İNDİRİLEN İSLAM İLE ÜRETİLEN İSLAM’IN FARKINI GÖRMEK -

HÜSEYİN BÜLBÜL

VAN 19.11.2014 11:21:54 0
İNDİRİLEN İSLAM İLE ÜRETİLEN İSLAM’IN FARKINI GÖRMEK -
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Ey Müslümanlar! Sizler Rabbaniyyunlar olunuz. Allah’a onun istediği gibi teslim olunuz. Verdiğiniz tevhit sözünün üzerinde durunuz. Allah vadinde duracağını taahhüt ediyor…   İslam, yeryüzünde insanların insan gibi yaşamaları Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri için gönderilmiş bir yaşam biçimidir. Bu amacı engelleyen her türlü engelin karşısında durur ve onunla sonuna kadar mücadele eder. Bu nedenle Allah Teâlâ insanlık tarihi boyunca göndermiş olduğu elçileri ile bu rahmetini insanlığa sunmuştur.

Son elçinin irtihalinden sonra da onun mirasçıları (âlimler/ İlmiyle amir emirler) eliyle kıyamete kadar bu süreç devam edecektir. Tâki hesap günü insanların “nereden bilecektik” (Enam 6/157) demelerine imkân kalmasın. Ancak son yüzyılda İslam’ın siyasi hâkimiyetini kaybetmiş olmasını fırsat bilenler; yâda bu fırsatı yakalamak için çalışanlar, istediklerini elde edince mücadele biçimlerini değiştirerek,  sureti haktan görünen bir yöntemi işleterek İslam’a karşı İslam’ı kullanmaya başlamışlardır. Bu konuda İngilizlerin birinci dünya savaşı yıllarında üzerinde ittifak ettikleri “Böl-Parçala-Yönet” projesini ve ABD devlet başkanı Marşal’ın: “Beyler! Sömürü düzeninizi devam ettirmek istiyorsanız sömürü yönteminizi değiştirmelisiniz” sözünü hatırlamak gerekir. Bu anlayış, her dönemin şartlarına göre uyumlu hale getirilerek, uygulamaya konulmaktadır. Değişen dünya şartlarına paralel olarak İslam yeniden gündeme alınıp değerlendirilmeye tabi tutulunca; Görüldü ki Müslümanların tüm ataletine rağmen, insanların birçoğu Müslüman oluyor.

Çünkü komünizm’in ve kapitalizm’in bunalttığı insanlar bireysel gayretleriyle ulaştıkları İslam’da huzur buluyorlardı. Özellikle Varşova paktının çöküşüyle tek kutuplu hale gelen dünyada ABD imparatorluğundan söz edilmeye başlanmıştı. Bunun ardından NATO’nun varlığının gereksizliği konuşulmaya başlanınca, kapitalist dünyaya yeni bir düşman bulmak gerekti ve bu düşman İslam olarak belirlendi. Yeterince ses getirmesi ve gale alınması, Terörle aynı anlama geldiğinin anlaşılması için, kendi imalatları olan El kaide militanlarıyla 11 Eylül eylemini gerçekleştirerek İslam’a fatura edildi. Henüz ikiz kulelerin dumanı üzerinde iken, ABD başkanı tarafından Afganistan hedef gösterildi ve kısa bir zaman sonrada işgal edildi. Amaçları, Sovyetlerden boşalan zengin enerji kaynaklarına daha yakın olmaktı. Sovyet işgali yıllarında Afgan halkının yanında olmak için(!) gelmişlerdi buraya. Bu ülkeyi sevdiklerini, kalkındırmak istediklerini, bunun için gerekli her türlü desteği vereceklerini vaat ederek. İşte bu yıllarda bu halkın içinden ileriki yıllarda kullanacakları insanlara ulaştılar. Hem de bu halkın aleyhine kullanmak için. Bunların marifeti dost olarak girdikleri her ülkede yaptıkları iş böyle neticelenmektedir. Bu bir tesadüf olmasa gerek. Aynı şey yıllar sonra Saddam’ın Irak’ının da başına gelecekti. Onun dostu olarak da yanına sokulmuş, İran’a karşı yıllarca savaştırmışlardı.

Onca dostluğa (!)rağmen sonuçta Irak ta ABD tarafından işgal edildi ve bu günlere gelindi. Bütün bunlar olurken kendilerini mazlumların kurtarıcı meleği gibi gösterirken; Müslümanları da insanlığa korku salan Terörist olarak göstermeye çalıştılar. Böylece tüm dünyada İslam terörle aynı kefeye konulmaya, Müslümanlar terörist muamelesi görmeye başladı. Adeta Müslüman’ım demek terörüstüm demek gibi algılanır oldu. Çok geçmeden dünya bunun bir manipülasyon olduğunu anladı. Bu nedenle bu oyunun başını çeken ABD, ne Afganistan’da nede Irak’taki işgal hareketiyle umduğunu elde edememişti. İşte bu yıllarda bölgenin cinsinden olan ve bölge insanının bir kısmı tarafından desteklenecek mezhep temelli yeni bir oluşumunun temelleri atılıyor ve bu oluşum 2003 de doğuyordu! Ancak o yıllarda fazla medyatik olmayan bu örgüt Suriye olaylarıyla birlikte daha medyatik hale geldi. Bu günkü “ İŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi, Ebubekir lakabıyla birinci halife Hz. Ebubekir’i çağrıştırırken, hayat hikâyesinde kendini Ehli Beyte ve Hz.Ali ile Hz. Fatıma’ya dayandırarak Şiilerin elindeki Ehli Beyt kartını da bloke etmeyi hedeflemektedir. Bu konu tek başına bile İŞİD’in bir proje olduğunu düşündürmektedir” diyenlerin varlığı da bu tezi doğrulamaktadır. Daha ilk bakışta “Irak Şam İslam Devleti” ismi, bu projenin bölgedeki iki ülke üzerine yapılmış bir hesabın varlığını gösterirken; bölgede patlak veren Arap baharı! (Yâda orta doğu cehennemi) kısa zamanda Suriye’yi de içine alarak dinamitin fitili ateşlenmiş oldu.

En dikkat çekici yanı Suriye muhalif cephesine ilk etapta birçok gurup dâhil oldu. Özellikle İslam coğrafyasında yapılan savaşlarda cihad ruhuyla savaşan kişiler, çeşitli yollardan ve marifetli eller kanalıyla bölgeye intikal ettirildi. Yıllarca eğitilmiş Işid militanlarıyla buluşturularak bu örgütün eli güçlendirildi. Başta Ennusra ile hareket eden örgüt kısa bir zaman sonra ayrılarak Irakta harekete geçti. Çok kısa zamanda adını dünyaya yapmış olduğu “cellâtlıklarla” duyurdu. Tavır ve davranışları, mücadele yöntemleri ve dininden çok mezhebini ön plana çıkartan tavırlarıyla toplumu kuşatıcılıktan uzak bir anlayış ortaya koydu. Esirlere yapılan muamele, tekbir eşliğinde insan boğazlama, farklı mezheptense itlaf etme gibi uygulamaları ile insanları, İslam’dan ve Müslümanlardan nefret ettirdi. Özellikle Müslüman olmayı yeterli görmeyip, ehlisünnet mezhebinden olmayı kurtuluş sayan bu insanlar, gözlerini kırpmadan insanları öldürmenin adına “cihad” dediler. Aldıkları esirleri kamera önünde tekbirler getirerek öldürdüklerini dünyaya servis ettiler. Bunu gören insanların gözünde İslam budur. Geldiği yeri kan gölüne çevirir anlayışını zihinlerine kazıdılar.

İslam’ı temsil ettiğini iddia eden ve devlet kurup insanlara huzur ve saadet getirmeyi vadeden bir yapının, böyle bir şey yapması düşünülebilir mi? Yüzleri maskeli siyahî giysileriyle korku filmlerini andıran halleri medyada milletin gözüne sokulmaya çalışılıyor. Bu haliyle onlara kim güven duyup tercih eder? O zaman IŞİD’in amacı nedir? Ne yapmaya çalışıyor? Takdir edersiniz ki bu denli çaplı bir örgütün tek bir amacı olamaz. Çok amaçlı çok uluslu şirketler gibi, birçok şeyi bir arada kotaracak, böylece uluslar arası çıkar çevreleri bölgenin kaynaklarından yeniden payedar olacaktır. Bölgenin haritalarının değişeceği, etnik yapılara göre küçük parçalara ayırarak daha zayıf hale getirilip uyumlaştırılacağı söylenirken; En can alıcı olanı da yapılan tüm aşırılıkların, katliamların ve tekbirle baş kesmelerin faturasını İslam’a ve Müslümanlara çıkartarak, insanları İslam’dan ve Müslümanlardan uzaklaştırmayı hedefledikleri ifade edilmektedir. İşte bu ikiz kuleleri yıkmaktan daha büyük bir etki yapmaktadır insanlar üzerinde… Hâlbuki İslam insanlar arasında emniyeti barışı, sulh ve sükûnu, sevgi ve saygıyı hak ve adaleti getir­mek için gönderilmiştir. Bu amacı tahakkuk ettirmek için “müminler ancak kardeştirler. O halde Allah’tan korkun ve kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ki, sizlere de merhamet edilsin”(49/10) “Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasınlar. Belki de alaya alınanlar kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasınlar, belki de onlar kendilerinden daha iyidir. Kendi kendinize de hakaret etmeyin. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıllık ne kötü bir isimdir.

Tevbe edip halini düzeltmeyenler ise zalimlerdir”(49/10-11) İslam’ın kitlesel değişimde ortaya koyduğu metot ise elçinin eliyle şöyle uygulanmıştır: Bunu Mekke’nin fethinde izlenen siyasette daha belirgin olarak görmekte­yiz. Mekke müşrikleri, Allah’ın elçisine ilk günden beri yapmadık hakaret ve eziyet bırakmadıkları gibi inananlara da her muame­leyi reva görmüşlerdi. En son Peygamber’in ölümüne de karar vermelerine rağmen, Allah o’nu onların elinden kurtarmıştı. Fakat fetih günü bütün Mekke insanı Müslüman olmaları karşılığında bağışlanmış ve kimse­ye geçmişinden dolayı hesap sorulmamıştır. Umumi Aftan fetih günü İslam ordusuna saldıran Ebu Cehil’in oğlu İkrime bile istifade etmiş. O Müslüman olmak için Resulullah’ın yanına gelirken Peygamberi­miz “Hiç kimse ona babasından bahsetmesin, zira ölüyü anmak diriyi rahatsız eder” buyurmuştur. Yine can düşmanı olan Arap müşriklerinden anlaş­malarını bozanlara karşı:

“Haram aylar çıkınca müşrik­leri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın. Onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekle­yin. Eğer tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse artık yollarını serbest bırakın, Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”(9/5) Bu nedenle savaş meydanlarında bile teslim olanlara silah çevrilmemiş, Müslüman olması karşılığında malı, canı ve önceki işle­miş olduğu bütün suçlarından vazgeçilmiştir. İslamın amacı insanları öldürmek değil yaşatmaktır. İslam hayat dinidir ve geldiği yere gerçekten hayat verir. Kimseyi din konusunda zorlamaz. Herkes fitne çıkarmamak kaydıyla inancının gereğini İslamın koruması altında yaşamaya çalışır. Toplumda huzur ve sükûneti isteyen İslam, tüm fertlerin geçmişi­ne bir sünger çekerek yeni ve temiz bir sayfa açmıştır. O güne kadar yapılan hiçbir suçtan hesap sormamış, İnsanları, suçtan ve suçluluktan uzaklaştırmıştır. Toplumla barışmak istiyorsanız buna mecbursunuz. Peygamberimizin can dostu biricik amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi bağışlayan bir Peygamber’in ümmeti olarak, İslam için babamızın katilini dahi bağışlamak gerekirse yapmak zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız.

Bu ancak gerçekten iman edenlerin yapılabileceği Müslüman’a özgü bir davranıştır. Şimdi IŞİD’in amacı gerçekten İslam devleti kurmak olsaydı kendisi için Muhammed (as)’ı örnek alarak, sahip olduğu köy ve kasabalara mal, can ve inanç bakımından gerekli güven ortamını sağlayarak, herkes için temiz bir sayfa açıp güven vermesi gerekmez miydi? Yüz binlerce insanı yerinden yurdundan sürüp çıkartarak; etnik kökenlerini, dinde farklı görüşten olmalarını bahane ederek, harici mantığı ile hareket ederler miydi? Akleden her insan bilir ki kendi halkına dayanmayan bir iktidarın kalıcı olması mümkün değildir. Ayrıca elinizin altındaki insanlara huzur ve güven vermiyorsanız insanlık adına yapacağınız ne kalır geriye? Şu bir gerçektir ki sizin güven vermediklerinizin yanında siz de güvende olamazsınız. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” misali, bir gün olur o halkın silahları da size döner. Dünyada yaşanan beşeri fikri değişimlerin gelişi, milyonların kanı ve canı karşılığında gerçekleş­tirildiğini biliyoruz. İktidar olduğu zaman da muhaliflerinin onlarca yıl önce işlemiş oldukları suçlarının hesabını sormuştur. Giyotinler, idam mangaları ve idam sehpala­rı kurulduğunu, önce idam edip sonra yargılandığını bilmeyen yoktur.

Bu uygulama batının batıl düşüncesinin ürünü olduğunu hep biliyoruz. Bu nedenle IŞİD’in Ortadoğu da üretmiş olduğu bu “ürün” İslamın ürünü değildir. Belki İslam adına hareket ettiğini zanneden, mezhebi düşüncelerle kendini kapatıp, gerçek İslam’ı göremeyen, yâda küresel sistemin bilinçli özel elemanlarının ürünüdür. Çünkü bu anlayış bize bir yerlerden tanıdık geliyor: (Bakara 2/204-205)   Dünyayı kendi çiftlikleri gibi görenler, hem ekini bozdular hem de insanın geleceği olan neslini. Allah’ın adaleti asla şaşmaz elleriyle bozdukları bu nesil, bir gün gelip kendilerini de kuşatacak, Allah, kendi zalimliklerini kendilerine itiraf ettirecektir: “Biz nice ülkeyi helâk ettik ki, onlara azabımız gece yatarlarken veya gündüzün ortasında dinlenirken gelip çatmıştı da; Azabımız kendilerine geldiğinde: «Bizler, gerçekten zalimlerdik!» demekten başka bir sözleri olmadı /olmayacak.” (Araf 7/4-5) Ey Müslümanlar! Sizler Rabbaniyyunlar olunuz. Allah’a onun istediği gibi teslim olunuz. Verdiğiniz tevhit sözünün üzerinde durunuz. Allah vadinde duracağını taahhüt ediyor… iktibasdergisi.