İnanç yerine bilgi ikame edilirse...

Dikkatler genelde onun ne getirdiği üzerinde değil fakat neyi iptal ettiği noktasında toplanıyor...

VAN 2.11.2017 09:20:06 0
İnanç yerine bilgi ikame edilirse...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Rasim Özdenören okuduğu bir haber üzerine yazıyor bugünkü yazısını. Bir öğretim üyesinin din hakkındaki görüşlerini okuduktan sonra madde madde görüşlerini değerlendiren Özdenören "İlginç bir kafa karışıklığı: evet yatırım öbür taraf için, ama öbür taraf için yatırım bu tarafta gerçekleştiriliyor. Bunu anlamak o kadar zor mu?" diye sordu.
 
Özdenören "İnanç ile bilgi birbirinin yerine ikame edilince böyle bir karmaşa ortaya çıkıyor demek..." tesibitinde bulundu. 
 
Özdenören Yeni Şafak'taki "İslam'a kör bakış" başlıklı yazısında şöyle yazdı:
 
 
İslâm, baştan bu yana belli bazı bakış açılarına kurbanı edildi veya anlaşılmadığı için reddedildi.
 
Kimileri onu atalarının dinini reddettiği için kabul etmek istemedi; kimileri putlarını kırıyor diye reddetti; kimileri gündelik çıkar ilişkilerini ihlal ettiği için kabul etmek istemedi.
 
Tümünün ortak paydası, İslâm’ın ne getirdiğini, ne teklif ettiğini anlamama noktasında temerküz ediyor. Dikkatler genelde onun ne getirdiği üzerinde değil fakat neyi iptal ettiği noktasında toplanıyor...
 
Günümüzde bir reddiye gerekçesi de uygarlık noktainazarından ileri sürülüyor. İslâm uygarlığının “daha çok” öbür dünyaya dönük olduğu yanılgısına istinat eden bir reddediş... (Bu yazıda fikirlerini aktardığım kişi: ODTÜ Fel­sefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Yasin Ceylan, onunla yapılmış olan konuşmaya şu linkte rastladım: http://odatv.com/dini-cok-oven-kitaplar-okuya-okuya-dine-karsi-bakisim-degisti-2808171200.html).
 
Besbelli ki hocamızın uygarlık (o, medeniyet diyor) üzerine kafası karışık. İslâm uygarlığının unsurlarının “daha çok” öbür dünyaya yönelik olduğunu söylüyor. Oysa uygarlık varsa, kurulmuşsa bu dünyada vardır ve bu dünya içindir. Yol köprü çeşme bina bu dünya hizmeti içindir, insana bu dünyada bir yarar sağlar. Bunların öte dünyada insana bir faydası yok, çünkü öte dünyada bunlara ihtiyaç yok. Bu edimlerin Allah rızası için yapılmış olması farklı bir düzlemin konusu...
 
Hocamızın bir iddiası da şu:
 
“Birçok rasyonel insan ‘Peki, [tanrı] şer’i niye yaratmış olsun, bu kötülüklerin gerisinde niye Tanrı olsun’ diye soruşturuyor ve sonunda semavi dinlerdeki Tanrı’ya karşı sempatisini yitiriyor” diyor.
 
Hocamız felsefeyi sanki alfabeyi söker gibi okumuş. İslâm mantığının zıtlar arası birlik üzerine inşa edilmiş bir diyalektik geliştirdiğini göz ardı ediyor veya görmezden geliyor. Hayır ve şer konusuna, yani kötülük (teodise) sorununa Hristiyan gözüyle bakıyor. İslâm’ın diyalektik mantığı ile yani zıtlar arası birlik mantığına (diyalektik) göre baksa, İslâm açısından burada bir sorun olmadığını görürdü. İslâm daha amentüsünde hayrın ve şerrin Allah’tan geldiği hipotezini öngörüyor. Ne ki, hayır ve şer anlayışı Hristiyanlık'ta olduğu gibi birbirinden kategorik olarak ayrılmıyor; bilakis hayrın içinde şer şerrin içinde hayır olabileceği telakkisini öngörüyor. Hocamızın bunu bilmemesi mümkün değil ama her nasılsa orada bir kör nokta oluşuyor.
 
Ona göre “Hem dünya hem ahiret için çalışın” sözü de bir safsatadır. Her ikisini bir arada yapmak mümkün değilmiş. O yüzden Müslümanların çoğu ikircikliymiş. İçten içe refahı, dünyayı, hazları istermiş ama zihindeki değerler onları günah sayar, öbür tarafı istermiş. Böylece içi dışı bir olmayan insan olurlarmış. Görülüyor ki hocamız Aristo’nun bu budur (A=A) mantığından, deterministik yaklaşımdan, kategorik parsellemeden bir türlü yakayı sıyıramıyor. Ve saplantılarına ram oluyor. Dünya ile öte dünyanın birbirini çağırdığını, birbiriyle diyalektik bir ilişki içinde bulunduğu fikrini kavramak istemiyor.
 
Hocamız: “[Müslümanlar için] İslâm’ın ön gördüğü dünya, öbür dünyaya yatırımdır, buraya geçici bakar, ‘Burası öbür tarafın tarlasıdır, ne ekersen onu biçersin’ gibi birçok hadis var” cümlesini söylüyor, ama bu cümleden çıkarılması gereken sonuca ulaşmak istemiyor. “Bir insanın zihninde bu varken neden bu dünyada bu kadar başarılı olsun? Yatırımı öbür tarafadır” diyor. İlginç bir kafa karışıklığı: evet yatırım öbür taraf için, ama öbür taraf için yatırım bu tarafta gerçekleştiriliyor. Bunu anlamak o kadar zor mu?
 
Müslümanlar tam da bu iki dünya arasındaki dengeyi dikkate aldıkları dönemlerde başarının doruğundaydılar...
 
İnanç ile bilgi birbirinin yerine ikame edilince böyle bir karmaşa ortaya çıkıyor demek...