İran’ın göz yaşları

Kemal Öztürk

VAN 7.08.2018 09:19:28 0
 İran’ın göz yaşları
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İran’ın göz yaşları
İranlı asi şarkıcı Mohsen Namjoo’nun iki aydır neredeyse tüm şarkılarını ezberledim. Özellikle Hafız ve Mevlana şiirlerinden bestelenenleri.

Önceki gün Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konserini kaçırmadım tabii.

İran’dan, yurt dışından ve Türkiye’den hayranları doldurmuştu konseri. En hareketli parçalarından birinden sonra şöyle dedi:

“Kusura bakmayın İran’dan gelen dostlarıma Farsça birkaç şey söyleyeceğim:

Biliyorum, İran’da durum çok kötü. Bunun için çok üzülüyorum. Buna rağmen beni dinlemeye geldiniz. Bu parçam sizin için.”

‘GÜZEL KADIN İRAN’IN GÖZYAŞLARI

Sözlerini anlamasak da çok hüzünlü bir parça söylemeye başladı. Sonra şarkının tam ortasında kendini tutamadı, sarsıla sarsıla ağladı. Onunla birlikte İranlı birçok insan ağlamaya başladılar. Ülkelerine ağlıyorlardı.

Herkesi ağlatan şarkı, Şah yüzünden sürgünde yaşayan Azeri Türkü Rıza Berahani’nin, vatan özlemini anlattığı, ‘İran Hanım Ziba’ (Güzel Kadın İran) şiirinden bestelenmiş:

“Gebermenin ne olduğunu bilmiyorsun ki, geberiyorum

ama sen ey güzel kadın bilemezsin ki

Şimdi her şeyim senin olsun, gerçi burada da, orada da bir evim yoktur

Başım yok ki leğen getiresin de başımı sana armağan edeyim

Seninleyim ey güzel güzel kadın İran…

Sensiz dilenciyim, dünya sokağının dilencisi.”

Namjoo İran’a giremiyor. İdam cezası almış. Ancak ülkesine duyduğu hasret ve sevgi her halinden belli.

Şimdi hangi İranlıyla konuşsam ülkesi için acı çektiğini yüzünden okuyabiliyorum. Korkuyorlar, endişeliler, dertliler ve çaresiziler...

Türkiye’de İran’ı yakından takip eden iki merkez var. Biri, Anadolu Ajansı (AA) Farsça Editörlüğü, diğeri İran Araştırmaları Merkezi (İRAM).

Bu iki yerin analiz ve haberlerini yakından takip ediyorum.

AA’dan Oğuz Akkar ve İRAM’dan Mehmet Koç, uzun yıllar İran’da kalmış, üniversite bitirmiş ve o günden beri İran’daki tüm gelişmeleri soğukkanlı bir biçimde analiz eden iki değerli gözlemci.

İran’da durumun gittikçe kötüleştiğini ve akacak şeyin sadece gözyaşı olmayacağını kaygıyla dile getiriyorlar.

ASIL SORUN ABD YAPTIRIMLARI DEĞİL

Dün, ABD yaptırımlarının birinci kısmı başladı. Petrol alımı kısıtlanacak, yurt dışında banka hesapları açılamayacak, uçak yedek parçası satılamayacak…

Birçok detayı olan bu yaptırımları tek taraflı ABD uygulayacak. Ancak ABD, İran’la bu yaptırımları delecek tüm yabancı şirketleri kara listeye alacağını da açıkladı. Halk Bankası’na yaptıkları baskıyı uygulayacaklar yani.

İran’ın en büyük müttefiki Rusya kısmen bu yaptırımlara uyacağını gösterdi. Dünyanın en büyük Rus demir çelik şirketi MMK, büyük enerji şirketleri Lukoil ve Gazprom İran’la ticareti durdurdular şimdiden.

İngiltere ve AB ise İran’la ticaret yapan şirketlerini koruyacağını açıkladı. Bakalım dünyadaki diğer önemli şirketler ne kadar uyacak bu yaptırımlara.

Kasım ayında ABD yaptırımlarının ikinci kısmı başlayacak. O yaptırımlar İran’ı tam olarak felç edecek boyutta derin ve yaygın.

Lakin asıl sorunun bu yaptırımlar olmadığını bilmemiz gerekir. İran’ın asıl ağlanacak hali, kendi içindeki sistemin çürümesinden, yozlaşmasından ve tıkanmasından geliyor.

KURUMLAR YOZLAŞTI, YOLSUZLUK ARTTI VE SİSTEM TIKANDI

İran’da yapılan araştırmalarda halkın birinci derece sorunu, yolsuzluklar olarak çıkıyor. Ekonomideki kötü yönetim, sistemi tıkayan çok başlılık ve özgürlükler onu takip ediyor.

Olağanüstü yetkilere sahip Hamaney ve onun etrafında örülmüş Devrim Muhafızları Ordusu, yargı ve medya ülkenin asıl sahibi olarak kendilerini görüyor. Hiçbir eleştiriye ve değişime müsamaha yok.

Seçildiği günün hemen ertesinde Ruhani, “Ülke ekonomisinin % 60’ını ben kontrol etmiyorum. Nasıl düzelteyim?” diyerek itiraz etmişti ama nafile. Ekonominin % 60’ını Hamaney ve etrafındaki dar halka kontrol ediyor.

Denetlemeyi de (yargı) kontrol ettiği için bu ekip, hesap soran da yok. Yolsuzluk ve rüşvete bulaşmayan kimse kalmamış devlette neredeyse. Zaten sistemin kilit noktalarındaki önemli isimlerin çoğu akraba.

Ne acıdır ki sadece onlar değil, Cumhurbaşkanları Ruhani ve Ahmedinejad da yolsuzluk dosyalarına adı karışmış isimler.

Mehmet Koç güzel bir tespit yapıyor.

“Kırk yıldır kapalı rejimle yönetilen, yetkilerin tek merkezde toplandığı, şeffaflık ve denetimden uzak bir ülkede, yozlaşmamış kurum ve kişi neredeyse kalmadı”.

Devrimi koruyan muhafızlar da, anayasayı koruyan din adamları da, adaleti sağlayacak olan yargı mensupları da bu çürümüş yapının bir parçası haline gelmişler.

Dün bu yazıyı yazdığımız sırada, Merkez Bankası dövizden sorumlu başkan yardımcısı tutuklandı. 30 milyar Dolarlık yolsuzluk iddiası var.

İRAN REFORM YAPMAZSA İÇ SAVAŞA SÜRÜKLENİR

Ruhani sistem eleştirisi yaparken şunu söylemişti önceki yıl: “Yetkilerin bu kadar tek elde toplanması yanlış. Bu kadar yetkiyi (fakirliği ile meşhur) Ebuzer’e ve Selman-ı Farisi’ye verseniz onlar bile yoldan çıkar.” Kendi kardeşi de dahil çoğu gerçekten yoldan çıktı.

İran halkı Meydani Azadi’de (Özgürlük Meydanı) Şah’ın yozlaşmış dikta rejimine karşı başkaldırdığı günden bu güne 40 yıl geçti. Şimdi yine sokaklara çıkıyor. Bu sefer uğruna can verdikleri ve göz yaşı döktükleri devrimi eleştirmek için.

Konserde hemen önümde göz yaşı döken İranlıların hali içimi burktu. Lakin İslam dünyasında yakmadıkları can kalmayan, 4 ülkeyi işgale kalkan ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan İran devleti için ağlayacak başka Müslüman çıkar mı emin değilim.