İNCELEN İP

Ali BAYRAMOĞLU

VAN 1.07.2015 13:23:44 0
İNCELEN İP
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Suriye’de otorite boşluğu, Rojava’da PKK’nın arzu ettiği özerklik formülünü uygulamasına, Türkiye dışında siyasi olarak kökleşme hamlesi yapmasına zemin sağladı. Devletin buharlaşmasını beklediği örgüt, tersi istikamette yeni yaşam, yayılma ve varoluş alanı ele geçirdi.
Çözüm sürecine olan inancımı ilk günden bu yana hiç yitirmedim. Bu sürecin tüm iniş çıkışlara rağmen yol aldığını, alacağını, istikametin ileriye dönük olduğunu düşündüm.
Nitekim son iki yıl böyle ve bu hat üzerinde seyretti.
2013 başında Erdoğan’ın çözüm sürecini deklare etmesi, eylemsizliğin başlaması, İmralı’yla devlet arasındaki görüşmelerin kamuoyuna ilanı, takiben Öcalan’ın kamuoyuna açık 2013 Newroz konuşması, Akil İnsanlar heyetinin kurulması ve faaliyetleri, HDP-İmralı-devlet-siyasi iktidar arasında kademeli köprülerinin oluşması, Kürt hareketinin Gezi olayı ve paralel yapı meselesinde hükümetin karşısına geçmemeye özen göstermesi, çerçeve yasanın çıkarılması ve en nihayet Dolmabahçe mutabakatı…
Tüm bunlar, aradaki kuvvetli kriz anlarına, örneğin Kobani olayları gibi tahripkar gelişmelere rağmen birbirini takip ettiler, süreklilik ve bütün oluşturdular, alınan yolun merhalelerine işaret ettiler.
Bununla birlikte başından itibaren iki temel yapısal sorun bu sürecin zayıf noktalarını oluşturdu.
Bunların birincisi, AK Parti ile Kürt hareketinin beklentileri arasında işin başından itibaren mevcut olan ‘paradigma farkı’ydı. Tekrar etmekte fayda var: Hükümet cephesinde hedeflenen bu sorunun, bireysel hak ve siyaset alanının genişlemesi, yerel yönetimlerin güçlenmesi üzerinden çözülmesidir. AK Parti için bunun ön koşulu, PKK’nın silah bırakmasıdır. Akabinde kimi iyileştirici hamleler, anayasal kimi değişiklikler, siyaset ve demokratik entegrasyon yoluyla sorunun kendiliğinden yok olacağı varsayılmaktadır. Buna karşın Kürt hareketi için, esas hedef, Kürtlerin kendilerini yönetmeleri, kendi kurumlarını oluşturmaları, dağ kadrosunun siyasete girişi, Öcalan’ın serbest bırakılması üzerinden “kuvvetli bir özerklik türü”dür.
Bu yapısal fark bir yandan sürecin ilk gününden itibaren yaşanan tüm sorunları, duraklamaları, tanım sıkıntılarını üreten ana husus oldu. Öte yandan, taraflar süreçteki pozisyonlarını, taleplerini bu farkın üzerine kurdular, kamuoyuna açık yaptıkları tüm politik hamleler, ithamlar, zorlamalar, açıklamalar bu çerçevede, tarafların kendi paradigmalarını meşru kılmak çerçevesinde oluştu. Böylece bu fark bir yandan öne çıkarken, öte yandan sümen altına da itildi ve yol böyle alınabildi.
İkinci yapısal sorun, Kürt coğrafyasının siyasi hareketliği, Kürt hareketinin bölgedeki gelişmelerle yeni dinamiklere kavuşması sonucunda, Türkiye’nin Kürt sorununun milli sınırların ötesine taşma eğilimidir, hatta hali oldu.
Suriye’de otorite boşluğu, Rojava’da PKK’nın arzu ettiği özerklik formülünü uygulamasına, Türkiye dışında siyasi olarak kökleşme hamlesi yapmasına zemin sağladı. Devletin buharlaşmasını beklediği örgüt, tersi istikamette yeni yaşam, yayılma ve varoluş alanı ele geçirdi. Türkiye’nin Kürt hareketi politik ve toplumsal açıdan Kuzey Suriye ile eklemlenmeye başladı. Ve bu durum Kürt tahayyülünü ve politikasını etkilemeye yüz tuttu. Ve geçen yıl Ekim ayında IŞİD’in Kobani kuşatması hem bu yapısal sorunun infilakına, hem yeni girdilerin meydana çıkmasına, örneğin IŞİD’le mücadele çerçevesinde gerek PYD, gerek PKK’nın Batı güçleriyle ilk dirsek temaslarını kurmasına yol açtı. Bu durum Kürt hareketi açısından bir kilometre taşı oluştururken, Türkiye’nin gelişmelerden duyduğu endişe derinleşerek devam etti. Çözüm süreci bu krizden ciddi olarak yara aldı.
50 kişinin hayatına mal olan Kobani olayları ve Kobani kuşatmasının kırılması sonrası ara yollarla çözüm süreci tekrar kendi dinamikleriyle, siyasi iradenin boy göstermesiyle, farklılıkların sümen altı edilmesiyle harekete geçti.
Ancak izler, seçim sonuçlarına yansıyacak kadar kalıcı oldu.
2015 Temmuz’undayız.
Sorun odur ki, söz konusu yapısal meseleler, özellikle Rojava krizi bir kez daha ve derinleşerek karşımıza çıkmış durumda…
Suriye sınırında IŞİD’in Batı’ya kaymasıyla üç Kürt kantonun birleşme ihtimali var. Kürt hareketi açısından yeni bir girdi olacak ve sonuna kadar sahiplenilecek bu durum, Türkiye tarafından ise şöyle algılanıyor: “Kürt koridorunun oluşması, bu alanda nüfusa yönelik Kürtleştirme politikalarının izlenmesi PKK-PYD merkezli bir devlet kurma hazırlığıdır. Bu, Türkiye için kabul edilemez bir güvenlik riskidir.”
Peki bunun geldiğimiz nokta, özellikle çözüm süreci açısından anlamı nedir?
Yazının girişinde ilk gününden bu sürece inancımı hiç yitirmediğimi söyledim. Ancak teslim etmek gerekir: Çözüm süreci ilk defa bu denli büyük bir riskle karşı karşıya bulunuyor. Seçim sonrası yeni dengeler ile bölgedeki gelişmeler üzerinden paradigma farklılığı ipi inceltiyor.
- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/incelen-ip/#sthash.ChJbyDFW.dpufYenişafak/ Ali BAYRAMOĞLU