Yıldız Ramazanoğlu
***
Gannuşi 1972’de Nahda hareketini kurduğunda ekonomik kaynakların daha adil dağılımı, çok partili demokrasinin kurulması ve dini özgürlük olan bir yaşam tarzı için mücadele edeceklerini açıklamıştı. Zamanın devlet başkanı tarafından binlerce parti üyesi hapse atılmış ve Batı’dan destek gören ise her zamanki gibi diktatör Bin Ali olmuştu. 21 yıl Londra’da sürgünde yaşayan Gannuşi, şimdi Batı’nın iyi Müslüman kötü Müslüman, siyasal İslam, kültürel İslam, Avrupa İslamı, doğu İslamı ayrımlarından etkilenmiş olabilir mi bilemiyorum. Kendimize dair tanımlamaları ve bilgiyi başkalarının üretmesine razı oldukça kafa karışıklığı mukadder. Fakat Gannuşi’nin ‘Müslümanların demokrasisi’ne eğilen yaklaşımları üzerine düşünmeye konuşmaya değer. Konuşulacaktır da.
Mısır’daki İhvan hareketinin de toplanan son şuradan çıkan güçlü bir kararla, politik çalışmalarla İslami davayı ayrı tutacaklarını açıklamaları tesadüf olmasa gerek. İslam dünyasında yönetim, temsil, şura, yasama, yargı biçimi kökten ele alınmalı, ilham verici düşünceler konmalı ortaya.
Aslında İslam ve güncel siyaset ayrışmasının ilki Ak Parti’nin kuruluşunda gerçekleşmişti. Her ne kadar dinci, İslamcı parti etiketi konmaya çalışılsa da kurucu lider Erdoğan, 2004’te partinin düzenlediği Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’nun açılış konuşmasında “biz parti olarak din üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyoruz” demişti. Muhafazakar demokrasi olarak tanımlamıştı partinin hedef ve konseptini. Üç ülkenin de darbelerden sonraki muhasebeyle bu noktaya geldiğini unutmamak lazım.
İslamcılık yaşamın merkezine vahyî aydınlanmayı koymak, hiçbir insanın hukukunu çiğnemeyen bir toplum ve adalet tahayyülüne sahip olmaktır. Bu yönden İslamcılık durağan, dönemsel bir hissiyat değil ki zamanla ortadan kalksın. Döngüsel ve helezonik bir zaman içinde yeni sorular ve yeni cevaplarla insanlığın bütün deneyim alanlarından geçerek yoluna devam ediyor.
İslamcılık, İslam dünyasının içe kapanma eğilimlerinin tersine, dünyanın geri kalanıyla ortak değerler üretme arayışının bir parçası. Hayal edilen adil ve özgür bir dünyanın hayata geçmesi için başkalarıyla iletişim halinde olan, İslami değerlerin ötekinin boy aynasında nasıl görüldüğüyle ilgilenen oldukça modern bir hal. Günümüzde değerler birbiriyle yüzleşiyor, iddialar gerçek hayatla sınanıyor ve İslamcılık da kendi vaatleriyle dünya sahnesinde. Mesela “demokrasi dindir, küfürdür” diskuru tekfir, kıyım, şiddet ve ayrımcılıktan başka ne getirdi. Fazıl bir toplum oluşturmayı en büyük güç olarak gören İslami öğretinin yerine iktidar gücünün ikame edilemeyeceği de görüldü.
***
İnsan hakları meselesinde de bireyin haklarıyla toplumun maslahatı arasında tökezleyen bir pratik var. Tek bir insanın hakkı çok değerliyken bu ihmal edilebilir bir ayrıntı gibi görülüyor, devletin bekası, toplumun maslahatı gibi hedefler yüzünden.
Öte yandan diğergam, izan ve insaf sahibi, konuksever, vermeyi paylaşmayı bilen insanların dünyası İslam coğrafyası. Bildiğimiz dünyanın sonu ise geldiğimiz nokta, bildiğimiz İslamcılıkların da sonu belki. Değerler boy ölçüşürken hiç kimse İslamcılığın sonu geldi sevincine kapılmamalı. İslamcılık yeni sorular ve cevaplarla dünyanın bütün tecrübesinden geçerek, alıp vererek zamanın ruhuna göre evrilip zenginleşecek.