İNTİHAR EYLEMLERİ VE AHLAKİLİK SORUNU

ENES TARIM

VAN 27.06.2016 12:56:58 0
İNTİHAR EYLEMLERİ VE AHLAKİLİK SORUNU
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Birileri bellerine bağladıkları bombalarla kendilerini ve çevrelerinde bulunan suçsuz insanları havaya uçurarak bağlı olduğu ideoloji ya da din nezdinde kutsanarak masivaya ulaşmayı kurgularken; diğerlerimiz için bu eylem barut ve kan kokuları arasında gözyaşları ile parçaları dört bir yana savrulan masum ölümler arasında öfke nöbetleri ile gezinmek oluyor.
Kuralsız şiddet kullanarak bir intihar eylemcisinin kendisini feda etmesi olan intihar saldırısı, şiddetin en ağır yaşandığı eylemdir.
Diğer terör eylemlerine göre örgüt açısından gerçekleştirilme kolaylığı bakımından daha avantajlıdır ve yankısı büyüktür.
Saldırıda ana hedef devlet ya da otoriteyi siyasi ve askeri durum değişikliği yapmaya zorlamaktır.
Saldırılar, genellikle çeşitli araçların yanı sıra çanta, yelek, elbise vb. ye bomba yerleştirmek suretiyle yapılmakta ve yapılan eylemler dışarıdan az gibi gözükse de incelendiğinde yüksek veriler ortaya çıkmakta.
Araştırmalar 1982 yılından 2015 yılı Şubat ayına kadar olan dönemde tüm dünyada toplam 3.750 intihar saldırısı gerçekleştiğini ve bu saldırılarda 33.500 kişinin ölüp 89.280 kişinin de yaralandığını göstermekte.
Yani her bir saldırıda ortalama 8 kişi hayatını kaybedip 23 kişi de yaralanmışken; gerçekleşen saldırıların %66’sı güvenlik güçlerine, % 34 ü ise sivillere ve politik hedeflere yönelik gerçekleşmiştir.
İlk yıllarda saldırılarda hedef çoğunlukla askeri güçler iken, son yıllarda doğrudan sivillerin hedef alındığı görülmekte.
Bu da belki sivillere yönelik eylemlerin başarı yüzdesinin yüksekliği ve toplumda oluşan infial ve paniğin fazlalığının örgütlerin iştahını kabartmasından olsa gerek.
Yapılan araştırmalar, seküler ve milliyetçi çizgideki örgütlerin daha çok kadın intihar bombacılar kullandığını gösterirken, muhafazakâr ve dini örgütlerin büyük çoğunlukla erkek bombacılar kullandığı ve eylemcinin toplumun her sınıfından gelebildiği bilinmektedir.
Yine araştırmalar intihar eylemcilerinin eğitim ve ekonomik seviyesinin toplum normali ya da biraz üzeri olduğunu göstermekte.
Ülkemiz bazında olaya baktığımızda son dönemde intihar eylemlerinde büyük bir artış görülmekte ve bu yeni konseptte hedef genellikle siviller.
Özellikle din adına yapılan infazların ve yaşanan vahşetin tüm dünyada olduğu gibi bizde de Müslüman kitleleri ne kadar zor durumda bıraktığı da bir vakıa.
Birileri bellerine bağladıkları bombalarla kendilerini ve çevrelerinde bulunan suçsuz insanları havaya uçurarak bağlı olduğu ideoloji ya da din nezdinde kutsanarak masivaya ulaşmayı kurgularken; diğerlerimiz için bu eylem barut ve kan kokuları arasında gözyaşları ile parçaları dört bir yana savrulan masum ölümler arasında öfke nöbetleri ile gezinmek oluyor.
Ve bu yok oluşların kıyısında yaşayan yeryüzü sakinleri olarak neden diye sormak en tabii hakkımızdır sanırım.
İnsanlar neden hayatlarının baharında böylesi ölümlere gönüllü koşmakta?
Onları ne dönüştürmekte ve hayatla olan bağlarını kopartarak ince bellerine patlayıcıların dolanmasına sesleri çıkamamakta?
PKK ya da sol bir ideolojinin Marksist Leninist paradigmaları nasıl gencecik insanlara hayatlarını yok etmeyi bir fırsatlar zinciri ve ödül gibi sunarak zihinsel dönüşümlerini sağlamakta?
Ya da dindar bir insana, karşı mezhebin mescidinde kendini havaya uçurup cennet düşleri kurduran o gizemli şey ne?
Şüphesiz eylemcileri kişilik bozukluğu, eğitimsizlik ya da şizofren tanısı ile tanımlayarak kolaycılığa kaçmak mümkün.
Fakat yapılan istatistiksel araştırmalar onların toplumda yaşayan normal birer kişilikten eylemciliğe dönüştüğünü göstermekte.
Ülkemizde ilk intihar eylemini gerçekleştiren Zeynep Kınacı 1996 yılında Tunceli merkezinde beline sardığı bombalarla intihar eylemi gerçekleştirdiğinde iki yüksek okul mezunu ve iyi derecede eğitimli biri idi.
Üstelik kozmopolit ve gelişmiş bir kent olan Malatya da büyümüş ve bir hastanede hemşirelik yapmaktaydı.
Gerek sol ideolojide gerekse dini yapılanmalarda örgüte katılım sürecinin temelinde geçmişteki yaşanmışlıklar, adaletsizlik ve sömürülme duygusu etken.
“Yapacak başka bir şey kalmadı” duygusu ve nefretle beraber öç alma saikı, intihar eylemciliğine aday olmanın temelini teşkil ediyor.
Beraberinde yaşanan fedakârlık düşüncesi ya da cennet düşleri onu eylemci kıvamına getiriyor.
Tüm örgütsel yapılanmalarda belirleyici unsur bilgi değil sadakat/itaattir ve yanı sıra düşmana karşı yüksek dozajda kin ve nefret yüklemesi vardır.
İşte bu yok oluşların temelinde de herkesi suçlu ve hak etti görme kararlılığı yatmakta ve bu da beraberinde kadın, çocuk demeden hayatlarına son verdiği masum ölümleri meşru görmeyi sağlamakta.
Aslında sorulduğunda sol ideolojilerin ya da din adına bu eylemleri yapanların neden sorusuna çok uzun cevapları ve belki anlatacakları çok şey olabilir.
Ancak ortada bir ahlakilik sorunu var ve bu, tüm eylemlere verilebilecek cevapları hiçe indiriyor.
Ahlaki olmayan ve toplumun tasvip etmediği tüm eylemler karanlığa atılan kurşun olmaktan başka bir işe de yaramıyor.
Yapılan eylemler başlarda hedeflerine ulaşmada önemli katkılar sağlamış gözükse de uzun vade de örgütlerin bu eylemler vasıtasıyla kalıcı kazanımlara ulaşamadıkları görülmekte.
Sivilleri de hedef alması nedeniyle zaman zaman kendi destekçilerinin de tepkisiyle karşılaşılmakta, uluslar arası arenada terörist imaj pekişmekte.
“PKK” nın yaptığı intihar saldırılarını “TAK” adı altında kendi kurduğu taşeron örgüte yaptırması ve kamuoyu nezdinde üstlenmek istememesi de yapılan eylemlerin ahlaki olmadığının kendilerinin de farkında olmaları değil mi?
İslâm insanı merkeze alan ve onun bireysel olarak kemale ermesini isteyen, kemal sahibi insanların da bir araya gelerek tevhide dayanan ve tüm davranışlarında ahlâkilik ölçüsünün dışına çıkmayan, sosyal adaletin egemen olduğu bir toplum oluşturmalarını telkin eden bir dindir.
Kur’an’ın temel mantığı gereğince tüm inanalar hayatlarını ahlak altyapısı üzerine kurgulanmak zorundadır ve birey yaşantısında ve tüm davranışlarında ahlâkîlik temel prensiptir.
Evet, ne adına yapılırsa yapılsın ya da hangi fetva makamından istişhad adı altında caiziyet fetvası alırsa alsın sivilleri hedef alan günümüz intihar eylemleri ahlaki değildir.
Sömürü ya da mağduriyetler üzerine bina edilmiş dahi olsa ahlaki olmayan bir eylem hiçbir şekilde toplum nezdinde meşruiyet kazanamaz.
Masum sivilleri hedef alan, çocuk ve kadın ayrımı gözetmeksizin yapılan katliamlar nasıl ahlaki olabilir ki?
Özellikle geçmişte verilen caiziyet fetvalarının küresel cihatçı örgütler nezdinde geniş açılımlarla kullanılarak günümüz koşullarında kullanıldığı görülmekte.
Nerede olursa olsun sivillerin yaşadığı bir mekânda masumların öleceğini bilerek yapılan bir intihar saldırısının ne kadar ahlaki olduğunu sorgulamak gerek.
Kaldı ki tek meşruiyet gerekçesi sonuca ulaşmak olan ideolojik Marksist-Leninist yapılanmaların kendi içlerinde dahi yaptıkları intihar eylemlerinin ahlakiliği sorgulanırken, mücadelelerine cihat adı veren ve referans kaynağı olarak Kitabı gösteren dinsel hareketlerin Kitaba ve toplumun ahlakilik sınırlarına riayet etmesi gerekmez mi?
Rabbimiz Maide Sûresi 8. âyette :
“…Bir topluluğa karşı içinizde beslediğiniz kin ve öfke sizi haddi tecavüze, adaletsizliğe sürüklemesin. Takvaya en yakın olan budur.” demekte.
Düşmana merhametsiz davranma, müsle yapma, işkence etme, kadınları ve çocukları öldürme sınırı aşmadır, haddi tecavüzdür ki, mezkûr ayetlerde Allah (c.c.) menetmiştir.
Savaş ortamında savaşçı olmayanların öldürülmemesi konusunda Efendimiz sav den de o kadar çok rivayet var ki.
O her sefer öncesi ordu komutanlarına şu tavsiyelerde bulunurdu: “İnkârcı saldırganlarla çarpışın. Ahde vefasızlık etmeyin. Meyve veren ağaçları kesmeyin. Sürüleri tahrip etmeyin. Manastırlara kapanmış, dünya işleriyle ilgilenmeyen, kendini ibadete vermiş ruhanileri, küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin. Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Çünkü bilemezsiniz, onlar yüzünden bir iptilâya uğrayabilirsiniz.”
Birlik komutanlığına tayin ettiği Abdurrahman b. Avf’a : “Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz, ahdinizi bozmayınız, ölülerin uzuvlarını kesmeyiniz. Çocukları öldürmeyiniz. Bunlar, Allah’ın sizden aldığı söz ve Peygamberinin örnek gidişatıdır.” buyurdu. (İbn Hişam, 4:280-281)
Yine Kuran’da “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir…” (Nisa 93) ve “…Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir…”(Maide 32) ayetleri bağlamında savaş ortamında dahi savaşçı olmayan insanların öldürülmemeleri gerektiği kesin ifadelerle Rabbimiz tarafından ifade edilerek müminler ikaz edilmekte ve uyarılmakta.
O halde, masum bir insanın yaşama hakkı tüm toplum için dahi olsa çiğnenemez.
Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz ve küçük büyük için kurban edilemez.
Bir toplumun geleceği için o toplumda yaşam sürdüren masum insanların hayatını hedef almak ahlaksızlıktır.
Bu eylem hangi dinden, meşrepten ya da hangi kavimden gelirse gelsin her halükarda zulümdür ve zalimler için korunaklı bir gelecek de yoktur…İKTİBAS DERGİSİ