet üniversite de bitti. Geride iş ve eş kaldı. Bu kadar emek verildikten sonra, iyi bir iş olsun, güzel bir kız eş olsun noktasına geldiler. Peki insanlık, peki ahlâk, peki maneviyat, neredeler? Bunun için kaç tane anne baba çocuklarının haramdan, yalandan, ahlâksızlıktan korunması için ciddi çaba sarfetti, okudu, namaz kıldı, gözyaşı döktü? Benim çevremde bir kaç tane var çok şükür, ya sizin? Siz böyle kaç aile tanıyorsunuz?

Zinanın artması ile, evliliklerin gecikmesi arasında bir ilişki vardır fakat buradan yola çıkarsak yine yanlış tarafa yönelmiş oluruz. Evliler niye zina yapıyor o zaman sorusu cevapsız kalır. 


TOPLUM OLARAK KÜLTÜREL GIDA ZEHİRLENMESİ YAŞIYORUZ 


İnsanları keklik avlar gibi avlayan, bir arkadaşlarını korumak için bir köyü yakıp yıkan sonra da kahraman diye lanse eden Amerikan filimlerinden tutun, da, caniliği akıl almaz sınırlara ulaştıran batı kaynaklı filmlere kadar, bizim değerlerimizi, duyarlıklıklarımızı yerle bir ettiler. Muhatabı belli olmayan öfke biriktirdik ve biribirimize patladık. Çünkü, bünyeyi tümden sarsan akıl almaz görüntüler bizi bozdu. Şimdi ise, yerli diziler bu görevi devraldı. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Ahlak, mahremiyet, maneviyat, onlarda ne, diyecek duruma geldik. Biz eğitimciler ve yetişkinler, en kolay şeyi yapıyoruz, "her şeyden şikâyet etmek."  Oysa Konfüçyüs diyor ki, "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak"  




Hocam peki bunca sorunun olduğu ortamda çözüm için neler yapabiliriz?


Şimdi; öncelikle, eğitimciler, psikologlar ve sosyologlar bir araya gelip toplumsal bir analiz yapmalı. Bir takım çıkarımlarda bulunup tespitler yapılmalı. Bu girdaptan kurtulabilmek için, devlet ve sivil toplumlar bazında, çözüm için öneriler ve alternetif uygulamalar hazırlanmalı ve teklif edilmeli.

Ailelere ulaşılmalı ve mahremiyetin önce ailede ihlâline engel olunmalı, gençler ve yetişkinler bilgilendirilip bilinçlendirilmeli.


Gençler için, onları kuşatacak cazip uygulamalarla, durumun bilgisi ve yapılacaklar aktarılmalı. Mutlaka, şiir, sanat,edebiyat ve tiyatro yoluyla, toplumun her kesimine ulaşılmaya çalışılmalı. Özellikle gençlere, mahremiyet ihlâlinin, bedenine haram birisinin dokunmasının, insan psikolojini nasıl bir anafora dönüşerek darmadağın ettiği anlatılmalı, örnekler verilmeli. Eğer böyle bir program hazırlanırsa, ben şahsım adına psikolojik tahribatını anlatmak için hazırım.
 

Bu çok önemli bir konu, sık sık işlenmeli, somut adımlar atılmalı. Toplumun zemini çok tehlikeli bir noktaya doğru hızla kaymaya devam ediyor. Herbirimiz bu konuda bir şeyler yapabiliriz. Rabbim, yarattığı bu güzel dünyamızı ve onu taçlandıran insanı, yaşanılacak bir dünyada tutmak için elinden geleni yapanlardan eylesin inşallah. 

Hilalhaber / Cuma Obuz